.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Eyüb Mahkemesi (Havass-ı Refia) 61 Numaralı Sicil (H. 1065- 1066 / M. 1655)
cilt: 27, sayfa: 240
Hüküm no: 268
Orijinal metin no: [54b-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Âişe Hâtun bt. Hüseyin Efendi’nin vakfiyesi

Hamd-i bî-had ve senâ’-i lâ-yu‘ad ol vâkıf-ı esrâr ve etvâr ve âlim-i gayb ve rezzâk-ı mâ fi’l-berri ve’l-bihâr cenâbına ihdâya sezâ ve elyak ve ahrâdır ki kâffe-i kâinâtı nizâm-ı bedî‘ üzre ibdâ‘ ve âmme-i masnû‘âtı üslûb-ı menî‘ üzre ihtirâ‘ edip husûsan a‘yân-ı insandan ba‘zını tâ‘at ve ibâdet ve ba‘zını dahi sebîl-i hayrâta tevfîk ile hidâyet ve sebîl-i reşâd ve tedârik-i zâd-ı me‘âd ile nev‘-i gafletden îkāz eyledi ve cevâhir-i manzûm-ı salavât ve zevâhir-i menşûr-ı tahiyyât ol sultân-ı cümle-i enbiyâ ve serdâr-ı mecmû‘-ı rusül ve evliyâ fâtiha-i sûre-i nübüvvet hâtime-i risâle-i risâlet efdal-i efrâd-ı beşer şefî‘ü’l-usât fî yevmi’l-mahşer habîb-i hüdâ resûl-i bî-hemtâ Hazret-i Muhammed Mustafa sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve alâ sâiri’l-enbiyânın rûh-ı mutahharlarına olsun ki levlâke levlâk le-mâ halaktü’l-eflâk hitâb-ı müstetâbı ile muhâtab ve mükerrem olup ümmeti dahi sâir ümemden mufaddal ve müsellemdir ve tahiyyât-ı bî-gāye ve teslîmât-ı mâ lâ nihâye ol kerîmü’l-hisâlin cümle ashâb ve âli üzerine olsun ki her biri bu ümmet-i za‘îfeyi tarîk-i müstakīme hâdî ve sübül-i tevfîka münâdîlerdir -rıdvânullâhi te‘âlâ aleyhim ve alâ men ittebe‘ahüm ilâ yevmi’d-din min’el-ulemâ’i’l-âmilîn ve’s-sulehâ’i’s-sâlikîn- işbu kitâb-ı vakf-ı şer‘înin tahrîr ve tastîrine bâ‘is ve hitâb-ı habs-i mer‘înin tasvîr ve takrîrine sebeb-i hâdis budur ki mahrûse-i İstanbul’da Nahılbend mahallesinde sâkine umdetü’l-muhadderât zübdetü’l-muvakkarât tâlibe-i hayrât ve hasenât râgıbe-i sadakât ve meberrât Âişe Hâtun bt. el-merhûm Hüseyin Efendi vaktâ ki kendiye hidâyet-i hak erişip bu dâr-ı fenâ câ-yı karâr ve bekā olmayıp devleti zilleti ile hempâ rahmeti zahmeti ile hemtâ gınâsı inâya karîn finâsı fenâya rehin ni‘meti hatar-ı zevâlde mikneti şeref-i irtihâlde ve mâl ve câhı bî-karâr ve mülk ve emlâki müste‘âr idiğine vâkıfe olup "mâ indeküm yenfedü ve mâ indellâhi bâkin" mefhûm-ı şerîfi tab‘-ı pâki serî‘u’l-idrâkine münsâk "ve mâ tükaddimû li enfüsiküm min hayrın tecidûhu indellâhi" mantûk-ı münîfinden zihn-i selîmi âgâh ve kelâm-ı şerîf-i Mustafavî ki "izâ mâte ibnü âdeme inkata‘a anhü amelühû illâ an selâsin ilmin yüntefe‘u bihî ve veledin sâlihin yed‘û lehû ve sadakatin câriyetin" fehvâsını mülâhaza eyledi ise zikri âtî sadaka-i câriye-i lâzımetü’l-istimrâr ve tafsîli câ’î vakf-ı şerîf-i dâimü’l-istikrârını ikrâr ve itmâm emr ve tescîl ve ihkâm ve ahkâm-ı bir ü ve tesbîl için da‘vâ-yı rücû‘a vekîli olup zât-ı mûmâ-ileyhâyı ma‘rifet-i şer‘iyye ile ârifân olan el-Hâc İbrahim b. Kurd ve el-Hâc Ali b. Abdullah nâm adleyn şehâdetleriyle bi mahzar-ı min hasm-ı şer‘iyy-i câhid vekâlet-i sâbite