.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Galata Mahkemesi 20 Numaralı Sicil (H. 1005 - 1007 / M. 1596 - 1599)
cilt: 35, sayfa: 397
Hüküm no: 530
Orijinal metin no: [79a-1, Arapça]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Zeyni Hatun bt. Mustafa’nın evini vakfettiği

Elhamdü lillâhi’l-vâkıfi alâ mâ fi’s-serâiri ve tükinnü bihi’s-sudûr rabbi’s-semâvâti ve’l-arzı ve mâ beynehümâ ve hüve’l-azîzü’l-gafûr ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ efdali’l-enbiyâi ve ekmelihim fi’n-nûr seyyidinâ Muhammedin el-men‘ût fi’t-Tevrâti ve’l-İncîl ve’l-Furkān ve’z-Zebûr ve alâ âlihî el-berereti’l-kirâm ve ashâbihi’l-hayri’l-fihâm mâ tenâvebeti’l-leyâlî ve’l-eyyâm ve te‘âkabeti’ş-şühûr ve’l-a‘vâm. Ve ba‘d; işbu beyân-ı vâzıh ve lisân-ı fasîh ile mazmûnunda vakıf ikrârından bahseden kayd, sahîh ve şer‘î bir hüccet, sarîh ve mer‘î bir vesîkadır. Dâhil-i hısn-i Galata mahallâtından Bereketzâde mahallesi sâkinelerinden sâhibetü hâzihi’l-hücceti’l-cemîle ve hâfızatü tâmmeti’l-mecelleti’l-celîle fahrü’l-muhadderât zahrü’l-muvakkarât râgıbetü’l-hayrât râtıbetü mebâni’l-meberrât el-mahfûf bi avâtıfi’llâhi celle ve alâ Zeyni Hâtun bt. Mustafa nâm hâtun dâr-ı dünyâ-yı deniyyenin fânî, üzerindekilerin âciz fânîler olduğunu idrâk edip tâm kāni‘ olduğunda Allahü te‘âlâ’nın “ve mâ tükaddimû li enfüsiküm min hayrin tecidûhu indallâhi” âyet-i kerîmesi da‘vetini te’emmül ve haberü hayri’l-beşer, eş-şefî‘ el-müşeffi‘ yevme’l-mahşer olan Resûl-i ekrem sallallâhu aleyhi vesellemin “İzâ mâte ibnü Âdeme inkata‘a amelühû illâ an selâsin ilmin yüntefe‘u bihî ve veledin sâlihin yed‘û lehû ve sadakatin câriyetin ve-lâ şekke enne efdale’s-sadekāt ve ebrae’l-meberrât mâ lâ yenkati‘u fevâidühû ve tebkā avâidühû hüve’l-vakfu” hadîs-i şerîfinin işâret-i münîfesini tedebbür edip Kıyâmet gününe azık tedârük etmek istedi. Mezbûr Zeyni Hâtun meclis-i şer‘-i şerîf ve mahfil-i dîn-i nazîfe hâzıra olup berâberinde âti’l-beyân vakfını tescîl maksadıyla ve sâir lâzım gelen husûslar için mütevellî nasb ettiği fahrü’l-eşbâh ve’l-mütevekkil Mehmed Çelebi b. Hasan’ı da ihzâr edip mahzarında şöyle ikrâr ve i‘tirâf etti ki: İşbu vakıf ikrârının kendisinden sudûruna kadar sâhibi ve mâliki olduğu, hakk-ı sarîhi ve dâhil-i mülk-i sahîhinde bulunan, mahalle-i mezbûrede vâki‘, iki beyt-i ulvîyi, bir beyt-i süflîyi, selâmlığı, ahırı, su kuyusunu, helâyı ve avluyu müştemil olup hudûdu bir tarafdan Ali Çelebi b. Sofu Mahmud mülküne, iki tarafdan sur duvarına ve öteki tarafdan