.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810)
cilt: 83, sayfa: 389
Hüküm no: 271
Orijinal metin no: [104b-1]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Kasap esnafının kestikleri hayvanların baş ve ayaklarını satın alma ve pişirip satmanın paçacı esnafının tekelinde olmadığı; aşçı esnafının da bunları satın alıp pişirip satabileceği

Paçacı esnâfı aşcı ile.

Akzâ kuzâtü’l-Müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazli ve’l-yakīn, râfi‘u a‘lâmi’ş-şerî‘ati ve’d-dîn, vârisü ulûmü’l-enbiyâi ve’l-mürselîn, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-mu‘în mevlânâ İstanbul Kādısı -zîdet fezâilühû- ve iftihârü’l-emâcid ve’l-ekârim, câmi‘ü’l-mahâmid ve’l-mekârim, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’d-dâim Rikâb-ı hümâyûnum Sekbânbaşısı Mustafa -dâme mecduhû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki

Âsitâne-i aliyyem ve Bilâd-ı Selâse’de vâki‘ paçacı esnâfının Kethudâları Molla Mustafa ve bi’l-cümle ustaları meclis-i şer‘-i münîrde Ganem Kethudâsı Süleyman ve bi’l-cümle kasab ustaları hazır oldukları hâlde Âsitâne-i aliyyem ve Bilâd-ı Selâse’de vâki‘ aşcı ve çorbacı esnâfının kethudâları es-Seyyid el-Hâc Hasan ve bi’l-cümle esnâfı muvâcehelerinde; hâzırûn-ı mezbûrûnun Âsitâne-i aliyye ve Bilâd-ı Selâse’de bi’l-cümle selhhânelerde zebh eyledikleri hayvanâtın sakat ta‘bîr olunur baş ve ayağı bizim metâ‘ımız olup kadîmü’l-eyyâmdan beri iştirâsı bize mahsûs ve münhasır iken bu esnâda kasab esnâfı zikrolunan baş ve ayağın ba‘zısını mugāyir-i fermân-ı âlî-şânım aşcı esnâfına bey‘ ve onlar dahi iştirâ ve tabh ve dükkânlarında ibâdullâha bey‘ ile bizim kisb ü kârımıza mâni‘ olmaları[yla] bizler paçacı esnâfı olup kadîmden metâ‘-ı mahsûsamız olan baş ve ayağı, yedimizde olup sene-i sâbıkā Zilka‘desi’nin sekizinci günü târihiyle müverrah bâlâsı mübârek hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnumla müzeyyen bu def‘a Edirne meştâsında ordu-yı hümâyûnda tecdîd ettirdiğimiz bir kıt‘a fermân-ı âlî-şân mantûkunca kasab esnâfı hâzırûn-ı mezbûrûn mâllarını ancak bizlere bey‘ ve aşcı esnâfı dahi iştirâ ve tabh ve bey‘inden men‘ olunmaları murâdımızdır, deyü ba‘de’d-da‘vâ ve’s-suâl aşcı esnâfı cevâblarında; işbu yedimizde olup sene-i sâbıkā Cumâdelâhiresinin yedinci günü târihiyle müverrah bir kıt‘a fermân-ı âlî-şân nâtık olduğu üzere paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı merkūmûn husûs-ı mezkûru târih-i mezbûrda bizden da‘vâ, biz dahi yedlerimizde olan hücec-i şer‘iye mûceblerince zikrolunan baş ve ayağı kadîmden beri kasab esnâfından iştirâ ve tabh ve ibâdullâha bey‘ edegelmiş iken bundan [akdem] müdde‘ûn-ı mezbûrûn, bizim metâ‘-ı mahsûsamız, deyü yedlerinde olan inhisâr-ı bey‘ u şirâyı hâvî fermân-ı âlî-şânı bir takrîb tecdîd ve hilâf-ı şer‘-i şerîf iştirâ ve bey‘ini kendilere tahsîs ve bizleri men‘ edip bir müddet kendilere hâs olarak iştirâ ve bey‘ eylediklerinden sonra kasab esnâfı hâzırûn-ı merkūmûn yedlerinde olan senedât-ı şer‘iye mûceblerince bi’d-defa‘ât münâza‘adan sonra zikrolunan baş ve ayağı sayf ve şitâ müsâvî olarak yedişer paraya iştirâ ve bey‘e râzı ve ittifâk ve ahd [ü] mîsâk etmiş iken hengâm-ı şitâ vürûd edip zamân-ı sayf geldikde mukaddemâ olan ittifâk [ve] ahdlerinden rücû‘ ve beşer para teklîf eylediklerinden onlar dahi bizlere ve âhara bey‘ eylemek mülâhazasında iken tekrar nizâ‘ ve mücâdeleye tesâddî edip baş ve ayak <> bizim metâ‘-ı mahsûsamızdır; yedimizde olan fermân-ı âlî-şân mûcebince elbette beş paraya bizlere bey‘ eylesin âharın iştirâsına râzı olmayız, deyü kassâbânı bey‘den ve bizi iştirâdan hilâf-ı şer‘-i şerîf men‘ ile inâd ve huşûnetlerinde ısrar ve ol vechile baş ve ayak birkaç gün kassâbân yedinde kaldığından ta‘affün edip tabh ve ekle salâhiyeti kalmamağla deryâya ilkā ile bî-vech zarar ve hasârete dûçâr olduklarından tekrar terâfu‘-ı şer‘ olduklarında paçacı esnâfının bâlâda zikr u beyân olunduğu üzere kendilere tahsîs ve inhisâr da‘vâları şer‘-i şerîfe muhâlif ve mukaddem eyledikleri ta‘ahhüdlerine mugāyir olmağla muktezâ-yı şer‘-i şerîf üzere bey‘ u şirâdan men‘ olunmamağla baş ve ayağı diledikleri kadar gerek müdde‘ûn-ı mezbûrûn ve gerek bizler ve gerek sâir muktezî olan kimesneler iştirâ ve tabh ve ibâdullâha bey‘ ile herkes intifâ‘ ve ta‘ayyüş etmek üzere ruhsat-ı şer‘î verildiğini nâtık kıbel-i şer‘den kassâbân yedlerine bir kıt‘a i‘lâm-ı şer‘î i‘tâ olunmağla binâenaleyh cümle iştirâ ve tabh ve bey‘ ederiz eğer müdde‘ûn-ı mezbûrûn ordu-yı hümâyûn hurûcunda ihrâc eyledikleri haymeleri müstakillen ihrâcında te‘allül ederler ise bizler dahi bi’l-munâsafe ve yine imtinâ‘ ederler ise külliyen ihrâcına müte‘ahhidiz deyü mazmûn-ı takrîrlerine mutâbık ibrâz eyledikleri bir kıt‘a i‘lâm-ı şer‘înin mazmûnunu paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı merkūmûn bi-tamamihî ikrâr ve i‘tirâf lâkin kadîmden baş ve ayağın iştirâ ve tabh ve bey‘i bâ-fermân-ı âlî [105a] ancak bizlere mahsûs ve münhasır iken bu vechile âharın iştirâ ve tabh ve bey‘i[n]e râzı olmayız ve sayf ve şitâda kıymeti mütegāyir olarak dilediğimiz bahâya elbette iştirâ ederiz deyü muktezâ-yı hilkatleri üzere şerî‘at-i garrâya muhâlefetde ısrar etmeleriyle mûceblerince Âsitâne-i aliyyem ve Bilâd-ı Selâse’de vâki‘ selhhânelerde zebh olunan hayvanâtın baş ve ayağını gerek müdde‘ûn-ı mezbûrûn ve gerek aşcı ve sâir muktezî olanlar şer‘an iştirâ ve tabh ve bey‘ etmeleri ve her birimiz âharı men‘ etmeyerek cümlemiz intifâ‘ ve ta‘ayyüş etmelerimiz muktezâ-yı şerî‘at-i mutahhara olmağla paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı mezbûrûn yedlerinde olan inhisâr fermânına mebnî eyledikleri mahsûsıyet da‘vâlarıyla aşcı esnâfına bî-vech-i şer‘î mu‘ârazadan ba‘de’l-men‘ paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı merkūmûnun yedlerinde olan inhisâr-ı bey‘ u şirâyı hâvî emr-i mezkûrun kaydı ref‘ ü terkīn olunmuş iken paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı mezbûrûn ordu-yı hümâyûna varıp bir takrîb kaydı terkīn olunan emr-i âlîyi bâ-arzuhâl tecdîd etmeleriyle binâenaleyh münâza‘aya tesâddî ederler dediklerinde kassâbân esnâfı hâzırûn dahi, metâ‘ımızın hasr u inhisâr olmasına bir vechile râzı değiliz mal-ı tüccârı muhâfaza zımnında râyici vech üzere her birlerine bey‘ ederiz deyip evvelâ paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı mezbûrûnun ibrâz eyledikleri fermân-ı âlîye nazar ve mutâla‘a olundukda; “Hilâfına emr-i âhar yoğise tecdîd oluna” deyü muharrer olmağla bu sûretde işbu aşcı esnâfının ibrâz eyledikleri mazmûnu şer‘-i şerîfe muvâfık olan fermân-ı âlî-şânda emr-i şerîf-i mezkûrun kaydı ref‘ ü terkīn olunduğu musarrah olduğuna binâen husûs-ı mezkûr irâde-i seniyyem ta‘alluk eden mevâddan olmağla bâ-takrîr ifâde olundukda mûcebince mazmûnu şer‘-i şerîfe mutâbık olan emr-i âlî-şân mantûku üzere cümlesinin iştirâ ve tabh ve bey‘lerine ruhsat i‘tâsıyla tanzîmi bâbında sâdır olan fermân-ı âlî-şânıma imtisâlen tarafeyn tekrar huzûr-ı şer‘a celb ve mûcebince Âsitâne-i aliyyem ve Bilâd-ı Selâse’de vâki‘ bi’l-cümle selhhânelerde zebh olunan hayvanâtın mârrü’z-zikr baş ve ayağını gerek müdde‘ûn-ı mezbûrûn ve gerek aşcı ve çorbacı ve sâir muktezî olanlar şer‘an iştirâ ve tabh ve bey‘ ve her birleri âharı men‘ etmeyerek cümlesi intifâ‘ ve ta‘ayyüş etmeleri muktezâ-yı şer‘-i kavîm olmağla husûs-ı mezkûr paçacı esnâfı müdde‘ûn-ı mezbûrûna ba‘de’t-tefhîm paçacı esnâfının yedlerinde olan murakkan emr-i mezkûrun kaydı bâlâsına şerh verilip ve aşcı ve çorbacı esnâfının yedlerinde olup şer‘-i şerîfe mutâbık olan emr-i mezkûrun istihkâmını hâvî bâlâsı tuğrâ-yı garrâ ile muvaşşah bir kıt‘a fermân-ı âlî-şânım sudûru istid‘âsında olduklarını sen ki Kādî-ı mûmâ-ileyhsin, işbu sene-i mübâreke Saferü’l-hayrının yedinci günü târihiyle müverrah bir kıt‘a i‘lâmda tahrîr ve inhâ etmişsin. Mûcebince istihkâmı hâvî işbu emr-i celîlü’l-kadrim ısdâr ve i‘tâ olunmuşdur. İmdi vusûlünde bâlâda beyân olunduğu üzere ber-mantûk-ı emr-i şerîfim amel ve hareket ve hilâfından tehâşî ve mücânebet eyleyesin ve sen ki Sekbânbaşı-i mûmâ-ileyhsin, sen dahi mûceb-i emr-i şerîfimle amel ve hareket ve hilâf-ı fermân-ı âlî-şânım vaz‘ ve hareketden mübâ‘adet eylemen bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle vardıkda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan işbu emr-i şerîf-i celîlü’ş-şân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnu üzere âmil olup hilâfı gûne vaz‘ ve hâlâta bir türlü rızâ ve cevâz göstermeyesiz. Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.

Fî 12 S sene 1223

Be-makām-ı Kostantıniyye