.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810)
cilt: 83, sayfa: 328
Hüküm no: 227
Orijinal metin no: [85a-2]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Hüseynici esnafının nizâmı

Hüseyn[i]ci esnâfına.

Akzâ kuzâtü’l-Müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazli ve’l-yakīn, râfi‘u a‘lâmi’ş-şerî‘ati ve’d-dîn, vârisü ulûmü’l-enbiyâi ve’l-mürselîn, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-mu‘în Mevlânâ İstanbul Kādısı Muradzâde Mehmed Murad -zîdet fezâilühû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki

Hüseynici ta‘bîr olunur yüz elli neferden mütecâviz esvâb harcı i‘mâl eden zimmîler bi’l-ma‘iyye rü’yete me’mûr Haremeynü’ş-şerîfeyn Müfettişi müderrisîn-i kirâmdan kıdvetü’l-ulemâi’l-muhakkıkīn Mehmed Ataullah ve tarafından mürsel Kâtib es-Seyyid el-Hâc Lütfullah -zîde ilmühûmâ- ile ma‘kūd meclis-i enverde Hudâvendigâr-ı esbak merhûm ve mağfûrun-leh Sultân Mustafa Han -tâbe serâh-ün İstanbul’da Lâleliçeşme kurbünde binâ eylediği Câmi‘-i şerîf ve Medrese-i latîf ve hayrât-ı sâireleri evkāf-ı şerîfleri müsakkafâtından Çukurçeşme’de Yeni Han ta‘bîr olunur handa müceddeden iskân olunan kırk nefer hüseyn[i]ci tâifesinin ustabaşıları Kaluri ve Todori ve Mardiros ve sâirleri muvâcehelerinde; biz hüseynici esnâfı olup kadîmden beri bir mahalle merbût olmayarak çarşıda dükkânlarımız ve han odalarında esvâb harcı i‘mâl ve ibâdullâha bey‘imiz hem ıyâl ü evlâdlarımızla ta‘ayyüş ve hem ibâdullâha mûcib-i sühûlet iken beş seneden beri esnâfımızdan kırk nefer mersûmûn Hân-ı mezkûrda müste’cir olarak hüseynî i‘mâl ve bey‘ini ve ütüsünü hilâf-ı şer‘-i şerîf ve mugāyir-i nizâm-ı kadîm Vakf-ı şerîfe îrâd kaydıyla kırk nefer ustaya tahsîs ve mâ‘adâ işler olur ise ahz olundukda vaz‘-ı kürek ile tedîb olunmamız [85b] şartıyla men‘ olunmamız hem bizim perîşâniyetimiz ve hem ibâdullâhın mağbûn ve mutazarrır olacakları bir keyfiyet olmağla kadîmü’l-eyyâmdan beri olageldiği misillü şer‘-i şerîfe tatbîk, mersûmûnun müste’cir oldukları Hân-ı mezkûr odalarında sâkin ve ke’l-evvel i‘mâllerine müdâhale olunmamak şartıyla ancak hasr u inhisâr da‘vâları men‘ olunup bizim dahi işlememize müsâ‘ade erzânî kılınması matlûbumuzdur, dediklerinde mersûmûn dahi cevâblarında, bin iki yüz on yedi târihinde Hudâvendigâr-ı sâbık zamanında yedimizde i‘tâ olunan bir kıt‘a bâlâsı hatt-ı hümâyûn ile muvaşşah emr-i âlî-şân nâtık olduğu üzere hüseynî i‘mâl ve bey‘i ve ütüsü ancak kırk nefer Hân-ı mezkûr odalarının icâre-i vâhide ile müste’cirleri olmamızla bizlere mahsûs ve münhasır olmağla men‘ u def‘ ederiz, deyü eyledikleri hasr u inhisâr da‘vâları ibâdullâha gadri mûcib bir keyfiyet olduğundan mâ‘adâ vakf-ı hümâyûnları inşâ ve ihyâsında her sınıfdan birer ikişer dükkân küşâd olunmasına taraf-ı âhardan mümâna‘at olunmamak eğerçi şurûtdan olup bir sınıfı men‘ ile kat‘-ı erzâk ederek bu misillü kırk nefere tahsîs olunması şer‘-i şerîfe muhâlif ve kadîme mugāyir olmağla bu sûretde yedlerinde olan hatt-ı hümâyûn mûcebince kırk nefer müste’cir-i mersûmûna hasr ve tahsîs mi müsâ‘ade olunur yoksa müdde‘iyûn-ı mezbûrûnun da‘vâ-yı şer‘iyeleri üzere cümlesinin i‘mâl ve bey‘ine mi ruhsat kılınır; ne vechile emr u irâde olunur ise ol vechile i‘lâm olunur, deyü bâ-takrîr ifâde olundukda bâlâsına; vakf-ı şerîf hâsılâtı her ne ise bir akçesine kesr u noksan gelmemek ve fîmâ-ba‘d hilâfına tarafeyn hareket eylememek şartıyla fakat inhisâr maddesi lağv olunarak i‘lâm eyleyesin deyü sâdır olan emr-i âlîye imtisâlen tekrar meclis-i şer‘de Terziler Kethudâsı Halil ve yiğitbaşısı ve kazzâz esnâfının Rum ve Ermeni ve Yahûd ustabaşıları ve sâir kazzâzlar h[â]zır oldukları hâlde müste’cirûn-ı merkūmûn iskân oldukları Hân-ı mezkûrda kemâ-fi’l-evvel hâsılât-ı Vakf’ı edâ ve îfâ eyleyerek i‘mâl ve bey‘ine kimesne mâni‘ ve müzâhim olmayıp mersûmûn dahi müdde‘iyûn-ı merkūmûn hâzırûn-ı merkūmûn kazzâz esnâfının yedlerinde olan i‘lâm-ı şer‘înin hilâfı hasr u inhisâr da‘vâsıyla rencîde etmemek üzere tarafeyne başka başka tenbîh-i şer‘î olunup inhisâr maddesi şer‘an men‘ olunmağla Hân-ı mezkûr müste’cirlerinin yedlerinde olan emr-i âlînin ancak inhisâr kaydı ref‘ ü terkīn ve bâlâsı tuğrâ-yı garrâ-yı şâhânem ile muvaşşah bir kıt‘a fermân-ı âlî-şânım sudûrunu sen ki İstanbul Kādısı Mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin, seninle Haremeynü’ş-şerîfeyn Müfettişi Mevlânâ Mehmed Ataullah -zîde ilmühû- bi’l-iştirâk i‘lâm etmenizle vech-i meşrûh üzere amel olunmak fermânım olmağın Rikâb-ı müstetâbımda Dîvân-ı Hümâyûn’umdan işbu emr-i şerîfim ısdâr olunmuşdur. İmdi sen ki Mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin, mukaddemâ mahsûsiyet ve inhisârı hâvî Haremeyn-i şerîfeynden sudûr eden emrin kaydı ref‘ ü terkīn olunmak için ilmühaberi verilmekle vech-i meşrûh üzere amel ve hareket olunmak ve fîmâ-ba‘d hilâfı vaz‘ ve hareket vukū‘una irâde-i ruhsatdan hazer ve mücânebet olunmak bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle vusûl buldukda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı itâ‘at-makrûnuyla amel ve hareket ve hilâfından hazer ve mücânebet eyleyesin. Şöyle bilesin alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın.

Tahrîren fî-evâili şehri Cumâdelûlâ sene isnâ ve işrîn ve mieteyn ve elf.