|
Rumeli Sadâreti Mahkemesi 40 Numaralı Sicil (H. 1033-1034 / M. 1623-1624) cilt: 46, sayfa: 333 Hüküm no: 356 Orijinal metin no: [69b-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Koca Mustafa Paşa yakınlarında Bezzazistan Kethüdası Hoca Hüsrev’in bina ve vakf eylediği Bazergan Tekkesi’yle ilgili vakıf şartlarının vâkıf tarafından değiştirilmesi
Ta‘allaka bi-mâ fihi alemu’l-fakīru ileyh sübhânehû Mustafa b. Mehmed el-Kādî bi-askeri Anadolu -ufiye anhümâ-
Cerâ indî bi-mâ fihi ve sadare’l-hükmü minnî hasbemâ yahvihî ve ene efkaru’l-verâ Şeyh Mehmed b. Mustafa el-meʼmûr bi-istimâ‘i’l-umûri’ş-şer‘iyyeti’l-askeriyye min-kıbeli men kabile minhü’l-emr.
Vesîkatü nâibi’l-fakīr ileyh sübhânehû Mehmed b. Abdülganî el-Kādî bi-askeri Rumeli -ufiye anhümâ-
Hamd-i mü’ebbed ve şükr-i muhalled ol melik-i müte‘al ve kādir-i zü’l-celâl hazretlerinin dergâh-ı akdes ve bârgâh-ı mukaddeslerine ref‘ olunur ki, zât-ı bî-misâlinde tahavvül ve intikāl muhâl ve mülkünde tegayyür ve tebeddül adîmü’l-ihtimâldir ve’s-salâtü ve’s-selâm ol seyyid-i enâm ve sened-i havâs ve avâm pîşvâ-yı kül reh-nümâ-yı sübül hazretlerinin merkad-ı münevver ve meşhed-i mu‘attarına ihdâ olunur ki onun dîn-i metîni ilâ inkırâzi’ş-şühûr ve’s-sinîn tağyîr ve tebdîlden mu‘arrâ ve şer‘-i şerîfi nesh ve tahvîlden sâlim ve müberrâdır ve bakiyye-i nakiyye-i selâm âl ve evlâd-ı kirâm ve ashâb ve ahbâb-ı zevi’l-ihtirâm ve hulefâ-i râşidîn ve tâbi‘în ve tebe‘a-i tâbi‘în hazerâtının meşâhid-i aliyyelerine nisâr olunur ki her biri zevâid-i âliye-i dîn-i metîn içre “bi-eyyihim iktedeytüm ihtedeytüm” mûcebince sadr-nişîn bir şeyh-i nâm-dâr ve hânkāh-ı safvet-penâh-ı yakīn içre bir mürşid-i kâmil-i celîlü’l-mikdârdır aleyhim rıdvânullâhi’l-meliki’l-allâm mâ teğayyeretü’ş-şühûr ve’l-a‘vâm ve ba‘d işbu kitab-ı hâlî ani’l-irtiyâbı ketb ve tahrîre dâ‘î-i âdî ve bu sakk-ı ârî ani’ş-şekki tesvîd ve tastîre bâ‘is ve bâdî budur ki, husûs-ı âti’z-zikrin istimâ‘ı için Dârü’s-saltanati’s-seniyye mahmiye-i Kostantıniyye’de Koca Mustafa Paşa Câmi‘-i şerîfi kurbünde vâki‘ Bâzergân Tekyesi demekle ma‘rûfe ol zâviyeye varılıp mahzar-ı eşrâf ve e‘âlîde akd-i meclis-i âlî olundukta ulemâ-i kirâmdan Mevlânâ Muhyiddin Efendi b. Muslihiddin mahfil-i şer‘-i mübîn-i râsihu’l-erkân ve meclis-i dîn-i metîn-i şâmihü’l-bünyânda zâviye-i mezbûrede bundan akdem şeyh ve seccâde-nişîn iken kûşe-gîr-i huld-i berîn olan fahrü’l-meşâyihi’l -vâsılîn zahrü’l-etkıyâi’l-kâmilîn menba‘ü’l-ilm ve’l-irfan merhûm ve mağfûrün-leh Şeyh Ramazan Efendi’nin halîfesi olup hâlâ zâviye-i mezbûrede şeyh olan kıdvetü’l-meşâyihi’l -kirâm Abdi Efendi b. Mahmud ve zâviye-i mezbûra evkāfına bi’l-fi‘il kāimmakām-ı mütevellî olan Mustafa b. Mehmed muvâcehelerinde üzerlerine takrîr-i da‘vâ edip işbu zâviye-i mezbûru bundan akdem Eski Bezzâzistân Kethüdâsı olan merhûm Hoca Hüsrev nâm sâhibü’l-hayr binâ edip levâzım ve mühimmâtı için vakf eylediği evkāf-ı müseccelesi gallesinden vakfiye-i ma‘mûlün-bihâsında zâviye-i mezbûrenin meşîhatı için ta‘yîn eylediği yevmî on akçe vazîfeyi evvelen müşârun-ileyh Şeyh Ramazan Efendi’ye ba‘dehû ilm-i tefsîr ve hadîsde mâhir ve va‘z u nasîhata kādir ulemâ-i âmilîn ve fudalâ-i sâlikînden bir müstahıkka verile deyü şart edip meşîhat-i mezbûra