.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Eyüb Mahkemesi (Havass-ı Refia) 74 Numaralı Sicil (H. 1072 - 1073 / M. 1661 - 1662)
cilt: 28, sayfa: 261
Hüküm no: 270
Orijinal metin no: [59a-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Sultan Bayezid Vakfı’na ait eve müdâhale edilmemesi

Yâ Fettâh İşbu râfi‘ü’l-kitâb mefharü’s-sâdât es-Seyyid Ahmed Çelebi b. es-Seyyid Hasan nâm kimesne meclis-i şer‘-i hatîr-i lâzımü’t-tevkīrde Havâss-ı Aliyye kazâsına tâbi‘ kasaba-i Hasköy’de vâki‘ merhûm Kiremitçi el-Hâc evkāfı’na meşrûtiyyet üzre bi’l-fi‘l mütevellî olan Mehmed Çavuş b. Ebûbekir mahzarında üzerine da‘vâ ve takrîr-i kelâm edip arsası merhûm ve mağfûrun-leh Sultan Bayezid Hân-ı Velî evkāfı’ndan olup mârrü’z-zikr Kiremitçi Ahmed mahallesinde vâki‘ bir tarafdan kilise-i Rum ve etrâf-ı selâsesi tarîk-i âma müntehî büyût-ı adîdeyi müştemil olan menzil bundan akdem fevt olan Mustafa Bey’in mülkü olup ba‘de vefâtihî verâseti sulbî oğlu Ahmed’e munhasıra olup ba‘dehû mezbûr Ahmed dahi fevt olup verâseti zevce-i metrûkesi Ayşe Hâtun ile sulbî oğlu İbrahim’e munhasıra olup ba‘dehû mezbûr İbrahim dahi fevt olup verâseti vâlidesi Muammer nâm hâtun ile li üm kız karındaşı Kerime nâm sagīre munhasıra olmağın mezbûre Muammer asâleten ve merkūme Kerime’nin kıbel-i şer‘den mansûb vasî[si] olan Mehmed Çelebi b. Ömer vesâyeten sagīre-i mezbûrenin nafaka ve kisveye eşedd-i ihtiyâc olmağla mukaddemâ bana elli beş bin akçeye zikr olunan Kiremitçi Ahmed Çelebi vakfı’na senede kırk akçe mukāta‘ası olmak üzre bey‘ ve teslîm, ben dahi vech-i muharrer üzre iştirâ ve tesellüm eylediğimden sonra işbu târih-i kitâb senesi şehri Rebî‘ulâhir’inde merhûm ve mağfûrun-leh Sultan Bayezid Hân-ı Velî evkāfı’na bi’l-fi‘l mütevellî olan Sefer Ağa fermân-ı âlîşân ile muharrir evkāf olan Osman Efendi huzûrunda mezbûr Kiremitçi Ahmed evkāfı mütevellîsi mezbûr Mehmed Çavuş mahzarında menzil-i mahdûd-ı mezkûr vâkıf-ı mezbûr uhdesinde iken arsa-i sırfa olup mukāta‘a ile arsa-i sırfaya mâlik olan kimesnenin arsa-i merkūmeyi cihet-i uhrâya vakfı bâtıl iken vâkıf-ı mezbûrun kızı ve mukaddemâ evkāf-ı mezbûrenin mütevellîyesi olan Aynî Hâtun’un ol arsayı babam vakf [eyledi] deyû oğlu Esedullah Çelebi’ye mukāta‘a ile vermesi sahîh değildir deyû da‘vâ ve menzil-i mezbûrun arsası merhûm mûmâ-ileyh evkāfından idiği şuhûd-ı udûl ile isbât eylediğinden mâ‘adâ vakfun ale’l-vakf bâtıl idiğine yedinde olan fetvâ-yı şerîfe mûcebince arsa-i menzil-i mahdûd-ı mezkûr merhûm mûmâ-ileyh vakfı tarafına hükm olunmağla, mukaddemâ olan bey‘ lağv-ı mahz olmağla arsa-i merkūmeye Sultan Bayezid vakfı tarafından beher sene elli akçe mukāta‘a takdîr olundukdan sonra mezbûre Muammer asâleten ve vasiyy-i merkūm dahi vesâyeten ebniye-i menzil-i mezkûru evkāf-ı mezbûre mütevellîsi ma‘rifetiyle bana kırk bin akçeye tekrâren bey‘ ve teslîm ve kabz-ı semen eylediklerinde ben dahi vech-i mübeyyen üzre iştirâ ve tesellüm ve kabz ve kabûl eylediğimden sonra evkāf-ı mezbûre mütevellîsi müşârün-ileyh Sefer Ağa yedime hat ve hatmini hâvî ve arsa-i mesfûreyi tasarruf etmek üzre izn ve