İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810) cilt: 83, sayfa: 343 Hüküm no: 235 Orijinal metin no: [89b-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Borcundan dolayı kapanmış iken borçlarının ödenebilmesi için francalacı fırını olarak açılmasına izin verilen Beyhan Sultan’ın Kumkapı dışındaki fırınının gedik sahiplerinin, fırının yeni kiracıları aleyhine açtıkları davanın reddedildiği
Akzâ kuzâtü’l-Müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazli ve’l-yakīn, râfi‘u’l-a‘lâmi’ş-şerî‘ati ve’d-dîn, vârisü ulûmü’l-enbiyâi ve’l-mürselîn, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-mu‘în Mevlânâ İstanbul Kādısı -zîdet fezâilühû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki
Ali b. İbrahim ve müşteriki Ohannes v. Mikail asâleten ve hâlik Ovannes v. Filibos zimmînin verâseti kebîr kızları Yeğısabet ve Maryem’e münhasıra [ve] mersûme Maryem hâlik olup verâseti zevc-i metrûkü Kirkor v. Ohan zimmî ile kebîr kızları Sultana ve Maryem’e münhasıra ve ba‘dehû mersûm[e] Yeğısabet hâlike olup verâseti kebîr kızı Nazlı Nasrâniyeye ba‘de’l-inhisâr mersûmûn Kirkor ve Sultana ve Maryem ve Nazlı taraflarından dahi husûs-ı âtîde vekîl-i şer‘îleri Sarrâf Ohannes v. Mikail zimmî vekâleten meclis-i şer‘-i enverde Ekmekciler Kethudâsı Mustafa ve Uncular Kethudâsı es-Seyyid Mustafa ve nizâm ustalarından es-Seyyid İsmail ve Bediroğlu İsmail ve Hasan ve Nâzım ile zimmîlerden Agop ve İstefan ve sâirleri hazır oldukları hâlde zikri âtî fırın ve değirmen gediğine eslâsen vaz‘-ı yedleri mütehakkık olan Francalacı İstefan v. Moğsib asîl ve Haçador v. Ohannes ile Ovannes v. David zimmîler taraflarından vekâleten mersûm İstefan v. Moğsib ve Ağyaz v. Ohannes şehâdetleriyle sâbit olan Davide v. Bağdasar muvâcehelerinde; İstanbul’da Kumkapı hâricinde kâin bir bâb ekmekci fırını ve ona merbût karşısında beş horoslu bir bâb uncu değirmeni, derûnunda mevcûd beyne’l-hiref gedik ta‘bîr olunur yirmi re’s bargir ve ona isâbet eden âlât-ı lâzıme-i ma‘lûmeden dokuz buçuk bargir hisse-i şâyi‘ası mezbûr Ali mukaddemâ benim ve altı buçuk bargir hisse-i şâyi‘ası mersûm Ohannes benim [ve] dört bargir hisse-i şâyi‘ası hâlik olup mersûm Ohannes zimmîden vekîl-i mersûm Sarrâf Ohannes müvekkillerim mersûmûnun ırsen yedlerinde haklarımız iken asîl ve müvekkilûn-ı mersûmûn fuzûlî zabtetmeleriyle suâl olunup hisse-i şâyi‘a-i ma‘lûmlarımızdan keff-i yed ve bize teslîme tenbîh olunmak murâdımızdır deyü ba‘de’d-da‘vâ ve’s-suâl asîl ve vekîl-i mersûmân cevâblarında bin iki yüz yirmi senesi Muharrem’in ikinci günü târihiyle müverrah yedimize i‘tâ olunan işbu bir kıt‘a sûret nâtık olduğu üzere fırın-ı mezkûr mülküne seyyidetü’l-muhadderât, iklîletü’l-muhassenât, tâcü’l-mestûrât zâtü’l-alâ ve’s-sa‘âde Beyhan Sultân -dâmet iffetuhâ ve zâdet ismetühâ- mutasarrıfe olmalarıyla yedi seneden beri mesdûd olup kirâ tahsîl olunamayıp ve deyn-i mîrî olan beş bin seksen dört guruş [ve] tüccâra deyni beş bin guruş edâ olunamayıp düyûnunu edâ ve mâh be-mâh kirâsını taraf-ı müşârün-ileyhâya edâ eylemek şartıyla emsâli misillü müste’ciri okkalık francala i‘mâline ruhsat-ı aliyyem erzânî kılınmasını müşârün-ileyhâ mübârek Rikâb-ı kamer-tâb-ı hüsrevânemden lede’l-istid‘â “Değirmeniyle beraber nizâm verilip