.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 12 Numaralı Sicil (H. 1073-1074/M. 1663-1664)
cilt: 16, sayfa: 926
Hüküm no: 1267
Orijinal metin no: [139a-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Yahya Paşa b. Abdülhay’ın Kadırga limanı mahallesinde yaptırdığı mekteb için Gelibolu’nun Müstecâb karyesini vakf ettiği

Sûret Hâzihî sûretün nukilet ani’l-asli’s-sâdık bi’t-tevâfukı ve’t-tetâbukı harrerehu el-fakīr ileyhi te‘âlâ Mustafa el-müvellâ hilâfeten bi medîne-i Tatarpazarı -ufiye anhu-. Bismillâhirrahmânirrahîm Elhamdü lillâhi mâliki’l-mülki zi’l-celâli ve’l-ikrâm el-vâhidi el-mâcidi el-kuddûsi es-selâmi zi’t-tavli ve’l-cûdi ve’l-fazli ve’l-enâmi’l-muhsini’l-mün‘im alâ ibâdihî bi’n-ni‘ami’l-cissâmi ve mücâzîhim bi a‘mâlihim yevme haşri’l-ecsâm şâri‘u’ş-şerî‘ati alâ ahseni’n-nizâm ve şârihu sudûri evliyâ’ihî bi nûri’l-İslâm. Ahmedühû alâ mâ a‘tânâ fî celâyili’l-âlâ’i ve dekāyıkihim hamden makrûnen bi’s-sebâti ve’d-devâmi ve eşkürühû alâ mâ evlânâ min azâyimi’n-na‘amâ’i ve hasâyimihâ? şükren masûnen ani’l-intihâ’i ve’l-insirâmi ve neşhedü enlâilâhe illâllâhu vahdehû lâ-şerîke leh, şehâdeten tüncî sâhibehâ ani’l-küfri ve’z-zalâmi ve neşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühû ve habîbühû ve safiyyühû seyyidü’l-enbiyâ’i ve’r-rusüli’ş-şefî‘u’l-müşfi‘ fî hakkı ashâbi’l-enâm yevme yü’hazü’l-mücrimûne bi’n-nevâsî ve’l-akdâm sallallâhu aleyhi ilâ kıyâmi’s-sâ‘ati ve sâ‘ati’l-kıyâm ve alâ âlihi’l-bâzilîne ervâhahum, li i‘lâ’i a‘lâmi’l-İslâm ve ashâbihi’s-sârifîne a‘mârehum fî teşyîdi mebâni’d-dîni’l-mübîn hattâ mâ sahhati’ş-şerî‘ati’l-Mustafaviyyeti mümehhideti’l-erkân ale’l-leyâlî10 ve’l-eyyâm mâ matara gamâmun ve hedere hımâmun ve tefettaka’l-ezhâri ani’l-ekmâm Mâ zübire fî hâzihi’s-sifri’ş-şer‘î ve ve’z-zübiri’l-melî min asli’l-vakfı ve şerâitihî sahha ledeyye ve sebbete beyne yedeyye ve innî kazaytü bi sıhhatihî ve lüzûmihî âlimen bi’l-hilâfı fi’l-bâbi müteharriyen isâbetehû şâkilete’s-savâb. Ketebehu’l-abdü’l-fakīri ilâ Rabbihi’l-ganiyyi’s-samed Abdurrahman b. Ali b. el-Müeyyed el-Kadı bi’l-asâkiri’l-muzaffere -ufiye anhüm- Urize aleyye hâze’l-kitâbü’ş-şer‘î nazartü fî kātıbetihî ilâ hâtimetihî ve cedtühû ale’ş-şer‘i’l-kavîm tekabbeltühû ve emzeytühû ve ene’l-fakīru Halil b. Mahmud el-kadı bi’l-asâkiri’l-mansûre bi vilâyeti Anadolu afâ anhümâ el-âfî. Her lebîb ü kâmile ve her mücerrib ü âkile pûşîde ve mestûr değildir ki dünyâ-yı deniyy-i dûn perver muhayyemü’s-sevâ’ib ve ma‘askerü’z-zerâyâ ve’l-mesâ’ibdir mevtın-ı hasret ve merkez-i hayretdir menzil-i beşâret ve mahall-i meserret değildir sürûru şürûruna müntehî ve cevri sübûruna mü’eddîdir ma‘mûru harâbete müştebih ve şarâbı sirâneye mültebisdir ni‘meti nikmetine muhavvel ve menîhati mihnete mübeddeldir âdeti adâvete ve sa‘âdeti şekāvete mukterîndir ikbâli idbârına ve ibşârı inzârına refîkdir gınâsı anâyile