.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 12 Numaralı Sicil (H. 1073-1074/M. 1663-1664)
cilt: 16, sayfa: 953
Hüküm no: 1299
Orijinal metin no: [146b-1, Arapça]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Ümmühânî Hanım bt. merhûm Mustafa Paşa’nın, Sinan Paşa mahallesindeki evini vakf etmesi

Aşağıdaki vakfiye-i şer‘iyyeyi, vakıf husûsunda eimme-i eslâf beyninde cârî olan ihtilâfı bilerek vakfın sıhhatine ve lüzûmuna karâr veren mahmiye-i Kostantıniyye kadısı el-fakīr Ebü’l-fazl Mahmud b. el-müvellâ Mehmed yazmıştır. … ammâ ba‘d işbu, muhtevâsı aşağıdaki vakıf ikrârını, şurût ve kuyûdunu tasrîh eden sahîh, şer‘î ve mer‘î bir hüccettir. Dârü’s-saltanati’s-seniyye mahmiye-i Kostantıniyye mahallâtından Nevbethâne mahallesinde sâkine olan sâhibetü’l-hayrât ve’l-hasenât râgıbetü’s-sadakāt ve’l-meberrât umdetü’l-muhadderât zübdetü’l-muvakkarât Ümmühânî Hanım bt. merhûm Mustafa Paşa kıbelinden âtiyyü’l-beyân vakıf ikrârına, rücû‘ ve istirdâd da‘vâsına vekâleti, ma‘rifet-i şer‘iyye ile kendisini tanıyan Ahmed Ağa b. Abdullah ve Hüseyin Bey b. Mehmed’in şehâdetleri ile sâbit olan umdetü’l-müderrisîni’l-kirâm ve zübdetü’l-muhakkikīni’l-fihâm vekîl Süleyman Efendi b. Ali, meclis-i şerî‘at-i garrâda hâzır olup şöyle takrîr-i merâm etti ki müvekkile-i müşârün-ileyhâ ibret ve müşâhede nazarıyla âleme bakıp mevcûdâtın hakīkat-i hâlini tedkīk edip dünyânın fânî, dünyâdaki her şeyin de boş olduğunu idrâk ettiğinde, sadakalarının gölgesi altında bulunanların yoluna tâlib olup niyet-i hâlisa ve taviyye-i sâfiye ile silk-i mülk-i sahîhinde bulunan, mahrûse-i Galata müzâfâtından Beşiktaş kasabasında vâki‘ Sinan Paşa mahallesinde kâin olan, dâhilî ve hâricî avlulu, dâhilî avluda fevkānî dört beyti, hamamı, mutfağı, kileri, Ayazma deresini ve muhavvatayı hâvî, hâricî avlu ise fevkānî dört beyti, dükkânı ve fırını hâvî olan, bir tarafdan Hasan Paşa mülkü, diğer tarafdan Alemşah Hanım bt. Cafer Paşa mülkü, diğer cânibden sâhil-i bahr ve cânib-i âhardan da tarîk-i âm ile mahdûd cemî‘-i menzilini cümle tevâbi‘ ve levâhıkı ve kâffe-i menâfi‘ ve mürâfıkı ile vakfedip hapsetti. Vâkıfe-i mezbûre menzil-i mezbûrda süknâyı evvelâ müddet-i hayâtınca kendisine, sonra neslen ba‘de neslin ve fer‘an gıbbe aslin nesilleri kesilinceye kadar evlâdına, sonra evlâd-ı evlâdına, her gün akşam namazından sonra bir def‘a sûre-i Mülkü ve üç def‘a sûre-i İhlâsı, her gün sabâh namazından sonra da bir def‘a sûre-i Yâsîni, üç def‘a sûre-i İhlâsı okuyup sevâbını vâkıfe-i mezbûrenin rûhuna ve merhûm oğlu Kadri Çelebi’nin rûhuna hediye etmeleri kaydıyla şart etti. Evlâdının nesilleri kesilince süknâyı, mütevellînin âlim ve sâlih bildiği bir kimseye vech-i meşrûh üzre her gün ve her gece sûre-i Yâsîni ve sûre-i mülkü ve sûre-i İhlâsı vakteyn-i mezbûreynde okuyup sevâbını vâkıfe-i mezbûrenin ve merhûm oğlu Kadri Çelebi’nin rûhlarına hediye etmeleri kaydıyla şart etti. Vâkıfe-i mezbûre, tevliyye, tebdîl, tağyîr ve şurûtta ziyâde ve noksanı kendisine şart edip menzil-i mezbûru, tescîl maksadıyla mütevellî nasb ettiği umdetü’l-emâcid ve’l-ekârim Muzaffer Ağa b. Mehmed’e teslîm etti. O da diğer vakıf mütevellîleri gibi tasarruf edip menzil-i merkūmu tesellüm etti. Mütevellî-i mezbûr, vâki‘ ikrârı vicâhen ve şifâhen tasdîk etti hâl bu minvâl üzre iken müvekkil-i müşârün-ileyh vakıfdan rücû‘ edip “Vakf-ı akār eimme-i eslâf beyninde sahîh ise de âriyetde olduğu gibi gayri lâzımdır, imâm-ı sâlis Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî indinde de vâkıf vakıfdan yararlanmayı kayd-ı hayâtınca kendisine hasretmiş ise gayrı câizdir.” diyerek menzil-i mezbûru müvekkile-i mezbûresinin mülküne geri istedi. Mütevellî-i mezbûr da “Vâkıfın vakf ettim demesiyle vakfın lâzım hâle geldiğini, imâm-ı sânî Ebû Yusuf’a göre intifâ‘ı kendisine hasretse de bunun câiz olduğunu” söyleyerek menzili i‘âdeden ictinâb etti. Muhâsama edip hâkim indinde mürâfa‘a olundular. İşbu vakfiye-i şer‘iyyenin üzerinde imzâsı bulunan hâkim, vakıf husûsunda mevcûd olan eimme-i eslâf beynindeki ihtilâfı da bilerek vakıf cânibini haklı görüp Ebû Yusuf kavliyle amel etti ve vakfın sıhhatine ve lüzûmuna hükmetti. Menzil-i mahdûd-i mezbûr böylece satılması, hibe edilmesi ve mîrâs yoluyla intikāli kıyâmet gününe kadar câiz olmayıcak şekilde sahîh, şer‘î ve lâzım bir vakıf hâline geldi. “Fe-men beddelehû ba‘de mâ sem‘ihî fe-innemâ ismuhû ale’l-lezîne yübeddilûnehû inna’llâhe semî‘un alîm”. Cerâ zâlike ve hurrire fi’l-yevmi’l-âşir min Recebi’l-ferd sene erba‘a ve erba‘în ve elf.


Şuhûdü’l-hâl: Kıdvetü’l-ümerâ’i’l-kirâm İbrahim Bey mir-livâ, umdetü’l-ümerâ’i’l-fihâm Receb Bey mir-livâ, zübdetü’l-küberâ Sâlih Bey mir-livâ, fahrü’l-müderrisîn Hüseyin Efendi, zahrü’l-müdakkikīn Mahmud Efendi b. Pîrî, Cafer Bey b. Şaban Ağa, fahrü’l-müderrisîn Mustafa Efendi, Murad Efendi b. Hasan el-Müderris, İbrahim Bey b. Ahmed el-Cündî Hasan Bey el-Cündî Mehmed Bey bevvâb-ı sultânî, Ahmed Çelebi b. Cafer Ağa, Sâlih Çelebi, Mehmed Efendi b. Ahmed