.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810)
cilt: 83, sayfa: 180
Hüküm no: 93
Orijinal metin no: [38b-1]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


İstanbul’daki kürkçü esnafının nizamı

A‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fudalâi’l-müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazli ve’l-yakīn, keşşâfü’l-müşkilâti’d-dîniye, hallâlü’l-mu‘dılâti’l-yakīniye, miftâhü’l-künûzi’l-hakāyık, mısbâhu rumûzi’d-dakāyık, el-mahfûfu bi-sunûf-i avâtıfı’l-Meliki’l-a‘lâ Anadolu Kādıaskerliği pâyesiyle bi’l-fi‘il İstanbul Kādısı olan Mevlânâ Mehmed Emin -edâmallâhü te‘âlâ fezâilehû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki

Hâssa Kürkcübaşısı kıdvetü’l-emâsil ve’l-akrân el-Hâc Ahmed -zîde kadrühû- hazır olduğu hâlde kürkcü esnâfının çavuşları Mustafa ile Rum kürkcülerinin ustabaşıları Teğofilo [39a] ve Mihal ve Yorgaki ve Dimitri ve Ermeni kürkcülerinin ustabaşıları Karabet ve Vartan ve Agop ve müsin ve ihtiyârlarından Mihal ve Yuvan ve Yorgaki ve Lasko ve Ligori ve sâirleri meclis-i şer‘de; Der-aliyye’me tevârüd eden kakum kürklerin bahâsı ziyâde olması ve tulumları mâ-tekaddemden kebîr iken şimdi sagīr olmasının esbâbı suâl ve ke’l-evvel tulumları kebîr olup bahâsının tenezzülü için bir nizâma rabt olunması kendilere tefhîm olundukda onlar dahi cevâblarında, kürk bâzergânlarının Âsitâne’me getirdikleri kakum surukları cümle esnâf ittifâkıyla ustabaşılar ma‘rifetleriyle bahâsı i‘tidâl üzere kat‘ olup esnâfdan tâlib olanlara hâl ve tahammüllerine göre tevzî‘ ve taksîm olunmak nizâm-ı kadîmemizden iken bir müddetden beri işbu nizâmı terk ile esnâfımızın tama‘kâr muhtekirleri Eflak ve Boğdan’a gidip kürk getiren bâzergânları karşılayıp değerinden ziyâdeye kürk iştirâ eylemeleriyle kürk bâzergânları dahi tama‘a düşüp birbirinden gizlü müzâyede ederek diledikleri bahâya bey‘ ve mâ‘adâsını dahi Âsitâne-i aliyyeme getirip hilâf-ı nizâm-ı kadîm münferiden tâlib olanlara gālî bahâ ile bey‘ ve onlar dahi iştirâ ve kabz ve el-yevm kakum kürkün bir suruğu kırk dâneden ibâret olmağla elli guruşa iştirâ eyleyip Âsitâne-i aliyyemde münferiden gālî bahâya bey‘leri bahâsının galâsına ve ibâdullâhı tağrîre bâ‘is olduklarını her biri ihbâr etmeleriyle ba‘de’l-yevm esnâfımızdan ferd-i vâhid kürk getiren bâzergânlara karşı çıkmayıp ve münferiden kürk iştirâ etmeyip mâ-tekaddemde olageldiği misillü kürk bâzergânlarının Âsitâne-i aliyyeme getirdikleri kürklerinin ittifâk-ı esnâf ve ustabaşıları ma‘rifetleriyle alenen pazarı kat‘ ve fiyâtı vaz‘ olunup fiyât-ı maktû‘asıyla kürkcü esnâfına gadr ve himâyeden ârî olarak tevzî‘ ve taksîm ve eğer esnâf-ı mezbûrenin ba‘zıları bâzergânları karşılayıp yolda veyâhûd Âsitâne-i aliyyemde tevzî‘inden hâric hufyeten kürk iştirâ eder olur ise iştirâ eyledikleri kürkleri esnâfa değer bahâsıyla tevzî‘ ve kendisi vaz‘-ı kürek birle tedîb olunmak ve esnâf-ı mezbûre tevzî‘den aldıkları hisselerinin yüz yirmi dânesinden bir tulum kakum kürk i‘mâl eylemek ameleye mûcib-i sühûlet olmağla fîmâ-ba‘d noksan i‘mâl etmeyip bu sûretde i‘mâl eyledikleri tulumlar tevzî‘den ahz eyledikleri suruklardan ziyâde zuhûr eder ise bâzergândan hufyeten kürk iştirâ eylediği zâhir olup iktizâ eden tedîbâtı icrâsı için i‘mâl eyledikleri