ârâste ve fenâsı fenâyile pîrâstedir. İmdi cennet-i adn şol kimesnenindir ki a‘mâlin ittibâ‘-ı rızâullâha hasr edip amâlin iftinâ-i evâmirillâha kasr ede ve sa‘îdü’l-hayât ve şehîdü’l-memât şol kimesnedir ki bu dünyâ-yı fâniyyede âhiret için zahîre ittihâz eyleye. Ve menzil-i fenâ, mevtın-ı bekāya varmağiçin zâd-ı râh-ı i‘dâ[d] ede amma eşref-i hasenât-ı sadaka-i dâyime ve ahsen-i sadakāt-ı hayrât-ı nâmiye vakıfdır ki zîrâ ki fevâidi gayr-ı müntehî ve netâyici gayr-ı münkazîdir nitekim hazret-i seyyidü’l-mürselîn ve şefî‘i’l-müznibîn sallallâhu aleyhi ve sellem ilâ yevmi’d-dîn şöyle haber verir kim izâ mâte ibnü âdeme, inkata‘a anhu amelühû illâ an selâsin ilmin yüntefe‘u-bihî ve veledin sâlihin yed‘û-lehû ve sadâkatin câriyetin binâ’en alâ hâzâ işbu melce’i’l-gurebâ ve’l-fukarâ muhibbü’l-ulemâ ve’s-sulehâ el-emîrü’l-a‘del-a‘zam, ve’l-vezîrü’l-efdalü’l-efhâm, bedr-i felekü’l-vezâreti’l-âliye sadr-ı meclisü’l-emâreti’s-sâmiyye sâhib-i âyâtü’d-devleti’l-ebediyye nâsib-i râyâtü’l-izzeti’s-sermediyye râfi‘ü’l-vilâyeti’n-nasr a‘del-i vüzerâ’ü’l-asr müdebbir-i umûrü’l-berâyâ bi’r-re’yi’s-sâ’ib mütemmim-i mesâlihi’r-re‘âyâ bi’l-fikri’s-sâkıb hâmî-i şe‘âyirü’l-îmân kāhir-i ehlü’ş-şirk ve’t-tuğyân âsâfü’z-zamân hülâsatü’l-erkân el-mü’eyyed bi te’yîdillâhi’l-hâlikı külle şey’ Yahya Paşa b. Abdülhay -meddallâhu zılâle devletihî medâ’l-eyyâm ve lâ-zâlet itnâbü sa‘âdetihî merbûbeten bi evkādi’l-hulûd ve’d-devâm mâdâme’l-felekü’d-devvâr ve sernemü’l-kanâdil? bi’l-eshâr vaktâ ki tefekkür ettiyse fikr-i sâkıbı ve tedbîr ettiyse re’y-i nâkıbı ile ki dünyâ mezra‘a-i dâr-ı âhiretdir ve me’haz-ı zahîre-i yevm-i hasretdir ve dahi gördüyse ki ol hâlik-i ervâh ve ecsâm ve ol muhyî-yi remîm-i izâm celle celâlühû ve âmme nevâlühûnun mevâhib-i celîlesi ve atâyâ-yı cezîlesi kendinin üzerine mütevâfir ve mütekâsir ve müsâmî ve mütevâtir olmuşdur dilediğine bu likā-i? izâmının [139b] ve eyâdî-i kirâmın mukābelesinde edâ-i hamd-ı vâcibe ve kazâ-yı şükr-i lâzımesine muvâzabet göstere. Pes Kur’ân-ı Azîm’den ve Furkān-ı kerîm’den, men câ’e bi’l-haseneti felehû aşru emsâlihâ, âyeti ile ameli niyet edip ve hazret-i risâlet-penâhın -sallallâhu aleyhi ve sellem- işbu hadîsi ile leyse leke min mâlike illâ mâ ekelte fe efneyte ev lebiste fe ebleyte ev tesaddakte fe ebgayte âmil olup hâl-i sıhhatinde ve selâmetde ve zamân-ı nikāt-ı tasarrufâtında ve teberru‘âtında hasbeten lillâh ve ibtigāen li merzâtihî sadaka niyet-i hâlisa ve hulûs-ı taviyyet-i sâfiye ile kendinin hâlis emvâlinden ve etyab-ı emlâkinden nefs-i mahrûse-i İstanbul’da Kadırga limanı mahallesinde Üsküp’de binâ olunan imâret için vakıf olan Çiftehamam’ın kurbunda bedî‘ü’l-erkân refî‘ü’l-bünyân bir mektebhâne binâ ettiği sâdâtın ve ulemânın ve sulehânın ve ağniyânın ve fukarânın ve sâir tavâif-i ehl-i İslâm’ın oğlancıklarına kırâ’at-i Kur’âniyye ve kitâbet-i hattü’l-latîf