İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810) cilt: 83, sayfa: 143 Hüküm no: 72 Orijinal metin no: [26a-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Bal mumu üretim nizamı
Balmumcu esnâfının nizâm fermânı.
A‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fudalâi’l-müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazli ve’l-yakīn, keşşâfü’l-müşkilâti’d-dîniye, hallâlü’l-mu‘dılâti’l-yakīniye, miftâhu künûzi’l-hakāyık, mısbâhu rumûzi’d-dakāyık, el-mahfûfu bi-sunûf-i avâtıfı’l-Meliki’l-a‘lâ Anadolu Kādıaskerliği pâyesiyle bi’l-fi‘il İstanbul Kādısı olan Mevlânâ Mîr Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki
Âsitâne-i aliyyemde vâki‘ Balmumcu esnâfının dükkânlarında ibâdullâha bey‘ eyledikleri şem‘-i asel kalb ve redî olmağla Esnâf-ı mezbûrenin Kethudâsı es-Seyyid Mehmed Çelebi ve Yiğitbaşısı Hâfız Mehmed ve ihtiyârlarından es-Seyyid Hüseyin ve Mehmed Emin ve Mehmed ve Ali ve Mustafa ve diğer Mustafa ve es-Seyyid Mustafa [26b] ve el-Hâc Mehmed Said ve Molla İbrahim ve diğer Mehmed Emin ve Hüseyin ve İbrahim ve işcilerinden Ahmed Usta ve el-Hâc Ali ve Ahmed ve Ali ve es-Seyyid İsmail ve Hüseyin ve İbrahim ve sâirleri meclis-i şer‘a celb olunup şem‘-i aselin keyfiyeti ve bir müddetden beri kalb ve redî olmasının hikmeti kendilerden suâl birle tazyîk olundukda onlar dahi cevâblarında; ez-kadîm beyne’l-esnâf hâlis ta‘bîr olunur beyâz a‘lâ şem‘-i asele ve sarı şem‘-i asele kat‘an bir nesne zamm u ilâve olunmaksızın şem‘ ısâga ve i‘mâl olunup ve beyzâde ta‘bîr olunur şem‘-i asele beher yüz vakıyyesine ancak on vakıyye a‘lâ keçi içyağı izâfe olunagelmiş iken bu esnâda beher yüz vakıyye şem‘-i asele on beş yirmi vakıyye don yağı ve beş vakıyye çam sakızı ilâvesiyle kalb ve redî i‘mâl eylediklerini ikrâr ve ba‘de’l-yevm mâ-tekaddemde olageldiği gibi beyne’l-esnâf hâlis ta‘bîr olunur beyâz ve a‘lâ şem‘-i asele ve sarı şem‘-i asele kat‘an bir nesne ilâve ve izâfe olunmaksızın gāyet a‘lâ şem‘ ısâğa ve i‘mâl eyleyip ve beyzâde mumunun beher yüz vakıyye şem‘-i aseline ancak on vakıyye a‘lâ keçi <> içyağı ilâvesiyle ve şem‘a haddeden çekilmekle eyyâm-ı şitâda yalnız şem‘-i asel ile i‘mâl olunsa bürûdet-i havâdan kırılmağla zarûrî beher şem‘a dolabı kırk elli vakıyye şem‘-i aselden ibâret olup taşradan tulumlarla vürûd eden beyâz çam sakızı ki, acem sakızı ta‘bîr olunan sakızdan üç vakıyye sakız ilâvesine muhtâc olmağla minvâl-i muharrer üzere i‘mâl olunan şem‘-i aselin mecmû‘u a‘lâ ve vaz‘-ı kadîmine muvâfık olacağını ihbâr ve bundan böyle beher nevi‘ şem‘-i aseli kadîmisi misillü gāyet a‘lâ olarak i‘mâl ve bu sûretde ibâdullâha bey‘ u füruht etmeğe her biri ta‘ahhüd eyleyip bu def‘a cerâim-i sâbıkalarının afvlarını ricâ ve niyâz birle istirhâm ve eğer bundan sonra hilâf-ı ta‘ahhüd kalb ve redî balmumu i‘mâl ve ısâga ederimiz zuhûr eder ise cümlemiz tedîb olunmağa râzı olduk, deyü ahd ü mîsâk ve kavl ü ittifâk etmeleriyle işbu ta‘ahhüdleri düstûrü’l-amel tutulup hilâfına hareket olunmamak için fermân-ı âlî-şânım sudûru re’ye menût idiğini sen ki Mevlânâ-yı müşârün-ileyhsin, i‘lâm etmenle bir müddetden beri Âsitâne-i sa‘âdetimde i‘mâl olunup beher vakıyyesini beş altı guruşa füruht eyledikleri şem‘-i asele esnâfı olan eşhâs-ı bî-insâf çam sakızı ve reçine ve don yağı izâfe ederek kalb ve redî i‘mâliyle ibâdullâhı bahâsında ızrârından başka balmumundan matlûb olan tahâret bi’l-külliye zâil olup izâfe eyledikleri nesnelerin râyihası ve dûdesi dahi halkın destâr ve esvâbını tahrîb etmekden nâşî esnâf-ı merkūme huzûr-ı şer‘a ihzâr ve minvâl-i muharrer üzere olan sûrete karâr verilmekle fîmâ-ba‘d işbu nizâm ve râbıta düstûrü’l-amel tutulmak üzere sicillâta sebt ü kaydolunup hilâfında bulunan esnâf tedîb olunmak fermânım olmağın imdi fîmâ-ba‘d işbu nizâm ve râbıta düstûrü’l-amel tutulmak için sicillâta sebt ü kayd birle devam ve istikrârı emrine mezîd i‘tinâ ve nezâret ve hilâfına cesâret edenlerin icrâ-yı tedîblerine müsâra‘at olunmak matlûb-ı Pâdişâhânem idiği ma‘lûmun oldukda ber-vech-i meşrûh amel ve harekete ikdâm ve dikkat olunmak ve zinhâr u zinhâr hilâf-ı fermân ve mugāyir-i ta‘ahhüd vaz‘ ve hâlât tecvîz olunmamak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle ( ) vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından be-gāyet ittikā ve mübâ‘adet eyleyesin. Şöyle bilesin alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın.
Tahrîren fi’l-evâili şehri Cumâdelâhire sene [1]219
Kostantıniyyeti’l-mahrûse
|