icâzetini nâtık temessük verdiğinden mâ‘adâ târih-i mezbûrda mahmiye-i mezbûrede hâkim-i şerî‘at-ı garrâ olan a‘lemü’l-ulemâ’i’l-izâm Abdurrahman Efendi imzâsıyla mümzâ ve hatmiyle mahtûm hüccet-i şer‘iyye verilmiş iken, hâlâ evkāf-ı mezbûre mütevellîsi mezbûr Mehmed Çavuş zikr olunan menzili tasarrufuma her-bâr mâni‘ olup beni rencîde ve remîde eylemekden hâlî değildir, yedimde olan temessükâta nazar olunup mûcebince men‘ ve def‘ olunmak matlûbumdur deyû târih-i mezbûr ile müverrah ve müşârün-ileyh Sefer Ağa imzâsıyla mümzâ ve hatmiyle mahtûm hüccet-i şer‘iyye ibrâz edip ale’l-vechi’l-hasm feth ve kırâat olundukdan sonra vâki‘ [hâl] mütevellî-i mezbûrdan suâl olundukda, mütevellî-i mezbûr cevâbında fi’l-hakīka arsa-i mezbûreden Sultan Bayezid evkāfı’ndan idiği mukarrer ve muhakkakdır lâkin evkāf-ı mezbûrenin sâir musakkafâtıyla ma‘an vâkıf-ı mezbûrun mukāta‘a-i ma‘lûme ile uhdesinde olmağla merhûm-ı mezbûr zikr olunan arsa üzerinde mebnî fevkānî ve tahtânî büyût-ı müte‘addideyi ve ekmekçi fırınını ve sâir ebniyesini vakf etmiş iken vâkıf-ı mezbûrun kızı ve zamânında evkāf-ı mezbûrenin mütevellîyesi olan Aynî Hâtun ol menzili kırk bin akçe mu‘accele ve senede kırk akçe müeccele ile oğlu Esedullah Çelebi’ye îcâr ol dahi vech-i muharrer üzre istîcâr eylediğinden sonra ol ebniyeyi ve fırını hedm ve nakzı ile hâlâ olan binâyı ihdâs ve müteveffâ-yı evvel-i mezbûr Mustafa Bey’e bey‘ edip ol dahi tasarruf üzre iken fevt olmağla menzil-i mezbûr oğlu Ahmed’e intikāl edip ol dahi fevt olmağla oğlu İbrahim’e intikāl etmeğin ol dahi fevt olmağın bi hasebi’l-kānûn vakfa intikāl etmişdir binâen-aleyh mezbûr es-Seyyid Ahmed Çelebi’nin tasarrufuna mâni‘ olurmuş deyicek vâkıf-ı mezbûrun vakfiye-i ma‘mûlün-bihâsına nazar olundukda münâza‘un-fîhâ olan menzilin hudûdu bir tarafdan mu‘allimhâne ve bir tarafdan vâkıfın âhar vakfı ve tarafeyni tarîk-i âm ile mahdûd olmak üzre zikr olunup hudûd ikrâra muhâlif olmağla vâki‘ hâli keşf ve mu‘âyene için bu fakīr bi’z-zât menzil-i mezbûrun üzerine varıp hudûdu müşâhede ve mu‘âyene olundukda, fi’l-hakīka bir tarafı kilise bahçesine ve bir tarafı mu‘allimhâne kapısı mukābelesinde olan tarîk-i âma ve bir tarafı sâhil-i bahr üstünde olan tarîk-i âma ve bir tarafı dahi mehâfir-i kefere yanında olan tarîk-i âma müntehî idiği mukarrer ve ekmekçi fırınından hâlâ eser zâhir olmadığından mâ‘adâ mütevellî-i mezbûrdan takrîr-i meşrûhuna mutâbık beyyine taleb olundukda, kirâren ve mirâren istimhâl etmekle imhâl olunup bi’l-âhire ikāmet-i beyyineden âciz ve kāsir olmağla mütevellî-i mezbûr Mehmed Çavuş bî-vech ta‘arruzdan men‘ ve menzil-i mahdûd-ı mezkûr merkūm es-Seyyid Ahmed Çelebi yedinde olan temessük ve hüccet-i şer‘iyye mûcebince ibkā ve mukarrer kılınıp mâ hüve’l-vâki‘ kayd şüd. Fi’l-yevmi’s-sâlis min Zilka‘deti’ş-şerîfe li sene isneteyn ve seb‘în ve elf.


Şuhûdü’l-hâl: Mefharü’s-sâdât es-Seyyid Mustafa Efendi b. es-Seyyid Mehmed el-Hammamî, İsmail Çelebi b. Resul, Kalenderî Mehmed Çelebi b. Ömer el-Cündî, Receb Kethüdâ, Hamza Efendi b. Hasan Nâib-i recül, Ali Beşe Çukadâr ve gayruhüm mine’l-hâzırîn.