|
İstanbul Mahkemesi 94 Numaralı Sicil (H. 1222-1223 / M. 1807-1809) cilt: 85, sayfa: 273 Hüküm no: 244 Orijinal metin no: [32a-2] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Hüseynî esnafının müstakıl esnaf halinde idare olunması ve kethudalığına Mehmed Said Ağa’nın tayin olunması
Çukurçeşme’de Yeni Han
Ma‘rûz
Hudâvendigâr-ı esbak cennet-mekân firdevs-âşiyân Sultan Mustafa Han -tâbe serâhû- hazretlerinin İstanbul’da Laleli Çeşme kurbünde binâ buyurdukları câmi‘-i şerîf ve medrese-i latîf ve hayrât-ı sâireleri evkāf-ı şerîfeleri musakkafâtından Çukurçeşme’de Yeni Han ta‘bîr olunur bir bâb handa icâre-i vâhide ile müstecir olup ipek bükme ve gaytandan hüseynî ta‘bîr olunur esvâb harcı i‘mâli hân-ı mezkûrda müstecir olmak takrîbiyle mukaddemâ kendülere tahsîs kılınan kırk nefer hüseynî tâifesinden mâ‘adâ Âsitâne-i aliyye ve Bilâd-ı selâse’de kâin ashâb-ı arzuhâl hüseynî tâifesinin yiğitbaşıları Şişman Gabril ve ustalarından İsterati ve Margarit ve diğer Margarit ve Kiryako ve diğer Kiryako ve Kozma ve Harito ve Yanako ve diğer Yanako ve Yorgi ve diğer Yorgi ve âhar Yorgi ve Nikoli ve Foti ve Zafiiri ve Todori ve diğer Todori ve Hıristo ve Kostantin ve diğer Kostantin ve Dimitri ve diğer Dimitri ve âhar Dimitri ve İstayko ve Yanaki ve diğer Yanaki ve İrkorina ve Dimo ve diğer Dimo ve Anparsum ve Sava ve Artin ve Serkiz ve diğer Serkiz ve sâirleri meclis-i şer‘-i münîrde derûn-ı arzuhâlde mezkûrü’l-ism bâ‘isü’l-i‘lâm ipek bükücü tâifesinden Mehmed Said Ağa b. Yahya nâm kimesne mahzarında terzibaşı vekîli olup terzi esnâfının bâ-berât-ı âlî kethudâları olan el-Hâc Halil Ağa hâzır olduğu hâlde biz hüseynî esnâfı fukarâları olup kadîmü’l-eyyâmdan beri bir mahalle merbût olmayarak çarşıda dükkânlarımızda duhân odalarında ipekli ve sîmli esvâb harcı i‘mâl ve ibâdullâha bey‘ birle ta‘ayyüş edegelip lâkin bizim müstakıl kethudâmız olmayıp ancak iktizâ eden umûr ve husûsumuzu terzi esnâfının kethudâsı hâzır-ı mezbûr el-Hâc Halil Ağa ve Terzibaşı mûmâ-ileyh bilâ-sened re’y ve ittifâkımızla idâre edegelir iken kethudâ-yı hâzır-ı mezbûrun ve terzibaşı-yı mûmâ-ileyhin bundan akdem nâ-hemvâre hareketinden emniyetimiz olmadığına binâen kendülerden iştikâ ve bizim umûrumuza karışmamalarını iltimâs eylediğimizde onlar dahi bizi hilâf-ı şer‘-i şerîf tekdîr ve ta‘cîz etmemeğe ta‘ahhüd edip biz dahi şikâyetimizi tehîr ve kemâ-kân umûrumuzu idâre üzere iken altı seneden beri esnâfımızdan kırk nefer ma‘lûmü’l-esâmî zimmîler hân-ı mezkûrde müstecir olarak hüseynî i‘mâlini ve bey‘ini ve ütüsünü hilâf-ı şer‘-i şerîf ve mugāyir-i nizâm-ı kadîm vakf-ı şerîfe îrâd kayd ile kırk nefer ustaya tahsîs ve mâ‘adâ işler olur ise ahz olundukda vaz‘-ı kürek ile tedîb olunmamız şartıyla men‘ olunduğumuzdan sonra kırk nefer müstecirûn-ı mersûmûn dahi kendi ihtiyârlarıyla üzerlerine işbu arzuhâlde iştikâ eylediğimiz gāib ani’l-meclis es-Seyyid Osman b. el-Hâc Mehmed nâm kimesneyi sâbıkā İstanbul kādısı fazîletlü efendi hazretlerinin i‘lâmıyla bâ-berât-ı âlî-şân kethudâ nasb ve ta‘yîn etmişler iken bu def‘a Sadr-ı Rumeli fazîletlü semâhatlü atûfetlü Ahmed Şemseddin Efendi hazretlerinin i‘lâmıyla bâlâsı mübârek hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ile müzeyyen bir kıt‘a fermân-ı âlî mantûkunca hasr ve inhisâr da‘vâsı muktezâ-yı şer‘-i şerîf üzere men‘ ü def‘ olunup kırk nefer zimmîyyûn-ı mersûmûnun yedlerinde olan bâlâları hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ile mu‘anven iki kıt‘a emr-i âlînin kaydları ref‘ ve terkīn olunup bizlere dahi dilediğimiz mahâlde kemâ-kân hüseynî i‘mâl etmek üzere ruhsat verilip ol-vechile biz bu def‘a müceddeden bir esnâf olup lâkin birkaç seneden beri beynimizde tekevvün eden nizâ‘ ve mücâdelemize binâen hân-ı mezkûrda müstecir olan kırk nefer ustaların kethudâsı olan gāib-i mezbûr es-Seyyid Osman’dan gerek terziler kethudâsı hâzır-ı merkūm el-Hâc Halil Ağa’dan ve gerek terzibaşı mûmâ-ileyhden bir vechile emniyetimiz olmadığından gayrı terzibaşı-yı mûmâ-ileyh dâimâ bizi ta‘cîz ve tekdîr ve birer cürümle ithâm ve cerîme nâmıyla on guruş yerine ziyâde altmışar-seksener guruşumuzu bi-gayrı hakkın ahz ü kabz ve vermediğimiz sûretde falaka ve deynek edip darb-ı şedîd ile darb etmekle bir dürlü kendülerden hoşnûd ve râzı değilleriz deyüp ancak bir kethudâ nasbı lâzım ve mühim olmağla cümlemizin müntahab ve muhtârı olan işbu merkūm Mehmed Said Ağa örf ve âdet-i esnâfı ârif ve şurût-ı nizâma vâkıf her bir vechile kethudâlık-ı mezkûr uhdesinden gelmeğe kādir emîn ve müstakīm olduğu indimizde zâhir olmağla mezbûr Mehmed Said Ağa üzerimize kethudâ nasb ve ta‘yîn olunması matlûbumuzdur deyü her biri istid‘â eylediklerinde mezbûr Mehmed Said Ağa kıbel-i şer‘den esnâf-ı merkūme üzerine kethudâ nasb ü ta‘yîn olundukda ol dahi kabûl ve hizmet-i lâzımesini kemâ-yenbagī rü’yet ve idâreye ba‘de’t-ta‘ahhüd kethudâlık-ı mezkûr mezbûr Mehmed Said Ağa üzerine berât-ı şerîf-i âlî-şân sadaka ve ihsân buyurulmak ricâsına cümlesi istirhâm ve istid‘â eyledikleri İstanbul Mahkemesi’nden huzûr-ı [âlîlerine i‘lâm olundu.]
Fî 20 S sene 1223.
|