ve lügat ve sarf ve nahiv ve fıkıh ta‘lîmi için vakf eyledi vakfen sahîhan şer‘iyyen ve hapsen sarîhan mer‘iyyen ba‘dehû vâkıf-ı müşârün-ileyh -tekabbelallâhu tâ‘âtihî ve sarafe ilâ misli hâze’l-kurb âmmete evkātihî ve’s sâ‘âtihî- zikr olunan mektebhâne mesârifi için vakf eyledi. Gelibolu kadılığında Müstecâb nâm karyenin cümlesini zikr olunan karye Sultan Murad Hân -aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân- Müstecâb oğlu Kırık Musa’ya temlîk etmiş idi. Mezkûr Kırık Musa fevt olup irsle oğlu Mehmed Bey’e intikāl edip ba‘dehû mezkûr Mehmed Bey müteveffâ olup ve Mustafa ve Musa ve İsâ ve Kara nâm dört oğulları ve Nur Hâtun ve Hundî Hâtun nâm iki kızları kalıp karye-i mezbûre üç yüz sehim olup dört oğluna altmışar sehim ve iki kızına otuzar sehim değip ba‘dehû mezkûr Musa fevt olup Mehmed ve Ali nâm oğulları kalıp atalarının altmış sehim hissesinden mezkûrân Mehmed’e ve Ali’ye otuzar sehim değip vâkıf-ı müşârün-ileyh zikr olunan otuz sehimi mezbûr Mehmed’den beş bin akçeye şirâ-i şer‘î ile satın alıp ba‘dehû mezbûr Ali fevt olup Mehdî ve Emine nâm kızları ve Mehmed nâm karındaşı kalıp zikr olunan otuz sehim hissesinden kızların her birine onar sehim değip on sehim dahi karındaşı Mehmed’e degip iki kız hissesin vâkıf-ı mezbûr beş bin akçeye ve bir müzehheb Bursa beneğine şirâ-i şer‘î ile satın alıp ve Mehmed’in dahi on sehim hissesin satın alıp ba‘dehû mezkûr Kara b. Mehmed Bey fevt olup Gāzi nâm oğlu ve Didar nâm kızı kalıp oğlu Gāzi’ye kırk sehim ve kızı Didar’a yirmi sehim intikāl edip mezbûr Gāzi kendinin kırk sehimin vâkıf-ı mezbûra on bin akçeye ve Bursa çatması kadife kaftana satıp ve Didar dahi kendinin yirmi sehim hissesin vâkıf-ı mezbûre beş bin beş yüz akçeye satılmışdır ba‘dehû Nur Hâtun ki Kırık Musa oğlu Mehmed Bey’in kızıdır müteveffiye olup Hacı Reis nâm zevci Mustafa ve İsâ nâm karındaşların ve Hundî nâm kız karındaşın terk edip atası Mehmed Bey’den mezbûra müntakil olan otuz sehimden on beş sehim zevci Hacı Reis’e ve altışar sehimi karındaşları Mustafa’ya ve İsâ’ya ve üç sehimi kız karındaşı Hundî’ye müntakil olup Mustafa’ya babası Mehmed Bey’den intikāl eden altmış sehim ile hemşîresi Nur Hâtun’dan müntakil olan altı hisse vâkıf-ı mezbûr on üç bin akçeye ve bir çatma müzehheb Bursa kadifesi kaftana satın almışdır. Ve Hundî’ye dahi atası Mehmed Bey’den intikāl eden otuz sehimi beş bin akçe ve bir çatma kadifeye ve kız karındaşı Nur Hâtun’dan müntakil olan üç sehimi vâkıf-ı mezbûr bin akçeye satın almışdır. Ve Reis Hacı dahi zevcesi Nur Hâtun’dan müntakil olan on beş sehimi vâkıf-ı mezkûra beş bin akçeye satıp, akçesin mütevellî olan Tavâşî Hüseyin Ağa vakıf akçesinden edâ eyledi ve İsâ dahi atası Mehmed Bey’den intikāl eden altmış sehimi ve hemşîresi Nur Hâtun’dan değen altı sehimi vâkıf-ı mezbûre on iki bin akçeye ve bir kaftana şirâ-yı şer‘î ile