kıyyelik nân işlemesine ruhsat ve fermân verile” deyü şeref-rîz-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı inâyet-makrûnum mûcebince iktizâsı Şıkk-ı evvelim defterdârı tarafından lede’l-isti‘lâm, iki yüz elli beş buçuk guruş Hubûbât Hazînesi’ne deyni ve fırın-ı mezkûrun deyni olan beş bin seksen dört buçuk guruş Navl Kalemi zimmetine dâhil olduğu bu misillü müceddeden okkalık francala fırını ihdâsı memnû‘ ise dahi küşâdı irâde [90a] olduğu hâlde mîrî ve tüccâra külliyetlü deyni olan fırına müsâ‘ade olunup iktizâ eden düyûnunu müste’ciri olacak, mahallerine edâya Hubûbât nâzırı huzûrunda kavî kefîle rabt oldukdan sonra İstanbul Kādısı olanların inzımâm-ı ma‘rifetiyle küşâdı husûsu tanzîm olunmak şurût-ı mu‘teberesinden olmağla İstefan ve Haçador’a îcâr, biz dahi istîcar, düyûn-ı mezkûreden mâhiye beşer yüz guruş mîrîye ve ikişer yüz ellişer guruş tüccâra edâ etmeğe ta‘ahhüd edip ve mu‘teber Cerrâh Lorence bize kefîl olmağla ber-mûceb-i hatt-ı hümâyûn fırın-ı mezkûr ve değirmeniyle küşâdımızı nâzır-ı mûmâ-ileyhin i‘lâmı mûcebince ol târihde İstanbul Kādısı bulunan Sadr-ı Anadolu-i sâbık Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû-nun i‘lâmı mûcebince Navl Kalemi’ne kayd ve Başmuhâsebe’ye ilmühaberi verilip hâs francala i‘mâline ruhsat ve târih-i merkūma gelince yedi sekiz sene mesdûd ve mu‘attal kaldığından derûnunda gedik âlâtına dâir bargir ve kat‘an nesne kalmayıp el-yevm mevcûdunu mâlımızla tedârük ettiğimizden mâ‘adâ müdde‘ûn-ı mezkûrûnun havâyî gedikleri olduğu ma‘lûmumuz değildir deyü mazmûnu takrîr-i meşrûhlarına mutâbık bir kıt‘a sûret ve dört bin seksen guruş dahi atîk deynden cânib-i mîrîye edâ olunduğunu nâtık Veznedâr İbrahim’in imzâ ve hatmiyle bir kıt‘a tezkire ibrâz eylediklerinden müdde‘ûn-ı mezbûrûn mazmûn-ı sûret ve tezkireyi ikrâr ve i‘tirâf edip lâkin, her ne kadar mesdûd ve mu‘attal kalıp bargirleri ve sâir âlât mahv u telef olmuş ise dahi havâyî gediği bizim olmağla kemâ-fi’l-evvel ekmekci fırını ve değirmeni olmak üzere bize îcâr olunması iktizâ eder, demeleri işbu târihe gelince sekiz on sene mesdûd ve mu‘attal kalmağla gedik ta‘bîr olunan bargirler ve âlât mahv u telef olduğunu mukır ve mu‘terif olmalarıyla da‘vâları meşrû‘ olmayıp fırın-ı mezkûr ekmekcilikden bâ-hatt-ı hümâyûnumla francalacı fırınına tahvîl olunmuş olmağla tekrar ekmekci gediği iddi‘âları kānûna dahi muhâlif olduğu bi’l-cümle hâzırûn-ı mezbûrûn ihbâr etmeleriyle mûcebince kelâmlarına iltifât olunmayıp bî-vech mu‘ârazadan ba‘de’l-men‘ yedlerinde olan sûret mûcebince mersûmûn Ovannes ve Haçador ve İstefan zimmîlerin kemâ-kân zabt u tasarrufları iktizâ etmekle istihkâmı hâvî emr-i âlî-şânım i‘tâsını sen ki Mevlânâ-yı mûmâ-ileyh es-Seyyid Mehmed Murad -zîdet fezâilühû-sun, i‘lâm eylediğin ecilden i‘lâmın mûcebince Mevkūfât Kalemi’ne ilmühaberi verilmekle imdi vech-i meşrûh üzere amel olunmak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfim vardıkda bu bâbda i‘lâmın mûcebince şeref-yâfte-i sudûr olan işbu [emr-i] şerîf-i celîlü’ş-şân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı münîfi birle âmil olup hilâfına rızâ ve cevâz göstermeyesin. Şöyle bilesin alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın.
Tahrîren fî 29 Cumâdelâhir sene 1222
|