da tarîk-i hâs ve âma müntehî bulunan cemî‘ menzilini cümle hudûdu ve tevâbi‘i ve âmme-i hukūku ve menâfi‘i ile niyet-i sâfiye ve taviyyet-i vâfiye üzre haps ve vakf eylediğini ikrâr etti. Menzil-i mezbûrda süknâyı evvelâ, elân menzil-i mastûrda sâkine olan uhrevî kızı ittihâz ettiği Ümmi Hâtun bt. Mehmed nâm hâtuna, sonra evlâdına, sonra evlâd-ı evlâdına, sonra evlâd-ı evlâd-ı evlâdına şart etti. Nesilleri münkariz olduğunda -hafazahümü’l-feyyâz ani’l-emrâz- menzilde süknâyı her gün sûre-i İhlâs-ı şerîfi yedi kere okuyup sevâbını vâkıfe-i müşârün-ileyhânın rûhuna hediye etmeleri kaydıyla Medîne-i münevvere ve Ravza-i mutahhara fukarâsına şart etti. Menzilin ta‘mîr ve meremmetini içinde sâkin olanlara şart etti. Vâkıfe-i mezbûre menzil-i merkūmu mülkünden ifrâz ve temyîz edip mütevellî-i mezkûra teslîm etti. O da tesellüm edip sâir mütevellîler evkāfda nasıl tasarruf ettiler ise öyle tasarruf etti. Vâki‘ ikrâr, mütevellî-i merkūm tarafından vicâhen ve şifâhen tasdîk edildi. Emr-i vakf tamâm olup şurût-ı vakfiye tebeyyün ettiğinde vâkıfe-i mezbûre, seyyidü’l-eimmeti’l-kibâr, sultânü serîri’l-ictihâd melikü mülki’l-hidâye ve’r-reşâd İmâm-ı A‘zâm ve hümâm-ı akdem Hazret-i Ebû Hanîfe el-Kûfî indinde vakf-ı akārın adem-i lüzûmuna mütemessiken vakıfdan rücû‘ etti ve menzilin mülküne i‘âdesini taleb etti. Mütevellî-i mezkûr ise hâkimden imâmeyn-i hümâmeyn imâm-ı sânî Ebû Yusuf ve imâm-ı sâlis İmâm Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin re’yleri mûcebince hükmetmesini taleb etti. Hâkim-i muvakki‘-i a‘lâ hâze’l-kitâb, eimme-i eslâf beyninde vakıf husûsunda cârî ihtilâfı da bilerek, vakıf cânibini evlâ ve ahsen görüp vakfın husûsan ve umûmen sıhhat ve lüzûmuna hükm etti. Vakıf bu sûretle hâkim-i mersûmun hükmüyle kimesne tarafından tebdîl ve tağyîri câiz olmayacak, bey‘, hibe, rehin ve tevârüs edilemeyecek şekilde müebbed, müseccel, muhalled ve lâzım bir vakıf oldu. “Fe-men se‘â fî ta‘dîlihi ve tağyîrihî ve nakzihî fe-aleyhi la‘netu’llâhi ve’l-melâiketi ve’n-nâsi ecma‘în ve ecrü’l-vâkıfı ale’l-hayyi’l-cevâdi’l-metîn innehû lâ yeda‘u ecra’l-muhsinîn”. Vaka‘a’l-işhâd ve’t-tahrîr ve’n-namt ve’t-takrîr fî şehri Safer hutime bi’z-zafer sene seb‘a ve elf. Şuhûd: Mehmed b. Abdullah el-İmâm, Ahmed b. el-Hâcı Ali el-Müezzin, Cafer b. Abdullah el-Cündî, Abdullah b. Hüseyin er-Reisü’s-sultânî, Mehmed Çelebi b. Ferhad, Mustafa Halîfe b. Mehmed, Ramazan Çelebi b. Ahmed, Hüseyin Çelebi b. Sefer, Ali b. Hamza, Musa b. İshak, Ramazan b. Abdullah