satmışdır. Karye-i mezbûre cümle vâkıf-ı müşârün-ileyhin mülkü olup cemî‘ hudûdu ve hukūku ve tarîki ve merâfıkı ile ve hukūk-ı dâhile ve hâricesiyle sivâ mâ ahede istisnâ’ehû ma‘lûme fi’ş-şer‘î ke-arâzi’l-mekābir ve’t-turuki’l-âma vakf eyledi. Ve mahrûse-i İstanbul mukābelesinde Galata’nın hisârı hâricinde Karaköy kapısı kurbunda merhûm Davud Paşa Kethüdâsı Ahmed b. Abdullah’dan satın aldığı bahçenin ki yeri evkāf-ı imâret-i âmire-i cedîde-i Sultân Bayezid Hâniyedir ki İstanbul’da Saray-ı atîk civârında binâ olunmuşdur. Eşcârı ve esmârı ve mahsûlâtı ve zikr olunan bahçe içinde olan mahzeni ve dükkânı ve köşkü ile ve cemî‘ gallâtı ile ki bu mecmû‘ Yazıcı Hızır Bâli bahçesi demekle müte‘ârif bahçedir ki bu cümlenin arzı mahdûddur. Cânib-i vâhidi Galata hisârı duvarına ve cânib-i vâhidi deniz sâhiline ve cânib-i uhrâ Karaköy kapısında [140a] dâhil olan tarîk-i âma vâkıf-ı müşârün-ileyh bu cümle vakf etti ve İstanbul’da Küçük Ayasofya kurbunda bir bostan dahi vakf etti ki bir haddi deniz sâhiline ve bir haddi tarîk-i âma ve bir haddi merkūmun odalarına ve bir haddi vakf-ı Gedik Paşa bahçesine ve mu‘allimhâne kurbunda Kadırga limanında beş ocak ve altı ocak oda ve dekâkîn ile vakf eyledi ki karye-i mezbûrenin hukūk-ı şer‘iyyesi ve resm-i lâzımesi ve bahçe ve mahzenin ve dekâkînin ve odaların mahsûlü kalle ve celle mesârif-i âtiyyetü’z-zikre alâ mûcebi şarti’l-vâkıf sarf oluna, vakfen sahîhan şer‘iyyen ve hapsen sarîhan mer‘iyyen, bâtten bedelen müeyyeden muhalleden alâ şarta fîhi yüfsiduhû velâ hıyâre yübtilûhu velâ yübâu velâ yûhebü velâ yürhenü velâ yübeddelü velâ yestebdelü velâ yemlekü bi vechin mine’l-vücûh ve sebebin mine’l-esbâb velâ yûreü ilâ yerisüllahü’l-arza ve men aleyhâ ve hüve hayrü’l-vârisîn ba‘dehû vâkıf-ı müşârün-ileyh lâ-zâle bünyânü Devletihi’l-aliyye râsiyeten râsihaten ve erkâne izzeti’s-sâmiyyetihî şâmihaten bâzihaten şart eyledi ki evkāf-ı mezbûreye her kim mütevellî olursa enfa‘ vücûh-ı istiğlâlle istiğlâl edip bir yıldan mütecâviz icâreye vermeyip eğer zarûret olursa üç yıla vere, ondan ziyâde vermeye. Vâki‘ olan mahsûlâtını vâkıf-ı mezkûr -edâmallâhu te‘âlâ tevfîkahû ve tekabbelallâhu hayrâtihî- ta‘yîn ve tevzî‘ ettiği mesârif-i mu‘ayyenesine sarf eyleye. İşbu mûcebince ki bu hüccet-i şer‘iyye ve sahîfe-i meliyyede şerh olunur vâkıf-ı mezkûr eyle şart eyledi ki evvelâ bir sâlih mütedeyyin ve müteverri‘ ve müteşerri‘ kimesne mu‘allim ola ki alâ vechi’t-tertîb ve’t-tertîl Kur’ân-ı mecîd’in ve Furkān-ı hamîd’in ta‘lîmine kādir olup sıbyâna onât vechile ta‘lîm ve tefhîm eyleye. Hat ve lügat ve sarf ve nahiv ve fıkıh ve bundan gayrı sıbyâna münâsib olan neyse ta‘lîm eyleye. Cum‘a günlerinden gayrı her gün sabâhdan gelip mektebhâneye hâzır olup makāmında oturup oğlancıkları bir bir ale’t-tertîb getirip mâzîlerin dinleyip yanlışların tashîh edip bir sebk dahi vere. Verdiği sebklerin