İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810) cilt: 83, sayfa: 177 Hüküm no: 92 Orijinal metin no: [37b-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
İstanbul Esir Pazarı nizamı
A‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fudalâi’l-müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazli ve’l-yakīn, keşşâfü’l-müşkilâti’d-dîniye, hallâlü’l-mu‘dılâti’l-yakīniye, miftâhü’l-künûzi’l-hakāyık, mısbâhu rumûzi’d-dakāyık, el-mahfûfu bi-sunûf-i avâtıfı’l-Meliki’l-a‘lâ Anadolu Kādıaskerliği pâyesiyle bi’l-fi‘il İstanbul Kādısı olan Mevlânâ Mîr Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû- ve iftihârü’l-ümerâi ve’l-ekâbir, müstecmi‘u cemî‘i’l-ma‘âlî ve’l-mefâhir, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-kādir bi’l-fi‘il Dergâh-ı mu‘allâm Yeniçerileri Ağası olan İbrahim Hilmi Ağa -dâme ulüvvuhû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki
Esîr Pazarı’nın bir müddetden beri nizâm-ı kadîmine ri‘âyet olunmadığına binâen içlerine mechûlü’l-ahvâl zükûr ve inâs kimesneler duhûl edip ibâdullâha muzır ve hilâf-ı şer‘-i şerîf nice nice fesâdâta mütecâsir oldukları ve gecelerde Esîr Pazarı odalarında olmadık fezâhat ve mel‘anet kalmadığı ve biraz vakit dahi bu husûsa dikkat olunmadığı sûretde fesâdât-ı azîme tekevvün edeceği zâhir olmağla fîmâ-ba‘d ibâdullâha nâfi‘ ve bir vakitde fesâd tekevvün etmeyecek vechile bi’l-külliye tathîr ve tanzîmine irâde-i aliyyem ta‘alluk edip ol bâbda sen ki Mevlânâ-yı müşârün-ileyhsin, sana ve Ağa-yı mûmâ-ileyhe hitâben şeref-efzâ-yı sudûr olan fermân-ı âlî-şânıma imtisâlen ve Ağa-yı mûmâ-ileyh ile bi’l-ma‘iyye esirciler kethudâsı ve yiğitbaşıları ve sâir bi’l-cümle esnâfı cem‘ ve ihzâr ve muvâcehelerinde kırâet ve cümlesi ser be-zemîn-i itâ‘at olunduklarında; Esîr Pazarı bi’l-cümle ibâdullâhın haremi mesâbesinde olup ez-kadîm gerek esirci ve gerek yamakları emîn ve mu‘temed ve mültehî ve müteehhil kimesneler olup evsâf-ı mezkûre ile muttasıf olmayan erâzil ü eşhâs makūleleri tâife-i mezkûra idhâl olunmamak ve esirciler yedlerinde olan esirlerini pazar bozuldukdan sonra hânelerine götürüp ertesi gün yine pazara getirip esirci ve yamaklarından bir ferd pazarda gece kalmamak ve erâzil ü eşhâs makūleleri gerek li-maslahatin ve gerek üsârâ temâşâsı için pazara bir tarîk ile duhûle kudret-yâb olmamak ve bâ-berât-ı âlî dellâlımız olan bir nefer kimesne kifâyet eder iken dellâ[l]lık nâmıyla pazara duhûl eden [38a] eşhâsın cümlesi def‘ ve men‘ olunmak ve taşradan esir getiren celeb tâifesi esnâ-yı râhda kayıklar ile birer takrîb Tophâne ve mahâll-i sâireye nakil ve esirlerini iskân edip esir elden ele geçerek bahâsı terakkī kesb eylediğinden başka fesâdât-ı sâireyi müstelzim