.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810)
cilt: 83, sayfa: 165
Hüküm no: 85
Orijinal metin no: [33a-1]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Galata’daki kalyoncu sergi kasapları ile kasap esnafının nizamı

Kalyoncu kasablarıyla kasab esnâfının nizâm fermânıdır.

A‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fudalâi’l-müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazli ve’l-yakīn, keşşâfü’l-müşkilâti’d-dîniye, hallâlü’l-mu‘dılâti’l-yakīniye, miftâhu künûzi’l-hakāyık, mısbâhu rumûzi’d-dakāyık, el-mahfûfu bi-sunûf-i avâtıfı’l-Meliki’l-a‘lâ Anadolu Kādıaskerliği pâyesiyle İstanbul Kādısı olan Mevlânâ Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû- ve iftihârü’l-ümerâi ve’l-ekâbir, müstecmi‘u cemî‘i’l-ma‘âlî ve’l-mefâhir, el-muhtassu bi-mezîdi’l-inâyeti’l-Meliki’l-kādir bi’l-fi‘il Dergâh-ı mu‘allâm Yeniçerileri Ağası olan ( ) -dâme ulüvvuhû- ve iftihârü’l-emâcid ve’l-ekârim, câmi‘ü’l-mahâmid ve’l-mekârim, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’d-dâim Dergâh-ı mu‘allâm kapıcıbaşılarından Hâssa Kasabbaşısı Mustafa -dâme mecduhû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki

Galata’da on üç aded kasab sergilerinde kalyoncu neferâtının loncabaşıları olan ma‘lûmü’l-ism kimesnelerin Südde-i sa‘âdetime takdîm eyledikleri arzuhâllerinde bunlar öteden beri diledikleri mahallerden ağnam iştirâ ve Galata’da zebh ve ibâdullâha bey‘ ile hâsıl olan fâidesinden ta‘ayyüş eylediklerinden başka alîl ve ihtiyâr olan yoldaşlarına dahi i‘ânet edegelir iken bundan akdem bâ-fermân-ı âlî ağnam iştirâsından men‘ olunmuş olduklarından zarûret ve muzâyakaya dûçâr oldukların inhâ ve ol bâbda inâyet istid‘â eylediklerinde husûs-ı mezkûr sen ki Mevlânâ-yı müşârün-ileyhsin, sana lede’l-havâle; sâlifü’z-zikr on üç aded kasab sergilerinde olan Kalyoncu neferâtının Loncabaşıları İbrahim ve Süleyman Çavuş ve Alâiyeli Mustafa Çavuş ve diğer Mustafa Çavuş ve sâirleri meclis-i şer‘-i münîrde sen ki Kasabbaşı-i mûmâ-ileyhsin, hazır olduğun hâlde Kasablar Kethudâsı el-Hâc Osman ve ustalarından es-Seyyid el-Hâc Osman ve Hâfız Ömer ve Molla Hasan ve es-Seyyid Hüseyin ve el-Hâc Ahmed ve es-Seyyid Ahmed ve Molla Ali ve re‘âyâdan Kosta ve Yani ve Nikola muvâcehelerinde; bizler ez-kadîm bâ-fermân-ı âlî küşâde olunan kasab sergilerinde ticârete me’zûnlar olup gerek celeb ve gerek çiftlikân ve kurâdan beğendiğimiz ağnamı iştirâ ve Galata’da zebh ve ibâdullâha bey‘ ile hâsıl olan fâidemizden bizler ta‘ayyüş eyledikden mâ‘adâ ihtiyâr ve amel-mânde olan yoldaşlarımıza dahi i‘ânet ve masârif-i sâiremizi rü’yet edegelmiş iken kalyoncu tâifesi sürüler önlerine çıkıp diledikleri gibi ağnam çevirmemek ve on üç sergi ashâbı, kasab esnâfı nizâmı üzere beğendikleri ağnam sürüsünü Kara Ahmedli’de ahz ve füruht eylemek üzere nizâma rabt ve hilâfı hareket edenler tedîb olunmak ve gerek kalyoncu ve gerek sâir muhtekir tâifesinin celeb önlerine çıkmaları ve Galata’da mukīm on üç sergiden ziyâde sergi ihdâsıyla lahm füruht eylemelerinin men‘i için Kasabbaşı takrîriyle bâ-hatt-ı hümâyûn iktizâ edenlere hitâben bin iki yüz on sekiz senesi Zilhiccesinin dördüncü günü târihiyle müverrah Mâliye cânibinden sudûr eden fermân-ı âlî ile bizleri müstakillen celeb tâifesinden ve çiftlikân ve kurâ ahâlîsinden ağnam iştirâsından şurût [u] kuyûdu hâvî men‘ ve Kara Ahmedli’de vâki‘ olacak tevzî‘den beğendiğimiz sürüyü almak şartıyla hisse ta‘yîn ve tahsîs olunmuş olup ancak esnâf-ı mezbûre tevzî‘ ve taksîme [33b] rızâ-dâde olmayıp her biri celebden ve çiftlikân ve kurâdan müstakillen a‘lâ ağnamı iştirâ eylediklerinden sonra bakıye vasatü’l-hâl ağnamların Kara Ahmedli’ye sevk ve hisselerimize göre beğendiğimiz sürüleri bizlere ve eğerçi verirler ise dahi, mevcûdun a‘lâların zebh ve ibâdullâha bey‘ eyleyip ta‘yînât verilir müşterilerimiz olmamağla bir sürü aldığımız ağnamdan ednâları üzerimize kalıp dûn bahâ ile bey‘ ve mutazarrır olmamızla kat‘an ticâret ve fâidemiz olmayıp bu takrîb ile sergilerimiz kapanıp bizler ta‘ayyüş edemeyip erbâb-ı ihtiyâcdan olan yoldaşlarımıza dahi i‘ânet ve masârif-i sâiremizi rü’yetden aczimiz zâhir ü âşikâr olmağla ke’l-evvel celeb ve çiftlikân ve kurâdan bulduğumuz mahallerden a‘lâ ağnam iştirâsıyla zebh ve sergilerimizde ibâdullâha bey‘ eylememize ruhsat verilmesini istid‘â eylediklerinden kasab esnâfı dahi müdde‘iyûn-ı mezbûrûnun takrîr-i meşrûhlarını tahkīk ve tasdîk edip ancak celeb ve çiftlikân ve kurâdan müstakillen ağnam iştirâsına ruhsat verildikde tarafeynden a‘lâ ağnam iştirâsına hırs ve hâhiş olunarak ashâb-ı ağnam dahi bir tarafdan ziyâde füruht eylemek dâ‘iyesiyle iki tarafı birbirine düşürerek ve müzâyed[e] ettirerek ağnamın bahâsı terakkī edip encâmında hasâreti ibâdullâha âid ve râci‘ olacağı bedîdâr bir emr-i münker olmağla fîmâ-ba‘d gerek kalyoncu tâifesi ve gerek kasab esnâfından bir ferd müstakillen celeb ve çiftlikân ve kurâdan bir re’s ganem iştirâ eylemeyip cümlesi arzıyla Kara Ahmedli’ye sevk olunup kalyoncu tâifesi diledikleri sürüyü hisselerine göre aldıklarından sonra ta‘yîn verilir müşterileri olmamak takrîbiyle sürülerinde hâllerine <> elvermeyecek ganemleri dahi ayırıp kassâbâna teslîm ve yerine hâllerine münâsib ganem verilip nizâm-ı kadîmi üzere tarafeyn debbağ ve mumcuya cildini ve içyağlarını teslîm edip bu vechile ticâretlerinin muhâfazası ve ibâdullâhın hasâretden vikāyesi bi’l-vücûh ahsen ve evlâ olduğunu bast u beyân eylediklerinde kalyoncu tâifesi dahi bu vechile râzılar olup ve hâlâ Kaptan-ı Deryâ düstûr-ı mükerrem, müşîr-i mufahham, nizâmü’l-âlem Vezîrim Hâfız İsmail Paşa -edâmallâhü te‘âlâ iclâlehû- dahi istisvâb görmekle fî-nefsi’l-emr işbu sûret-i hasene her tarafı câmi‘a maslahat-ı müstahsene olup sen ki Kasabbaşı-i mûmâ-ileyhsin, husûs-ı mezbûra ale’d-devam nezâret ve hilâfı hareket vukū‘a gelmekden himâyet ü sıyânet eyleyip tarafeynden hilâf-ı nizâm ser-i mû haddi tecâvüz edenler emr-i sâbıkda tafsîl ü beyân olunduğu vechile tedîb olunmaları şartıyla bâlâsı tuğrâ-yı garrâ ile mu‘anven tarafeyne başka başka evâmir-i şerîfem i‘tâsını i‘lâm etmenle i‘lâmın mûcebince amel olunmak bâbında fermânım olmağın imdi sen ki Mevlânâ-yı müşâr ve Ağa-yı mûmâ-ileyhimâsız, nizâm-ı mezkûru[n] istikrârı için tarafeyn yedlerine başka başka evâmir-i şerîfem verilip Koyun Kalemi’ne dahi ilmühaberi i‘tâ olunduğu ve mâşâallâhü te‘âlâ düstûrü’l-amel tutulup hilâfı vaz‘a bir vechile rızâ-yı hümâyûnum olmadığı ve cesâret edenlerin tedîb olunacakları ma‘lûmunuz oldukda ber-minvâl-i muharrer amel ve harekete ihtimâm ve dikkat eyleyesiz ve sen ki Kasabbaşı-i mûmâ-ileyhsin, husûs-ı mezbûra ale’d-devam nezâret ve hilâf-ı emir ve rızâ hareket vukū‘a gelmekden ve iğmâz ve tesâmuh gûne vaz‘a cesâretden tevakkī ve mücânebet eylemen bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından gāyetü’l-gāye tehâşî ve mücânebet eyleyesiz. Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.

Tahrîren fi’l-evâili şehri Zi’l-hicceti’ş-şerîfe li-sene tis‘a-aşer ve mieteyn ve elf.

Kostantıniyyeti’l-mahrûse