İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810) cilt: 83, sayfa: 521 Hüküm no: 389 Orijinal metin no: [138b-3] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Daha önce ferman gereğince kapatılmış olan Şeyh Mahmud Hüdâyî Hangâhı’ndaki has ekmek fırınının yeniden açılmasına izin verildiği
Şeyh Mahmud-ı Hüdâyî -kuddise sırruhü’l-âlî- Hânkāhı’nda hâs ekmek tabh olunan mesdûd fırının küşâdına ruhsatı hâvî emr-i âlîdir.
Akzâ kuzâtü’l-Müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazli ve’l-yakīn, râfi‘u a‘lâmi’ş-şerî‘ati ve’d-dîn, vârisü ulûmü’l-enbiyâi ve’l-mürselîn, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-mu‘în mevlânâ İstanbul Kādısı -zîdet fezâilühû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki
Tarîkat-ı aliyye-i Halvetiye’den nice nice kerâmâtı zâhir ve keşf ü velâyeti bâhir olan medîne-i Üsküdar’da türbe-i mahsûsada âsûde-nişîn-i mazalle-i rahmet-i Yezdân ve gunûde-i pister-i rahmet-i Rahmân olan zübde-i meşâyih-i sûfiyye, umde-i ehl-i tarîkat-ı aliyye, sahib-i irşâd ve delâlet, reh-nümâ-yı tarîk-ı hidâyet, kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn, mazhar-ı sırr-ı İlâhî Mahmud-ı Hüdâyî -kuddise sırruhü’l-âlî- hazretlerinin âsitâne-i feyz-âşiyânelerinde hücre-nişîn olan fukarâ-yı dervîşân için bin yüz on beş târihinde binâ ve vakf olunmuş olup bâlâsı hatt-ı hümâyûnla mu‘anven fermân-ı âlî-şân mûcebince târih-i mezbûrdan beri hâs ekmek tabh olunagelen habbâz fırını bundan akdem hâs ekmek fırınları bâ-irâde-i seniyye [139a] umûmen seddolunduğu esnâda fırın-ı mezkûr dahi seddolunduğundan vakf-ı müşârün-ileyhe gadri mûcib olduğu beyânıyla emsâline kıyâs ile sâbıkı üzere hâs ekmek tabh ve i‘mâline ruhsat birle fırın-ı mezkûrun küşâdını âsitâne-i Azîz-i müşârün-ileyhde hâlâ seccâde-nişîn-i irşâd ve vakf-ı şerîf-i mezkûrun nâzırı olan üsve-i ashâbü’t-tahkīki ve’l-kemâl ve umdetü erbâbü’l-yakīni ve’l-efdâl, câmi‘-i ahlâk-ı hamide, masdar-ı füyûzât-ı Sübhâniye Şeyh Mehmed Şehabeddin -zîde takvâhü- bu def‘a bâ-arzuhâl istid‘â ve fırın-ı mezkûrun küşâdı husûsu ancak irâde-i seniyye-i mülûkâneme menût olup ol bâbda mübârek hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnum sudûruna mütevakkıf olduğunu sâbıkā İstanbul Kādısı akzâ kuzâtü’l-Müslimîn Mevlânâ Mustafa Âsım -zîdet fezâilühû- i‘lâm etmekden nâşî i‘lâm-ı mezkûr huzûr-ı fâizü’n-nûr-i şâhâneme arz olundukda “Sâire sirâyet etmemek üzere küşâdına ruhsat verile” deyü hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn-ı şehin-şâhânem şeref-yâfte-i sudûr olmağla şeref-rîz-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı inâyet-makrûn-ı cihân-dârânem mûcebince habbâzân ve uncular kethudâları ve bi’l-cümle nizâm ustalarının her birleri râzı olduklarını ve fırın-ı mezkûrun ber-vech-i muharrer küşâdı bâbında emr-i şerîfim ısdârını sen ki mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin, bâ-takrîr ifâde etmenle vech-i meşrûh üzere amel olunmak fermânım olmağın imdi sen ki mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin, husûs-ı mezbûr zımnında Başmuhâsebe’ye ilmühaberi verilmekle ber-vech-i muharrer şeref-rîz-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn-ı şâhânem mûcebince amel ve hareket ve fırın-ı mezkûrun küşâdıyla kemâ-fi’s-sâbık hâs ekmek i‘mâl ettirilmesi husûsuna ihtimâm ve dikkat ve kimesne tarafından mümâna‘at ettirilmemek bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından hazer ve mücânebet eyleyesiz. Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘[ti]mâd kılasız.
Fî-evâsıtı şehri Saferü’l-hayr sene hamse ve işrîn ve mieteyn ve elf.
|