hasbemâ şarate’l-vâkıf hâkimü’l-vakt tarafından târih-i kitâbdan üç ay mukaddem yevmî on akçe vazîfe ile bana tevcîh olunmuş iken kāimmakām-ı mezbûr zikr olunan üç aylık dokuz yüz akçe vazîfeyi vermeyip ta‘allül eder suâl olunup vazîfe-i mezbûreyi teslîme tenbîh olunmak matlûbumdur dedikde gıbbe’s-suâl kāimmakām-ı mütevellî olan mezbûr Mustafa cevab verip fi’l-hakīka vâkıf-ı müşârun-ileyh vakfiye-i ma‘mûlün-bihâsında olan meşîhat-ı mezbûreyi vazîfe-i merkūme ile vech-i meşrûh üzere şart edip lâkin vakfiye-i mezkûrede tahrîr olunduğu üzere tebdîl ve tağyîr ve taklîl ve teksîr yedinde olmağı şart ve tansîs etmekle yine hâl-i sıhhat u hayât ve zamân-ı nifâz-ı tasarrufâtında şart-ı mezkûrdan rücû‘ edip meşîhat-ı mezbûreyi mûmâ-ileyh Şeyh Ramazan Efendi’nin vefâtından sonra yerine seccâde-nişîn olan hulefâsından ve hulefâsı hulefâsından ve hulefâsı hulefâsının hulefâsından ilâ inkırâzihim ve inkitâ‘ihim birine verilip âhardan kimesneye verilmeyip ve ba‘d-ı inkırâzihim ve inkıtâ‘ihim mutlaka sulehâ-i ulemâdan birine verile deyü şart edip ve şart-ı sâbıkını bu vech üzre tağyîr eylediğine müslimîni işhâd etmişdir ve mezbûr Şeyh Abdi Efendi müşârun-ileyh Şeyh Ramazan Efendi’nin halîfesi olmağın hasbemâ şarate’l-vâkıf meşîhata mutasarrıf olmağla vazîfe-i mezbûreyi dahi merkūma teslîm eyledim deyip ve merkūm Şeyh Abdi Efendi dahi istintâk olundukta kāimmakām-ı mezbûrun takrîr-i meşrûhuna mutâbık cevab verip vâkıf-ı müşârun-ileyhin kitâb-ı vakfını ibrâz eylediklerinde nazar olunup fi’l-vâkı‘ vâkıf-ı mezkûr tağyîr ve tebdîlî kendüye şart eylediği mastûr ve musarrah bulunıcak, müdde‘î-i merkūm Muhyiddin Efendi dahi istintâk olundukta vâkıf-ı merkūm vakfiyye-i mezkûrede tahrîr [70a] olunduğu üzere tebdîl ve tağyîrini kendüye şart etmekle yine hâl-i sıhhatinde vazîfe-i meşîhat-i mezbûr emrinde şart-ı sâbıkından rücû‘ edip mütevellî-i mezbûr da‘vâ eylediği vechile tağyîr eylediğini inkâr edicek, gıbbe’l-istişhâd udûl-ı müslimînden zâviye-i mezbûra kurbünde sâkin olup merhûm-ı mağfiret-nişân Sultan Selim Hân -tâbe-serâhû- Câmi‘-i şerîfinde hatîb olan fahrü’l-hutabâ Mevlânâ Hızır Efendi b. Abdurrahman ve Hatuniye Câmi‘-i imâmı olan zahrü’l-eʼîmme Mevlânâ Şa‘ban Efendi b. Kurd ve Mustafa Halife b. Süleyman ve vâkıf-ı mezkûrun utekāsından Mustafa Bey b. Abdullah li-ecli’ş-şehâde hâzırûn olup fi’l-vâkı‘ vâkıf-ı merkūm hâl-i sıhhatinde zâviye-i mezkûrenin meşîhatını vazîfe-i mezbûre ile vakfiye-i mezkûrede tahrîr olunduğu üzere şart etdikten sonra kitâb-ı vakfı nâtık olduğu üzere tebdîl ve tağyîr ve taklîl ve teksîr yedinde olmağı şart ve tansîs edip ba‘dehû geri hâl-i sıhhat u hayât ve zamân-ı nifâz-ı tasarrufâtında yerine seccâde-nişîn olan hulefâsından ve hulefâsı hulefâsından ve hulefâsı hulefâsının hulefâsından ile’l-inkırâzihim birine verilip âhardan kimesneye verilmeye ve ba‘de inkrâzihim sülehâ-i ulemâdan bir müstahıkka verile deyü şart edip şart-ı sâbıkını bu vech üzere tağyîr edip musırran alâ zâlike müteveffâ oldu, bu husûsa bu vech üzere şâhidleriz şehâdet dahi ederiz deyü edâ-i şehâdet-i şer‘iyye eylediklerinde gıbbe’t-ta‘dîl ve’t-tezkiye şehâdetleri makbûl olup mûcebiyle hükm olundu.
Tahrîren fî-evâili Zilka‘deti’ş-şerîfe li-sene selâse ve selâsîn ve elf.
Şuhûdu’l-hâl: ( )
|