olan fahrü’l-akrân Yusuf Ağa b. Abdülmennân meclis-i şer‘-i şerîf-i Ahmedî ve mahfil-i dîn-i münîf-i Muhammedî’de vakf-ı âti’z-zikre li ecli’t-tescîl mütevellî nasb ve ta‘yîn olunan vâkıfe-i mûmâ-ileyhânın sadrî oğlu Abdülkādir Çelebi mahzarında bi’l-vekâle ikrâr-ı tâm ve ta‘bîr ani’l-merâm edip müvekkile-i mûmâ-ileyhâ Âişe Hâtun vakf-ı âtî sudûruna değin dâhil-i havza-i emlâki olup mahrûse-i İstanbul’da Silivri kapısı hâricinde vâki‘ bir tarafı sâbıkan Osman Efendi Bahçesi demekle ma‘rûfe olup hâlen Kasım Ağa Bahçesi demekle meşhûre olan bahçe ve bir tarafı müşârun-ileyhânın sadrî oğlu Abdülkādir Çelebi’ye hibe ve teslîm ve temlîk eylediği bağ ve bir tarafı yine kendinin taht-ı tasarrufunda olan çayır ve bir tarafı tarlalar ile mahdûd dâhiliyesi iki bâb tahtânî oda ve üç sofa ve bir matbah ve bir halvetli hamam ve bir fırın ve bir köşk ve bi’r-i mâ’ ve fevkānî şehnişînli bir büyük oda ve tahtapûş ve iki küçük oda ve mâbeyninde iki oda ve bir sofa ve bir kileri ve eşcâr-ı müsmire ve gayr-ı müsmireyi müştemile hadîkayı ve hâriciyesi fevkānî iki şehnişînli bir büyük odayı ve üç odayı dahi ve iki orta sofa ve dehlizi ve tahtânî bir samanlık ve üç ahır ve çatma anbar ve yanında örtülü sundurma ve büyük kuyu kurbunda orta oda ve bahçe içinde köşk ve önünde şadırvan ve havuz ve altında oda ve bir küçük havuzunu dahi ve dolab kapısı ve kurbunda matbah ve bir küçük köşk ve eşcâr-ı müsmire ve gayr-ı müsmireyi muhteviye hadîkayı müştemile bahçe ta‘bîr olunur mülk menzilini kapı hâricinde olan namâzgâh ve kurbunda su ve havuz ve eşcârı müştemil mekābir sofasıyla bi cümleti’t-tevâbi‘ ve’l-levâhık ve kâffeti’l-hukūk ve’l-merâfık vakf-ı sahîh-i şer‘î ve habs-i sarîh-i mer‘î ile vakf ve habs edip şöyle şart eyledi ki mâdem ki hayâtda ola kendi mutasarrıfe olup ba‘de kazâ’i’n-nahb ve mülâkâti’r-rab sadrî oğlu mûmâ-ileyh Abdülkādir Çelebi ve ba‘dehû evlâdı ve evlâd-ı evlâdı ve evlâd-ı evlâd-ı evlâdı batnen ba‘de batnin ile’l-inkırâz mutasarrıf olup -e‘âzellâhü te‘âlâ- evlâd bi’l-külliye munkarıza oldukdan sonra ol bahçe icâre-i mu‘accele ve müeccele-i misli ile îcâr olunup alınan mu‘accele dahi istirbâh ve istiğlâl olunup bi fazlillâhi te‘âlâ anın rıbhından ve müecceleden her ne hâsıl olursa andan yevmî ikişer akçe vazîfe ile Medîne-i Münevvere’de Ravza-i Nebeviyye-i mutahhara -alâ sâkinihâ et-tahiyyât minallâh- ve’l-kirâmi’l-bererede on nefer kimesne Kur’ân-ı azîmü’ş-şândan eczâ-i şerîfe tilâvet edip sevâbını Hazret-i Resûl-i Ekrem -sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve sellem- rûh-ı şerîflerine ihdâ edeler ve bir kimesne dahi ser-mahfil ve noktacı olup âna yevmî iki akçe verile ve bir kimesne dahi sandıkçı olup âna dahi mukābele-i hizmetde iki akçe verile ve şeyhü’l-harem olanlar eczâya nâzır olup âna yevmiye üçer akçe verile [55a] ve bu mukābelede eczâhânâna nezâret ve edâ-i hizmet etmeyenleri Medîne-i Münevvere hâkimine i‘lâm edip azl ettire ve bunda Dârü’s-sa‘âde ağası