.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810)
cilt: 83, sayfa: 140
Hüküm no: 70
Orijinal metin no: [25a-1]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Mâbeyn-i hümayunda ve Beyhan Sultan’ın sarayının inşasında gösterdiği sadakat ve gayretten dolayı Dülger Kalfası Todori ile çocukları ve hizmetkârlarına cizye, avarız vs. muafiyeti tanındığı, çeşitli kolaylıklar sağlandığı

Neccâr Kalfası Todori’nin mu‘âfiyetnâme fermânı.

A‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fudalâi’l-müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazli ve’l-yakīn, keşşâfü’l-müşkilâti’d-dîniye, hallâlü’l-mu‘dılâti’l-yakīniye, miftâhu künûzi’l-hakāyık, mısbâhu rumûzi’d-dakāyık, el-mahfûfu bi-sunûf-i avâtıfı’l-Meliki’l-a‘lâ Anadolu Kādıaskerliği pâyesiyle bi’l-fi‘il İstanbul Kādısı olan Mevlânâ Mîr Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû- ve iftihârü’l-ümerâi ve’l-ekâbir, müstecmi‘u cemî‘i’l-ma‘âlî ve’l-mefâhir, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-kādir bi’l-fi‘il Dergâh-ı mu‘allâm Yeniçeriler Ağası olan ( ) Ağa -dâme ulüvvuhû- ve iftihârü’l-emâcid ve’l-ekârim, câmi‘ü’l-mahâmid ve’l-mekârim, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-a‘lâ Dergâh-ı mu‘allâm kapıcıbaşılarından İstanbul Cizyedârı ( ) -dâme mecduhû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki

Dülger kalfalarından Todori nâm zimmînin mübârek Rikâb-ı kamer-tâb-ı hüsrevâneme takdîm eylediği bir kıt‘a arzuhâlinde; Mâbeyn-i hümâyûnum ve gerek hemşîre-i muhteremem seyyidetü’l-muhadderât, iklîletü’l-muhsanât, tâcü’l-mestûrât Beyhan Sultân -dâmet ismetühâ ve zâdet iffetuhâ-nın Boğaziçi’nde derdest-i inşâ olan saraylarının ebniyeleri hidemâtında sadâkat ve istikāmet üzere leyl ü nehâr sa‘y-i mevfûr ve sarf-ı makdûr ederek itmâm edip şâyeste-i inâyet olduğundan bahisle kendisi ve oğulları ve iki nefer hizmetkârları cizye ve sâir tekâlîfden mu‘âf u müsellem olmak ve mu‘âfiyetlerine bir vechile rencîde olunmamak üzere emr-i şerîfim sudûrunu tahrîr ve istid‘â ve “İstid‘âsı üzere mu‘âfiyet emri verile” deyü hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnum şeref-yâfte-i sudûr olmakdan nâşî sâire sirâyet etmemek ve emsâli olmamak ve sâir hakkında emsâli olması istid‘â olunur ise sarâhaten hatt-ı hümâyûnum sâdır olmadıkça vechen mine’l-vücûh emsâl ittihâz olunmamak üzere şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnum mûcebince amel olunmak fermânım olmağın mu‘âfiyeti hâvî işbu emr-i şerîfim ısdâr ve mesfûr yedine i‘tâ olunmuşdur. İmdi siz ki mevlânâ-yı müşâr ve Ağa ve Cizyedâr-ı mûmâ-ileyhimsiz, mesfûrun hizmeti mukābelesinde akrânı miyânında ser-firâz olması lâzımeden olduğuna binâen [25b] kendisi ve oğulları ve iki nefer hizmetkârlarının mu‘âfiyetlerine müsâ‘ade-i seniyyem erzânî kılındığı ma‘lûmunuz oldukda ber-vech-i muharrer şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı şerîf-i inâyet-redîfim mûcebince mesfûr ve evlâd ve iki nefer hizmetkârları cizye-i şer‘iye ve avârız-ı dîvâniyye ve tekâlîf-i örfiye ve şâkkadan mu‘âf u müsellem olup cizyedârlar taraflarından tezkire teklîfi ve âhar bahâne ile dahl ü ta‘arruz olunmaya ve mesfûrun kisvesine ve süvâr olduğu bargir ve atına ve âlât ve bisâtına ve kayığına kimesne tarafından bir türlü bahâne ile müdâhale ve ispençe ve kul ve câriye ve bağ ve tarla resmi ve kassâbiye ve kürekci akçesi talebiyle ve ordu-yı hümâyûn teklîfiyle ümenâ ve ummâl ve zâbitân taraflarından rencîde ve hânesine konak tutulmayıp ve kassâm tarafından tahrîr teklîfiyle ve resm-i kısmet talebi ve âhar bahâne ile remîde ve kendine ve hânesine mahsûs olan eşyâsından gümrük ve masdariye ve bâc ve resm mutâlebe ve kendi bağından hâsıl olan mahsûlü hânesine naklolundukda iskele ve kapılarda zâbitân tarafından mümâna‘at ve harc akçesi talebiyle rencîde olunmayıp ve sâkin olduğu hânesine zâbitân tarafından cebren kimesne girmeyip ve bir kimesne ile ahz ü i‘tâ ve sâir husûsunda umûr-ı şer‘iye vâki‘ oldukda mâdâm ki kendi hattı ile muharrer ve mümzâ temessük veyâhûd hüccet-i şer‘iye olmaya, bilâ-sened-i şer‘î henüz şâhid-i zûr ile kat‘a da‘vâsı istimâ‘ olunmayıp vâki‘ olan da‘vâsı şurût-ı mezkûre üzere ancak Dîvân-ı Âsafî’de istimâ‘ olunup âhar yerlerde istimâ‘ olunmamak ve berren ve bahren bir yere gitmek vâki‘ oldukda kimesne tarafından müdâhale ve ta‘arruz ettirilmemek ve mahûf ve muhâtara yerlerde zâbitân tarafından emîn adamlar yanına ta‘yîn olunup mahâlline âminen ve sâlimen îsâl ve her husûsda himâyet ü sıyânet olunup vüzerâ ve mevâlî ve mîrimîrân ve mîrlivâ ve kādılar ve mütesellimler ve voyvodalar ve sâir zâbitân taraflarından sebeben mine’l-esbâb rencîde ve bu vesîle ile âharı himâye olunmamak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle ( ) vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından hazer eyleyesiz. Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.

Tahrîren fi’l-evâili şehri Saferü’l-hayr sene tis‘a-aşer ve mieteyn ve elf.

Kostantıniyye-i mahrûse