tulumlara ustabaşılar nişân ve alâmet vaz‘ eylemek ve bu sene-i mübârekede kırk dâneden ibâret olan suruk elli guruşa iştirâ olunmuş olmağla yüz yirmi dânesinden i‘mâl olunan a‘le’l-a‘lâ bir tulum kakumun re’s-i mâlı ve amelesinin ücreti ve sepi masârifiyle yüz seksen beş guruşa ve yüz dâneden i‘mâl olunan kezâlik a‘le’l-a‘lâ bir tulum kakumun kezâlik re’s-i mâlı ve ücret-i amele ve sepi masârifiyle yüz elli beş guruşa bâliğ olup yüz yirmi dâneli tulumu on guruş fâiz zammıyla yüz doksan beş ve yüz dâneli tulumu sekiz guruş fâiz zammıyla yüz altmış üç guruşa ve vasat ve ednâlarını dahi a‘le’l-e‘âlîye nisbetle ve lâyıkıyla [39b] şimdilik ibâdullâha bey‘ u füruht olundukda giderek surukların bahâsı tenezzül eyledikçe buna nisbetle suruk her kaç guruşa tenezzül eder ise tulum dahi ol mikdâr tenezzül edeceği zâhir ü âşikâr oldukda tulumların bahâları tenzîl ve kadîmi misillü ibâdullâha bey‘ olunur, deyü her biri takrîr ve ber-minvâl-i muharrer bey‘ u şirâ ve şurût-ı muharrere-i mezkûreyi icrâya ta‘ahhüd birle ahd ü mîsâk ve yek-zebân-ı vifâk olup bundan böyle şurût-ı mezkûre üzere amel ve hareket edeceklerine birbirlerine tekeffül eyleyip eğer hilâf-ı ta‘ahhüd ve mugāyir-i nizâm-ı mezkûr hareket zuhûr eder ise ustabaşılar meclis-i şer‘a ihbâr ve vaz‘-ı kürek birle tedîb olunmağa her birleri rızâ-dâde ve ustabaşılar dahi ketm ve gaflet edip haber vermezler ise ustabaşılar dahi vaz‘-ı kürek olunmağla tedîb olunmağa râzılar olup işbu husûsa dâimen ve müstemirren nezâret ve ri‘âyet etmek üzere Kürkcübaşı-i hâzır-ı mezbûra dahi tenbîh olunup bu vechile râbıta-bend-i hüsn-i nizâm ve işbu nizâm ale’d-devam düstûrü’l-amel tutulmak için emr-i şerîfim sudûrunu sen ki mevlânâ-yı müşârün-ileyhsin, i‘lâm etmenle bir müddetden beri kürkcü esnâfı tama‘-ı hâmlarından nâşî ecnâs-i kürkleri ve ale’l-husûs kakum kürkü gālî bahâ ile füruht edip beher sene zammetmekde olduklarından başka tulumlarını küçültüp ibâdullâhı ızrâr eylediklerinden bunların nizâma rabtı lâzım gelmek hasebiyle işbu kakum kürk maddesine bu vechile râbıta verilip ancak fîmâ-ba‘d hilâf-ı nizâm ve ta‘ahhüd bir guruş ziyâdeye füruht veyâhûd tulumların bir dânesi noksan olmasına, el-hâsıl mugāyir-i nizâm ednâ bir gûne harekete ictisâr edenler beher hâl dükkânları önüne salb olunacaklarından başka ruhsat veren ve bu maddeye cesâret eden kimesneyi haber vermeyen ustabaşıları dahi tertîb-i cezâ olunmak fermânım olmağın imdi fîmâ-ba‘d hilâf-ı nizâm ve ta‘ahhüd bir guruş ziyâdeye füruht veyâhûd tulumların bir dânesi noksan olmasına, el-hâsıl mugāyir-i nizâm ednâ bir gûne harekete ictisâr edenler beher hâl dükkânları önüne salb olunacaklarından başka ruhsat veren ve bu maddeye cesâret eden kimesneyi haber vermeyen ustabaşıları dahi tertîb-i cezâ olunacaklarını gûş-ı hûşlarına bir hoşca ifâde <> ve telkīn birle nizâm-ı mezkûrun mâşâallâhü te‘âlâ düstûrü’l-amel tutulması husûsuna mezîd i‘tinâ ve dikkat olunmak matlûb-ı mülûkânem olduğu ma‘lûmun oldukda ber-vech-i muharrer amel ve harekete ihtimâm ve dikkat olunmak ve hilâf[ı] vaz‘ ve tecvîz olunmamak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından hazer ve mücânebet eyleyesiz. [40a] Şöyle bilesiz alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.

Fî-evâsıtı Muharrem sene 1220