.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Rumeli Sadareti Mahkemesi 56 Numaralı Sicil (H. 1042-1043/M. 1633)
cilt: 14, sayfa: 244
Hüküm no: 259
Orijinal metin no: [51a-2]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Haremeyn-i şerîfeyn muhasebesinde Başhalife olan Halil Efendi b. Abdi’nin vakfiyesi

Hamd ü dürûd ve şükr-i nâ-ma‘dûd ol vâcibü’l-vücûd ve zü’l-inâyeti ve’l-cûd hazretine sezâdır ki, hilkat-i Âdem’i ketm-i âdemden pehn-i vücûda getirip sâhib-i akl-ı selîm ve mekteb-i tekvînde esmâyı ta‘lîm kılıp câmi‘-i fezâ’il-i cezîle ve mecma‘-ı hasâil-i cemîle edip sücûd-ı melâik-i izâm ile in‘âm ve envâ‘-ı kerâmet ile ikrâm eyledi. Ve dahi salât ü selâm-ı huceste-nizâm ol merkez-i dâire-i risâlet ve matla‘-ı sitâre-i vilâyet pîşvâ-yı isâbe-i evliyâ ve muktedâ-yı cemâ‘at-i asfiyâ Ebülkasım Muhammed Mustafa -sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve sellem- hazretlerinin rûh-ı münevver ve kabr-i mu‘attarlarına nisâr olunur ki, makām-ı Mahmud’un sâhibi ve livâ-yı mes‘ûdun sâhibidir. Ve tahiyyât-ı firâvân ve teslîmât-ı bî-pâyân cümle-i âl-i kirâm ve ashâb-ı fihâmları üzerine ihdâ olunur ki, her biri zümre-i ehl-i İslâma sâyık-ı hayrât-ı ihsân ve rehnümâ-yı ravza-i rıdvân olup saray-ı ukbâ-yı câvidânda mânend-i vakf-ı müebbed-i medîd ve riyâz-ı heşt-behişt-i na‘îmde mukīm ve hâlid-i muhalledlerdir. Rıdvânullâhi te‘âlâ aleyhim ecma‘în. Ammâ ba‘d sebeb-i tahrîr-i risâle-i şer‘iyye ve mûcib-i tastîr-i makāle-i mer‘iyye oldur ki, ashâb-ı fıtnat ve erbâb-ı basîret ayn-ı i‘tibâr ve dîde-i ihtiyâr ile gerdiş-i devr-i dûn ve cünbüş-i çark-ı bukalemûna nazar edip edvârında selâmet ve etvârında hayr ve istikāmet görmeyip yakīnen bilmişlerdir ki, dünyâ dâr-ı makām ve medâr-ı nizâm değildir, na‘îmi zıll-ı zâyil ve mukīmi dayf-ı râhil olup bünyânının inhidâmı mu‘ayyen ve sükkânının in‘idâmı mübeyyendir. Pes devlet onun ki zamân-ı sıhhat ve evân-ı kudretinde hayır ve ihsâna tâlib ve birr-i imtinâna râgıb olup makdûrunu dâr-ı na‘îme ve mevcûdunu makām-ı kerîme sarf edip rûz-ı mahşerde ekser-i halk azâb-ı elîm ve cezâ-yı azîme mübtelâ oldukları zamânda ettiği hasenât ve işlediği meberrât sebeb-i fevz ü necât ve bâ‘is-i neyl-i sa‘âdât ola. Bi fazlillâhi te‘âlâ binâ’en alâ zâlik sü‘edâ-yı mezbûre silkine sâlik işbu dârü’s-saltanati’s-seniyye Kostantıniyyetü’l-mahmiyye mahallâtından Ayasofya-i Kebîr mahallesinde sâkin Âsitâne-i sa‘âdetde Haremeyn-i şerîfeyn muhâsebesinde Başhalîfe olan kıdvet-i erbâbü’l-ikbâl zübded-i ashâbü’l-iclâl el-mahfûfu bi sunûf-i avâtıfi’l-meliki’l-ilâh Halil Efendi b. Abdi -eslahallâhu defâtire a‘mâlihî ve yessere lehû cemî‘a âmâlihî- ilm-i kâmil ve irfân-ı şâmil ile bildiyse ki, dünyâ kesb-i hayrât-ı fâhire edecek makāmdır ki, ’’ed-dünyâ mezra‘atü’l-âhire’’ mazmûnu onu i‘lâm ve ol mefhûmu ifhâm eder, sadakāt-ı câriye sa‘âdât-ı âhireye mukzî ve meberrât-ı müstemirre siyâdât-ı fâhireyi muktezî ola deyü niyet-i