olmağla ez-kadîm olageldiği vechile Gümrük’den ashâbı doğru pazara getirip yedinde olan esirleri bey‘ edince Esîr Pazarı’nda sâkin olup Âsitâne’den celeb tâifesi tekrar esir iştirâ etmeyip fakat yedinde olan esirleri ibâdullâha ve esircilere bey‘ eyledikde derhâl pazardan ihrâc olunmak, eğer yedinde olan üserâdan birkaç re’si bey‘ olunmadın avdet murâd eder ise yolundan alıkonulmayıp bi’l-cümle esirciler bi’l-ittifâk gadrden ârî semen-i misli ile iştirâ eyleyip hufyeten erbâb-ı fesâda esir bey‘ine muhtâc ettirilmemek el-hâsıl pazara bey‘ olunmak için vârid olan üsârâ, istihdâm murâd eden ibâdullâh ve esirci ustalarından mâ‘adâ erbâb-ı fesâda bey‘ olunmamak ve işbu nizâm muktezâsından olan esircilik ustalığı ricâle mahsûs olup pazarda nisvân bi’l-külliye esircilikden men‘ u def‘ olunmak için ve el-yevm birkaç nefer mürtekibe avratlar, esirci zümresindenim, diyerek hânelerine üserâ cem‘ eyleyip ve birkaç nefer kolcu avratlar ile müşteri sûretinde ba‘zı kimesneleri hânelerine alıp envâ‘-ı fesâdâtı mûcib olmağla o makūleler ba‘de’t-tahkīk bi’l-külliye men‘ u def‘ ve tedîb olunmak ve ba‘zı hânelerde adem-i imtizâc ile bey‘i iktizâ etmekle esircilere verilen zencî ve beyâz gulâm ve cevârînin tedîb ve ta‘zîrleri muktezî oldukda kendi mâlı olmadığından veyâhûd mâlı ise dahi kemâl-i gazabla ihlâk mertebesinde darb-ı şedîd eylediklerinde o makūleler tedîb ve tekdîr olunmak, el-hâsıl Esîr Pazarı ahâlîsi hilâf-ı şer‘-i şerîf ve mugāyir-i tavr-ı edeb olan cemî‘ akvâl ve ef‘âlden ittikā ve mücânebet eylemek ve’l-hâsıl esirci tâifesi gerek kendi mâlı ve gerek füruht olunmak için gönderilen cevârî ve gulâm her ne cinsden olur ise olsun illet-i kadîmesi var mıdır, yok mudur; gereği gibi tahkīk ve bâyi‘ ve müşteriyi âgâh ederek öylece füruhtuna tavassut etmek ve eğer illet-i kadîmesini bilir iken ketm eylediği inde’ş-şer‘ sâbit ve mütebeyyin olur ise o makūle havenenin hakkında tedîbât-ı şedîde icrâsı esâs-ı nizâmlarından ittihâz olunmak ve dellâliye ve nafaka husûsunda âdet ve resm-i kadîme ri‘âyet olunmayıp nisvân tâifesi yedleriyle füruht olunanlar için iki kat nafaka ve dellâliye alınmakda olmağla fîmâ-ba‘d Esîr Pazarı’nda cârî ve mer‘î olan nizâm üzere alınıp, bu câriye hâricde füruht olundu, deyü ziyâde mutâlebe olunmamak ve Esîr Pazarı’nda hadd-i i‘tidâli tecâvüz etmemek ve işbu kuyûd nizâma rabtdan maksûd ancak Esîr Pazarı ehl-i ırzın haremi mesâbesinde olmağla şer‘an ve aklen bunlar haklarında dahi harem mu‘âmelesi icrâ olunmak şerâit-ı kaviyyesine rabt birle bâ-berât-ı âlî-şân Kethudâmız Ali Ağa b. Halil ve Yiğitbaşımız Ali b. Halil ve bu def‘a ihtiyâr eylediğimiz ber-mûceb-i defter beş nefer ustabaşıların ve otuz dokuz nefer ustalarından her