onât vechile iz‘ân ettire oğlancıklara sebklerin vermekde birbirlerine ısmarlamaya. Evvelâ kendisi dinleyip kendisi sebk vere, tamâm sebk verdikden sonra halîfe olana ısmarlaya. Her birinin sebklerin sürdüre, bir an ve bir lahza tahsîllerin ta‘tîl etmeye. Bir oğlancık ki sebkine mukayyed olmaya veyâhud lu‘b u lehive meşgūl ola veya nâ-şâyeste fi‘l sâdır ola, istihkākına göre gûşmâl edip te’dîb ede. Bu vechile ikindi ezânına değin müdâvemet ede mu‘allim-i mezbûrun âhar yerden ciheti olup varıp ana mukayyed olup oğlancıkları hâlî komaya mu‘allimin ciheti hemen buna münhasır ola eğer gayrı ciheti dahi olacak olursa bir cihet ola ki kendisi nâib komağile edâ olunur ola ve eğer Cum‘a günü cihetleri olacak olursa câiz ola devirhanlık gibi sermahfillik gibi ve hitâbet gibi ve bunun emsâli olursa kimesne mâni‘ olmaya ve bilâ-gadr mektebhâneyi koyup bir yere gitmeğe, meğer ki özr-i şer‘îsi ola. Hastalık gibi şöyle ki bunun gibi özrü olmayıp bir gün veya iki gün gelmeyecek olursa mütevellî olan kimesne hoca böyle etme deyû gûşmâl ede eğer üç gün mütetâliyen özürsüz gelmeyecek olursa ol fi‘l ana sebeb-i azl olup mu‘allimliği âhara verile. Ve oğlancıklar kuşluğa ve öğleye gitdiklerinde bir yere cem‘ olup mu‘allim du‘â edip oğlancıklar âmin deyip vâkıf rûhiyçün Fâtihatü’l-kitâb okuyalar. Ve ikindi ezânında intişâr vaktinde kezâlik oğlancıklar bir yere cem‘ olup mu‘allim olan kimesne bir kere salâtla ve ta‘vîz ve besmele ile Fâtiha ve üç kere sûretü’l-İhlâs ve bir kere xMu‘avvizeteyn okuyup el kaldırıp du‘â ede ve oğlancıklar âmin diye. Sevâbını efdalü’l-beşer hazret-i seyyidi’l-mürselîn Muhammed Mustafa’nın rûh-ı mutahharına ve vâkıfın ve ahlâfının ve zürriyyâtının ervâhına i‘tâ edeler ba‘dehû münteşir olalar ve dürûsu kat‘â terk etmeyeler müdâvim olalar. Mezkûr mu‘allime cihet-i evkāf-ı mezkûre mahsûlünden yevmî altı akçe verile ve bir sâlih mütedeyyin kimesne halîfe ola. Ol dahi oğlancıkların üzerine nâzır olup hoca sebklerin verdikden sonra bu dahi bir kere deyû verip muhkem okumayıp lu‘ba meşgūl olana kakıya, eslemeyeni çubuğuyla te’dîb ede. Bir vechile vaz‘ ede ki oğlancıklar hocadan ne vechile vehm ederlerse halîfeden dahi vehm edeler. Ta‘lîmden gayrı zevâid-i kelimâtla oğlancıkların edebi perdesin hark etmeye. Mezkûr halîfe dahi sabâhdan hoca ile gelip mektebhânede hâzır olup vakt-i intişârda yine hoca ile bile gide ve mektebhânenin kapısı açılmak veya yapılıp kilidlenmek hizmeti halîfe uhdesinde ola. Bunun dahi özr-i şer‘îsi olmayınca bir gün gelmemek etmeye eğer vech-i meşrûh üzre özrü olacak olursa miftâh mu‘allime vere ki mektebhâne kapısın aça oğlancıklar geldikde intizâr çekmeyeler eğer mezkûr halîfenin özr-i şer‘îsi olmadan bir gün ya iki gün gelmeyecek olursa halîfeliği alınıp ehline verile. Mezkûr halîfeye dahi hâsıl-ı evkāf-ı mezbûrdan yevmî iki akçe cihet verile ve vâkıf-ı müşârün-ileyh