hâlisa ve taviyyet-i sâfiye ile meclis-i şerîf-i mutahhar ve mahfil-i dîn-i münîf-i münevver -sallallâhu te‘âlâ alâ şâri‘ihî-ye hâzır olup li ecli’t-tescîl vakf-ı âti’l-beyâna mütevellî nasb edip ba‘dehû azl ve tardın kendi yedinde olmak şart ettiği Hoca Sefer b. Ahmed nâm tabbâh-ı hâssa muvâcehesinde ikrâr-ı sahîh-i şer‘î ve i‘tirâf-ı sarîh-i mer‘î edip mukaddemâ silk-i mülkümde münselik olan mâlımın her biri seksen akçe hesâbı üzre altı yüz aded tâmmü’l-vezn ve kâmilü’l-ayâr guruş ve yüz yirmişer akçe hesâbı üzre yüz filori cem‘an altmış bin akçe olur sâyir emvâlimden ifrâz ve imtiyâz-ı tâm ile mümtâz kılıp, hasbeten lillâhi te‘âlâ ve hasbeten li-rûhi resûlihi’l-mu‘allâ vakf ve habs edip şöyle şart eylemişdim ki: Nukūd-ı merkūma her yılda on akçesi on bir olmak hesâbı üzre mütevellî yediyle mu‘âmele-i şer‘iyye ve murâbaha-i mer‘iyye ile ale’l-vechi’l-halâl istirbâh ve istiğlâl için sîmâlarında âsâr-ı emânet zâhir ve beşerelerinde envâr-ı istikāmet bâhir ola, sâhib-i bisyâr ve kaviyyü’l-iktidâr kimesneler ile mu‘âmele olunup askerî tâifesinden ve bi’l-cümle ziyâ‘ ihtimâlin olan yerlerden ve istiğlâlî ve dükkân ve bağ ve bağçe rehin ile verilmeden kemâl-i mertebe hazer olunup rehn-i kavî ve kefîl-i melî ve yahud ikisinden biri ile ve rihân altın ve gümüş ve bu misillü eşyâ olmayınca kimesneye verilmeyip ve akçe zimem oldukda filori ve guruş verilip alındığı vaktin yine misli filori ve guruş [51b] alınıp hurda akçe alınmaya. Bi lutfillâhi’l-müte‘âl hâsıl olan rey‘ ve galle ve nemâ fazlasından Ayasofya-i Kebîr câmi‘inin mihrâbında her gün dört nefer kimesne sekînet ve vakār birle ba‘de salâti’s-subh cem‘ olup, vech-i teennî ve tertîl üzre tenzîl-i celîlden birer cüz’-i şerîf tilâvet edip yevmî her biri ikişer akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve tilâvet ettikleri eczâ-i şerîfenin birisi hazret-i habîb-i ekrem -sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve sellem- rûh-ı şerîfi için ve birinin sevâbını benim ve birinin sevâbı vâlideynim ve birinin zevcem Aişe Hâtun rûhlariyçün i‘tâ ve ihdâ oluna. Ve câmi‘-i mezbûrda imâm olan kimesne eczâ-i şerîfeden bir cüz’-i şerîf tilâvet edip hatm-i şerîf tamâm olundukda du‘âsını edene verip vazîfe-i mu‘ayyenesinden mâ‘adâ buçuk akçe dahi sermahfillik vazîfesine mutasarrıf ola. Ve eczâhanlardan biri noktacı ve hâfız-ı eczâ olup ol hizmet mukābelesinde yevmî buçuk akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve câmi‘-i mezbûrda Yâsînhân olan kimesne ba‘de salâti’s-subh âhir-i sûretü’l-Bakara’yı -ki, ibtidâsı âmene’r-resûlü âyet-i kerîmesidir- tilâvet ve rûh-ı seyyidü’l-kevneyn için du‘â edip yevmî bir akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve Sultan Bayezid-i velî câmi‘-i şerîfinde mu‘arrif olan kimesne her cum‘a namazı vaktinde rûh-ı vâkıf için du‘â edip, her sene yüz elli akçe verile. Ve mâdem ki kendim hayâtda olam vakf-ı mezbûra kendim mütevellî