İstanbul Mahkemesi 20 Numaralı Sicil (H. 1099-1100 / M. 1688-1689) cilt: 56, sayfa: 306 Hüküm no: 381 Orijinal metin no: [84b-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Yedikule dışında hayvan kesiminin yasak olduğu
Sûret-i hatt-ı hümâyûndur. Emr-i şerîfim mûcebince amel oluna. Mukābele şüd fi’l-asl.
Akzâ kuzâti’l müslimîn evlâ vülâti’l-muvahhidîn ma‘denü’l-fezâ’il ve’l-yakīn hüccetü’l-hakkı ale’l-halki ecma‘în vârisü ulûmi’l-enbiyâi ve’l-mürselîn el-muhtas bi mezîdi inâyeti’l-meliki’l-Mu‘în İstanbul ve Haslar kādıları zîdet fazluhümâ ve iftihârü’l-ümerâi ve’l-ekâbir câmi‘ü’l-mehâmid ve’l-mekârim el-muhtas bi mezîdi inâyeti’l-meliki’l-Mu‘în Dergâh-ı <<âlî>> mu‘allâm yeniçerilerim ağası olan Mahmud Ağa ve Sekbânbaşı Süleyman dâme ulüvvuhümâ ve mefâhirü’l-emâsili ve’l-a‘yân İstanbul’da Muhtesib ağası ve subaşısı ve koyun emîni ve Ayasofya mütevellîsi ve debbâğlar kethudâsı zîde fezâ’ilühüma tevkî‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki; kadîmden şehr-i İstanbul içinde koyun ve sığır boğazlanması makbûl ve münâsib görülmeyip Yedikule’nin taşrasında leb-i deryâda kârgîr binâ ile otuz üç selhhâne binâ ve basdırma için sığırlara dahi tokad ta‘yîn ve Ayasofya Câmi‘i’ne vakf olup cümle İstanbul’un koyun ve sığırı mahall-i mezbûrda boğazlanıp ne mikdâr et sürüldüğü ma‘lûm olup ve vakt ü zamânıyla et bulunup bir vechile zarûret ve müzâyaka çekilmez iken sonradan tekayyüd olunmayıp müsâ‘ade olunmağla Edirnekapısı hâricinde ve Kum ve Samatya ve Balad ve Fener ve Aya ve şuhûd kapıları hâricinde ve Hazret-i Ebî Eyyüb-i Ensârî aleyhi’r-rahmetü’l-bârî kasabında bazı selhhâneler peydâ ve İstanbul’da dükkânlarda dahi boğazlanıp getirilen fazalât ile şehirde ufûnet hâsıl ve nice kabâyiha bâ‘is olmağla bin kırk iki senesinde umûmen muhdes olan selhhâneler ref‘le ve vaz‘-ı kadîm üzere Yedikule hâricinde ta‘yîn olunmuşiken mürûr-ı zamânla müsâmahadan nâşi gene etrâfda selhhâneler peydâ olup hisâr kapıları hâricinde ve kasaba-i Hazret-i Ebî Eyyüb-i Ensârî’de ihdâs olduğundan gayrı şehr-i İstanbul dâhilinde dahi nice yerlerde ihdâs olunup luhûmun gıllet ü galâsına bâdî kılıp ba‘dehû sıklet-i râyiceden nasîhatlerine bâ‘is olmağla üslûb-ı kadîm üzere cümle koyun ve sığır Yedikule hâricinde boğazlanması zarûret-i mesâlih-i müslimînden olmağla imdi Yedikule hâricinde gayrı ne kadar selhhâne var ise hisârân kapıları hâricinde ve eğer şehr-i İstanbul dâhilinde ve Hazret-i Ebî Eyyüb-i Ensârî kasabasında cümlesi ref‘le vaz‘-ı kadîmî üzere amel olunup min ba‘d mevzi‘-i mezbûrdan gayrı şehr-i İstanbul’un dâhilinde ve hâricinde yerlerde koyun ve sığır boğazlanmayıp ancak Yedikule hâricinde kadîmden koyun ve sığır boğazlana gelen selhhânelerde boğazlanıp ve sığır dahi andan tokâdda fürûht olunup ve kasab tâifesi dahi isim ve resimleriyle defter olunup cümlesini vech-i meşrûh üzere bir mahalde zebh edip mazbût olmağla başçılar başı ve debbâğlar derileri ve mumcular yağını alıp bir nesnesi hârice gitmemekle bi-avnillâhi te‘âlâ zarûret ve müzâyaka çekdirmediklerinden gayrı şehirde günde ne mikdâr koyun kifâyet eylediği zamânda ve müzâyaka zamânlarında dahi isimleri ma‘lûm olan kasablar koyun tedârik edip şehirde araşdırıp cümle kasabla koyun ve sığırı vech-i meşrûh üzere boğazlanıp bu husûsda min ba‘d taksîr olunmayıp Yedikule ve gayrı yerlerde min ba‘d koyun ve sığır boğazlanmayıp vaz‘-ı kadîme muhâlif yerlerde selhhâne ve tokâddan ihdâs olunur ise [85a] münhedim ve ref‘ olunup fermân-ı hümâyûna mugāyir vaz‘ eder olur ise bilâ emân-ı şer‘î hakkından geline deyü hüdâvendigâr-ı sâbık tarafından hatt-ı hümâyûn ile mu‘allâsı mu‘anven hükm-i şerîf verilip lâkin cülûs-ı hümâyûn-ı şevket makrûn vâki‘ olmağla tecdîd olunmasını recâ etdikleri ecilden hilâfına fermân vârid olmuş değil ise vech-i meşrûh üzere amel olunmak emrim olmuşdur. Buyurdum ki; ( ) vusûl buldukda bu bâbda <> mukaddemâ ve hâlâ sâdır olan evâmir-i şerîfem mûcebince amel edip dahi her biriniz bu husûsda gereği gibi tekayyüd edip min ba‘d zikr olunan Yedikule kurbünde vâki‘ otuz üç bâb selhhâneden gayrı şehrin hâricinde ve dâhilinde ve kasaba-i Ebî Eyüb-i Ensârî’de selhhâne vaz‘ etdirmeyip vaz‘a tokâddan gayrı yerde komayıp Yedikule kurbünde vakf-ı mezbûrun sûklarında fürûht etdirip emr-i hümâyûnuma mugāyir vaz‘ edenleri men‘ ve def‘ ve vaz‘-ı kadîme mugāyir ihdâs olunan selhhâneleri ref‘ ve hedm eyleyesiz memnû‘a olmayıp hükm-i hümâyûnuma mugāyir vaz‘ edenleri şer‘le haklarında lâzım geleni icrâ eyleyesiz emr-i şerîfime muhâlif kimesneye iş etdirmeyip şöyle bilesiz alâmet-i şerîfime i‘timâd kılasız,
Tahrîren fî evâsıtı şehri Zilka‘deti’ş-şerîfe li-sene tis‘a ve tis‘în ve elf.
Be yurd-ı sahrâ-i Davud Paşa
|