olanlar dahi vakfa nâzır olup âna dahi yevmî ikişer akçe ve Haremeyn mütevellîsine dahi yevmî ikişer akçe ve kâtib ve câbisine dahi yevmî birer akçe verilip ol vezâyif erbâbından galle-i vakıfdan her sene ne mikdâr fazla kalırsa ol hâsıl olan mikdâr Haremeyn fukarâsına Dârü’s-sa‘âde ağası ma‘rifeti ve Haremeyn mütevellîsi yedi ile îsâl ve ziyâ‘-ı galle-i vakf ve hıyânet-i vezâyif-i fukarâ cürmünden ihtirâz oluna deyû ta‘yîn-i vezâyif ve zavâbıt ve tebyîn-i kuyûd ve şerâ’it edip ol bahçeyi mütevellî-i mezbûra teslîm ol dahi kabz ve tesellüm ve vakfiyyet üzre tasarruf eylediğini ikrâr ve mütevellî dahi vekîl-i mûmâ-ileyhi cemî‘ kelâmında tasdîk edip emr-i ikrâr bi’l-vakf ve’t-teslîm ikmâl ve tetmîm kılındıkdan sonra vekîl-i mûmâ-ileyh da‘vâ-yı rücû‘a şurû‘ edip eğerçi vakf-ı akār muktedâ-yı e’imme-i kibâr Hazret-i Ebû Hanîfe-i Kûfî -cûziye hayre’l-cezâ’- ve Kûfî katında sahîhdir, lâkin lâzım olmayıp husûsan vâkıf menâfi‘-i vakfı nefsine şart eylediği sûretde inde’l-imâmi’s-sâlis vakıf bi’l-külliye bâtıl olduğuna binâ’en vakf-ı mezbûrdan bi’l-külliye bi’l-vekâle rücû‘ eyledim, mütevellî kasr-ı yed edip bana teslîm eylesin, müvekkilem mülkiyet üzre zabt ve keyfemâ teşâ tasarruf etmek ister deyip isre’l-istintâk mütevellî-i mezkûr dahi müteveccih bi haşv-i licâc ve sâlik-i meslek-i ihticâc olup eğerçi hâl inde’l-evvel ve’s-sâlis zikr olunan ihtilâfât ve mebâhis üzredir, lâkin tilmîz-i evvel Hazret-i İmâm Ebû Yusuf -aleyhi’r-rahmetü- kavl-i şerîfi üzre vakf-ı akār şart-ı mezkûrda mesârif olursa dahi sahîh ve sıhhat ise anın kavl-i şerîfi üzre mufârık ani’l-lüzûm olmayıp müstelzim-i lüzûmdur deyû red ve teslîmden imtinâ‘ edip husûmet ve nizâ‘ ederek hâkim-i muvakkı‘-ı a‘lâ-yı kitâb -tûbâ lehû ve hüsnü me’âb- hazretlerine müterâfi‘ân ve her biri mübtegāsınca fasl ve hükme tâlibân olduklarında hâkim-i câsim-i mûmâ-ileyh -en‘amallâhu te‘âlâ aleyh- dahi bu bâbda fikr-i dakīk ve te’emmül-i enîk edip taraf-ı hayrı tercîh evlâ husûsan fetvâ dahi bunda imâm-ı sânî kavli üzre olduğu muhakkak ve mukarrer olmağla âlimen bi’l-hilâfi’l-mezkûr ve âmilen bi kavli’l-imâmi’l-mezbûr sıhhat-i lüzûm-ı vakf-ı mezbûra hüküm ve kazâ ve bu mâddeyi bu vech üzre fasl ve imzâ edip vekîl-i mûmâ-ileyhi bu vech ile mu‘ârazadan men‘ etmeğin min ba‘d vakf-ı mezbûr ilâ yevmi’l-ba‘s ve’n-nüşûr sahîh ve lâzım olup tebdîl ve tağyîrine mecâl muhâl oldu "fe-men beddelehû ba‘de mâ semi‘ahû fe-innemâ ismuhû ale’llezîne yübeddilûnehû innellâhe semî‘un alîm" ve ecru’l-vâkıfi ale’l-hayyi’l-cevâdi’l-kerîm. Cerâ zâlike ve hurrire fî evâhiri Zilka‘deti’ş-şerîfe sene hamsin ve sittîn ve elf.


Şuhûdü’l-hâl: Fahrü’l-müderrisîn İbrahim Efendi b. Mehmed, fahrü’l-müderrisîn Abdullah Efendi b. ( ), fahrü’l-akrân İlyas Ağa b. Ahmed, fahrü’l-emsâl el-Hâc İbrahim Bey b. Kurd, fahrü’l-eşbâh Abdülkādir Çelebi b. İbrahim, Halil Çelebi b. Ali, Mehmed Çelebi b. Salih, el-Hâc Ali b. Abdullah, Ali Çelebi b. Abdullah ve gayruhüm mine’l-hâzırîn