birlerimiz bâlâda bast u beyân olunan evsâf ile muttasıf olmalarıyla birbirlerimize ve yamaklarımıza tekeffül edip hilâf-ı şurût-ı nizâm birimizden ser-i mû bir hareket vukū‘a gelir ise meclis-i şer‘a ihbâr eylemediğimiz hâlde cümlemiz tedîbât-ı şedîdeye müstahık olmamızla hakkımızda iktizâ eden vechile tedîbâtımız icrâ olunmak ve bundan [38b] böyle içimizden birisi esirciliği terk veyâhûd bi-emrillâhi te‘âlâ âhirete intikāl edip bir kimesne esirci ustası olmak lâzım geldikde şahs-ı merkūma tekeffüllerini müş‘ir cümle ustaların mutâbık mühürleriyle memhûr arzuhâllerini Dîvân-ı Âlî’ye takdîm eyleyip şurût-ı nizâmları ve mühürleri Dîvân-ı Hümâyûn Kalemi’nden derkenâr ve tatbîk olundukdan sonra İstanbul kādılarına bâ-buyruldu havâle olunup cümle esnâf huzûr-ı şer‘de ber-mûceb-i şurût tekeffül eyledikleri ba‘de’t-tescîl i‘lâm ve mûcebince kaleminde ismi ba‘de’t-tashîh ve mutâbık mührü ahz ve hıfz olunup sahh-ı âlî ile müzeyyen bâlâsına izin ve ruhsatı hâvî buyruldu-i âlî ısdâr olunmak ve yedlerine verilecek i‘lâmlar için külliyetlü harc mutâlebe olunmayıp hadd-i i‘tidâle ri‘âyet olunmak ve işbu nizâm mâşâallâhü te‘âlâ düstûrü’l-amel olup vechen mine’l-vücûh ve vakten mine’l-evkāt hilâfına hareket olunmamak bâbında sana ve Ağa-yı mûmâ-ileyhe hitâben emr-i şerîfim ısdâr ve celeb üserâsının Gümrük’den doğru Esîr Pazarı’na sevk ve tesyîri maddesi için İstanbul Gümrüğü Emîni tarafına ilmühaberi i‘tâsını i‘lâm etmenle i‘lâmın mûcebince amel ve hareket ve şerâit-ı mezkûreye münâfî içlerinden birisi hareketde bulunur ise derhâl Esîr Pazarı kapısında salb ve emvâl ü eşyâsı cânib-i mîrîden zabt ile sâire ibret olunmasına cümlesi râzı olduklarını Dîvân-ı Âlî’de Sadrazamım huzûrunda ta‘ahhüd etmeleriyle fîmâ-ba‘d şerâit-ı merkūma ri‘âyet ve hilâfından gāyetü’l-gāye tehâşî ve mücânebet olunmak fermânım olmağın imdi ber-muktezâ-yı ta‘ahhüd amel ve hareket eylemelerini ve hilâf-ı ta‘ahhüd ve münâfî-i şurût içlerinden birisi hareket eder ise derhâl Esîr Pazarı kapısında salb ve emvâl ü eşyâsı cânib-i mîrîden zabt ile sâire ibret kılınacağını ifâde ve tefhîme mübâderet ve nizâm-ı mezkûrun ale’d-devam icrâsına ve tatarruk-ı halelden vikāyesine mezîd i‘tinâ ve dikkat olunmak matlûb-ı mülûkânem olduğu ve Gümrük tarafına dahi ilmühaberi i‘tâ olunduğu siz ki Mevlânâ-yı müşâr ve Ağa-yı mûmâ-ileyhimâsız, ma‘lûmunuz oldukda ber-vech-i muharrer amel ve harekete ihtimâm ve dikkat olunmak ve hilâfı vaz‘ ve hâlât tecvîz olunmamak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından hazer ve mübâ‘adet eyleyesiz. Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.
Tahrîren fî-evâili şehri Muharremi’l-harâm sene işrîn ve mieteyn ve elf.
Be-makām-ı Kostantıniyyeti’l-mahrûse
|