olup bi emrillâh vefâtımdan sonra bir emânetkâr ve sâlih ve dindâr kimesne mütevellî olup yevmî üç akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve vakf-ı mezbûrun tevliyeti vârisim olan kimesneye verilmeye ve hâvi’l-me‘âlî ve’l-fâhir aynü’l-a‘yân ve’l-ekâbir dârü’s-sa‘âde ağası olanlar vakf-ı mezbûra nâzır olup yevmî bir akçe vazîfeye mutasarrıf olalar. Ve cihet-i tevliyet dahi onların ma‘rifetiyle verile ve ilm-i kitâbda mâhir bir kimesne vakf-ı mezbûra kâtib ve câbî olup yevmî iki akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve mâl-ı mezbûr için ahz olunan rihân bir sandıkda hızf ve nihân olunup bezzâzistânın birinde bir mevzi‘-i mu‘ayyende vaz‘ olunup ol mevzi‘ için her sene yüz yirmi akçe icâre verile. Ve her sene ibtidâsında nâzır-ı müşârunileyh ve müfettiş-i evkāf ma‘rifetiyle rehinler yoklanıp, mütevellînin muhâsebesi görülüp sene-i uhrâya tedâhül ettirilip eğer hıyâneti zuhûr ederse azl olunup yerine bir müstakīm ve dindâr kimesne mütevellî nasb oluna ve mütevellînin azl ve nasbı nâzır-ı mûmâ-ileyh yedinde ola. Ve nukūd-ı mezbûre mesârifi ihâta eden münâsib mahallerde düşdükçe akāra tebdîl oluna. Ve vâkıf-ı mûmâ-ileyh -esbağallâhu te‘âlâ ni‘ame gufrânihî aleyh- şöyle şart eyledi ki: Mürg-i rûh-ı pür-fütûhu gülşen-i bî-bekā-yı âlemde mekân ve gülzâr-ı bî-sebât-ı dünyâda âşiyân ettikçe vakf-ı mezbûrun tebdîl ve tağyîri ve taklîl ve teksîri ve azl ve nasb-ı erbâb-ı vezâif ve naks ve izdiyâd-ı mesârif merreten ba‘de uhrâ yedinde olup kimesne mâni‘ olmamak üzre nukūd-ı merkūmeyi mevâni‘-i kabzdan âriye olduğu hâlde mütevellî-i sâlifü’l-beyân Hoca Sefer’e teslîm, ol dahi kabz ve tesellüm edip mütevellîler sâyir evkāfda tasarruf ettikleri gibi ilâ hâze’l-ân tasarruf üzredir. Lâkin asl-ı mâl-ı mevkūfun taklîl ve teksîri ve şurût-ı kuyûdunun tebdîl ve tağyîri hayâtda olduğumca merreten ba‘de uhrâ yedimde olmağa meşrût olmakla hâlâ atyeb-i emvâlimden yüz altmış altı filori -ve bir kâmil guruş dahi bir filori yüz yirmişer akçe hesâbı üzre yirmi bin akçe olur- sâyir emvâlimden ifrâz ve vakf-ı merkūma ilhâk edip şöyle şart eyledim ki: Meblağ-ı mezbûr yirmi bin akçe dahi nukūd-ı kadîme ile ma‘an seksen bin akçe olur ma‘an yed-i mütevellî ile minvâl-i meşrûh üzre istirbâh ve istiğlâl olunup onu on bir hesâbınca yirmi bin akçenin her sene hâsıl olan murâbaha-i şer‘iyyesinden mukaddemâ mütevellî vazîfesi yevmî üç akçe ta‘yîn olunmuşdu. Lâkin şey-i kalîl olmağın bir akçe dahi zam olunup yevmî dört akçeye mutasarrıf ola. Ve mukaddemâ dört nefer kimesne cüzhân şart ve ta‘yîn olunmuşdu, hâlâ bir nefer kimesne dahi zam ve ilhâk oluna, ol dahi bir cüz’-i şerîf tilâvet edip sevâbını Hakk-ı te‘âlânın rızâ-yı şerîfi için ve cihâr-ı yâr-ı güzîn ervâhına ihdâ edip, yevmî iki akçe vazîfe verile. Ve hatm-i şerîf tâmam oldukda du‘âsını eden kimesneye sermahfillik vazîfesi buçuk akçe ta‘yîn olunmuşdu, hâlâ buçuk dahi zam olunup yevmî bir akçe vazîfesi ola ve noktacı ve hâfız-ı eczâya dahi mukaddemâ buçuk akçe şart olunmuşdu, ona dahi buçuk akçe ziyâde olunup onun dahi bir akçe vazîfesi ola. Ve bi emrillâh vefâtımdan sonra bir sâlih ve mütedeyyin kimesne her salâti’s-subh mezârım ve ehlimin mezârı üstünde Yâsîn-i şerîf tilâvet edip yevmî bir akçe vazîfeye mutasarrıf ola. Ve hazret-i Ebâ Eyyûb-i Ensârî câmi‘-i şerîfinin cânib-i yesârî tarafından câmi‘-i merkūmun duvarı köşesinden mezârımın sofası köşesine gelince olan tahta havlu köhne oldukda yevmî buçuk akçe hesâbı üzre senede yüz seksen akçe eder mütevellî-i mezbûr hıfz eyleyip bir senede mi iktizâ eder iki senede mi her ne vakit lâzım gelirse zikr olunan tahta havlunun ve sofanın meremmâtına harc ve sarf oluna. Ve altın yüz yirmi akçe ve guruş [52a] seksener akçeye olduğu sûrette mârrü’z-zikr olan cem‘an seksen bin akçenin murâbaha-i şer‘iyyesi vech-i meşrûh üzre vakf-ı mezbûrun cemî‘mesârifine bi’t-tamâm îfâ eder. Ammâ mürûr-ı eyyâm ile altın ve guruş tefâvüt eyleye -meselâ hâlâ râyic olduğu üzre ki altın ikişer yüz akçe ve guruş yüz onar akçeye râyic olmakla, murâbaha-i şer‘iyyesinden dahi her sene cemî‘mesârif-i vakıfdan dört bin akçe tefâvüt eder- meblağ-ı mezbûr dört bin akçenin üç bin yedi yüz akçesi ile her sene kapama iştirâ olunup, îyd-i fıtırda İstanbul’da vâki‘ Cebehâne kurbunda İbrahim Ağa mu‘allimhânesinde sıbyân fukarâsına tevzî‘ ve ilbâs oluna. Ve bâkī üç yüz akçesi sene başında mütevellînin muhâsebesi görüldükde muhâsebe harcı için verile. Ve tefâvüt-i hasene ve guruş olmayıp altın yüz yirmi akçeye ve kâmil guruş seksen akçeye tenzîl ve râyic olduğu takdîrce zikr olunan kapama ve muhâsebe harcı ref‘ oluna. Ve meblağ-ı mezbûr yirmi bin akçeyi dahi fâriğan ani’ş-şevâgil mütevellî-i rûşen-dile teslîm edip ol dahi vakfiyet üzre kabz ve tesellüm edip mütevellîler sâyir evkāfda tasarruf ettikleri üzre nukūd-ı merkūmeyi üç ay tasarruf ve istiğlâl edip cihet-i tevliyet için mu‘ayyen olan üç yüz altmış akçe vazîfeyi almışdır dedikde, vâkıf-ı müşârunileyhi cemî‘ kelimât-ı meşrûhasında mütevellî-i mezbûr bi’l-muvâcehe tasdîk ve bi’l-müşâfehe tahkīk edip emr-i vakf tamâm ve hâl-i tesbîl encâm bulmuş iken vâkıf-ı zü’l-avârif inân-ı vifâkı semt-i şikāka sârif olup vakıfdan rücû‘ ve mukaddemât-ı husûmâtla nizâ‘a şurû‘ edip, vakf-ı nukūd ve ona müteferri‘ olan şurût ve kuyûd eimme-i Hanefiyye’nin hıyârı ve müctehidînin kavl-i muhtârı üzre bâtıl olmakla meblağ-ı mezbûru ve mütevellî-i mezbûrun vazîfe-i tevliyet deyü ahz ettiği meblağın ecr-i misilden ziyâdesini mülküme istirdâd ederim deyü sevk-i kelâm ve ve da‘vâ-yı hısâm edip, mütevellî-i mezbûrdan cevâb taleb olundukda, vakf-ı nukūd ve zımnında beyân olunan şurût ve kuyûd eğerçi ekser-i ulemâ-i a‘lâm -aleyhim rahmetullâhi’l-meliki’l-allâm- katlarında câyiz değildir. Lâkin eimme-i Hanefiyye’den hazret-i imâm Züfer’den hazret-i İmâm Ensârî rivâyeti üzre vakf-ı nukūd ve ona müteferri‘ olan şurût ve kuyûd sahîh ve meşrû‘dur ona binâ’en ecr-i misilden ziyâde kabz ettiğim meblağı vermezin deyip işbu kitâb-ı belâgat-nisâbı hatt-ı refî‘i ile tevkī‘ eden pîşvâ-yı ulemâ-i a‘lâm muktedâ-yı fudalâ-yı kirâm, mesned-ârâ-yı mahâfil-i erbâb-ı fezâ’il, ukūd-güşây-ı müşkilât-ı mesâil hazretlerine müterâfi‘ân ve fasl-ı husûmete râgıbân olduklarında hâkim-i mûmâ-ileyh tarafeynin delîlinde nazar-ı enîk ve cânibeynin kelâmında fikr-i dakīk ettikden sonra cânib-i vakfa nazar ve mennâ‘un li’l-hayr olmakdan hazer edip, umûr-ı evkāfda muvâfık-ı hilâfa vâkıf ve ahvâl-i tesbîlde mevâkı‘-ı ihtilâfa ârif olduğu hâlde vakf-ı nukūd ve şurûtunun sıhhate ve mütevellî-i mezbûrun ecr-i misilden ziyâde olan yüz seksen akçeyi zamândan berâtına imâm-ı mezkûr rivâyeti üzre hükm ettikden sonra vâkıf-ı müşârunileyh inân-ı merâmını semt-i âhara sarf edip, eğerçi vakf-ı nukūd ve ona tâbi‘ olan şurût ve kuyûd imâm-ı ma‘hûd rivâyeti üzre sahîhadır, lâkin sıhhat lüzûmu müstelzim değildir, binâen alâ zâlik asl-ı meblağ-ı merkūmu mülküme istirdâd ederin deyip mütevellî-i mezbûr dahi sıhhat lüzûmdan müfârık olmaz diyenler kavli üzre redden imtinâ‘ ve husûmet ve nizâ‘ edip, sâniyen hâkim-i câsim-i müşârunileyh hazretlerine müterâfi‘ân olduklarında hâkim-i mûmâ-ileyh -esbağallâhu ni‘amehû aleyh- hazretleri hıyâr-ı eimmeden ’’el-vakfu izâ sahha lezime’’ denilir kavilleri üzre vakf-ı mezbûrun sıhhat ve lüzûmuna hükm-i muhkemlerin ta‘lîk ve hatt-ı refî‘leri ile tevkī‘-i şerîflerin tenmîk edip vakf-ı mezbûr hâlâ sahîh ve lâzım ve habs-i sarîh kāyim olmağın, min ba‘d nakz ve naks ve tebdîline ve tahrîf ve tağyîr ve tahvîline mecâl muhâl oldu. Fe-men beddelehû ba‘demâ semi‘âhû fe-innemâ ismuhû ale’l-lezîne yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm ve ecrü’l-vâkıfi ale’l-hayyi’l-cevâdi’l-kerîm cerâ zâlik. Hurrire fi’l-yevmi’s-sâmin min Zilhicceti’ş-şerîfe li sene isneteyn ve erba‘în ve elf. Mine’l-hicreti men lehü’l-izzü ve’ş-şeref.


Şuhûdü’l-hâl: Umdetü’l-meşâyihi’l-kirâm eş-Şeyh Mehmed Efendi şeyh-i zâviye-i Erdebil, Umdetü’s-sulehâ eş-Şeyh Ahmed Efendi b. eş-Şeyh Mehmed Efendi el-mezbûr, Mehmed Dede b. Bünyad reisü’z-zâkirîn bi zâviye-i Erdebil el-mezbûr, Fazlı Çavuş el-mütevellî bi Evkāfi Emir Sultan, Zülfikar b. Gülâbî el-Müezzin, Fahrü’l-akrân Mustafa el-Kâtib bi evkāfi câmi‘-i Muradiye bi medîne-i Bursa, Yusuf Ağa b. Abdullah, Şaban Bey b. Hızır, Bıyıklı Mehmed Bey el-Câbî, Mustafa b. Mehmed el-Kâtib, Mahmud b. Molla Habib Efendi, es-Seyyid Mehmed b. Cafer, Veli Halîfe b. Hüsam, Ali b. Musa, Mehmed b. Hızır, İbrahim Halîfe b. İsa, Yusuf Dede b. Abdullah, Mustafa b. Mehmed Dede, Mehmed b. Abdullah Dede, Mehmed Dede b. Satılmış, Mahmud Efendi b. Hamza kâtib-i Evkāf-ı Süleymaniye, Ebûbekir Çelebi b. Abdullah, es-Seyyid Mahmud b. ( ) tâbi‘-i Mehmed Paşa, Vâcibü’t-takdîm umdetü’l-eimmetü’l-kirâm Halil Efendi b. İbrahim, Musli b. Hızır, Habib b. Süleyman.