İstanbul Mahkemesi 97 Numaralı Sicil (H.1217-1225 / M. 1802-1810) cilt: 83, sayfa: 529 Hüküm no: 394 Orijinal metin no: [141a-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Ekmekçi İslam b. Hasan’ın, Şehremîni’ndeki fırın ve değirmeninin satışından dolayı Un Kapanı Nâibi müteveffâ Abdüllatif aleyhine açtığı alacak davası mahkemece reddedildiğinden, bu konuda yeniden dava açmak isterse dikkate alınmaması
Abdülhalim Efendi’nin yedine verilen emir.
Akzâ kuzâtü’l-Müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazli ve’l-yakīn, râfi‘u a‘lâmi’ş-şerî‘ati ve’d-dîn, vârisü ulûmü’l-enbiyâi ve’l-mürselîn, el-muhtassu bi-mezîd-i inâyeti’l-Meliki’l-mu‘în mevlânâ İstanbul Kādısı -zîdet fezâilühû- tevkī‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl olucak ma‘lûm ola ki
Bâ-işâret-i aliyye sâdır olan fermân-ı âlî-şân mûcebince habbâzân tâifesinden İslâm b. Hasan nâm kimesne cum‘a günü Arz Odası’nda huzûr-ı Âsafâne’de ma‘kūd meclis-i şer‘-i enverde, Kapan-ı Dakīk nâibi olup müteveffâ Abdüllatif’in verâseti halîlesi Âişe Hanım bt. el-müteveffâ esbak Keçecizâde Mehmed Salih ile Vâlidesi Zeliha Hanım bt. el-müteveffâ Ali ve sulbî kebîr oğlu müderrisîn-i kirâmımdan hâlâ Mîrî kâtibi Abdülhalim -zîde ilmühû- ile kebîre kızları Fâtımatüzzehra Hanım ve Rukiye Hanım’a münhasıra olmağla verese-i merkūmeden mûmâ-ileyh Abdülhalim mahzarında; İstanbul’da Şehremîni nâm mahâlde kâin ma‘lûmü’l-hudûd bir bâb ekmekci fırını ve ona merbût altı horoslu bir bâb değirmen derûnlarında mevcûde yedimde mülküm olan beyne’l-hiref gedik ta‘bîr olunur âlât-ı lâzıme-i ma‘lûmeyi bundan akdem müteveffâ-yı mûmâ-ileyh Abdüllatif hayatında on dört bin dokuz yüz yetmiş iki guruşa bi-safkatin vâhide bey‘ ve teslîm ol dahi ba‘de’l-iştirâ ve’l-kabz semen-i mezkûrdan iki bin guruşunu nakden bana edâ ve iki bin yüz yirmi iki guruşunu cânib-i mîrîye olan deynime ve bin yetmiş iki guruşunu Çorbacı İsmail nâm kimesneye emrimle teslîm edip bâkīsi olan dokuz bin altı yüz yetmiş sekiz guruşunu bana kable’l-edâ mûmâ-ileyh Abdüllatif fevt oldukdan sonra meblağ-ı bâkī-i mezbûrun iki bin beş yüz guruşunu dahi oğlu mûmâ-ileyh Abdülhalim tereke-i müteveffâ-yı mûmâ-ileyhden bana edâ etmekle bâkī kalan yedi bin yüz yetmiş sekiz guruşu dahi mûmâ-ileyh Abdülhalim vâzı‘u’l-yed olduğu pederleri mûmâ-ileyhin tereke-i vâfiyesinden taleb ederim deyü da‘vâ, mûmâ-ileyh Abdülhalim cevâbında pederim mûmâ-ileyh düyûnu terekesinden ezyed olduğu hâlde fevt olup henüz terekesi olmadığından mâ‘adâ müdde‘î-i merkūmun kabzını mu‘terif olduğu cem‘an yedi bin yedi yüz doksan dört guruşdan gayri müdde‘î-i merkūmun bi’l-istiğlâl deyni olan beş yüz guruş ve Zeliha Hanım’a dokuz yüz elli guruş ve ma‘lûmü’l-esâmî Kapan tüccârına beş bin yedi yüz altmış sekiz guruş ve değirmen-i mezkûr icâresinden zimmetinde müctemi‘ olan deyni iki bin guruş ve ma‘lûmü’l-esâmî kimesnelere olan düyûn-ı müteferrikası üç yüz üç buçuk guruş ki cem‘an dokuz bin beş yüz yirmi bir buçuk guruşu müdde‘î-i mezbûrun ihâle ve tevkîliyle babam müteveffâ-yı mezbûr hayatında edâ ve teslîm edip ba‘dehû fevt oldukda müdde‘î-i mezbûr bin iki yüz yirmi senesi Ramazanü’l-mübârek’inin on üçüncü günü târihiyle Rumeli Kādıaskeri müteveffâ Ahmed Şemseddin’in tarafından mürsel eşrâf-ı kuzâtdan Mehmed Said -zîde fazluhû- İstanbul’da Ağa Kapısı’nda [141b] Dergâh-ı mu‘allâm Yeniçerileri ağalarına mahsûs Tekeli Köşk ta‘bîr olunur odada akdeylediği meclis-i şer‘de husûs-ı mezkûru bi-aynihî benden da‘vâ ben dahi ber-vech-i muharrer def‘ birle beynimizde ba‘de vukū‘ı’l-münâza‘a muslihûn tavassut etmekle müdde‘î-i mezbûr da‘vâ-yı mezkûresinden benimle iki bin beş yüz guruş bedel mukābilinde sulh olup husûs-ı mezkûr[da] târih-i mezkûra gelince cemî‘ hukūk-ı şer‘iyeye müte‘allika âmme-i de‘âvî ve kâffe-i mutâlebâtdan benimle verese-i sâire-i mezkûrenin zimmetlerini cebr u kerhden ârî ibrâ-i âmm-ı sahîh-i şer‘î ile ibrâ ve ıskāt ben dahi ibrâsını kabûl etmiş idim deyü takrîrine mutâbık ve târih-i mezkûr ile müverrah ve Kādıasker-i müşârün-ileyhin imzâ ve hatmini hâvî bir kıt‘a hüccet-i şer‘iye ibrâz eylediği ve merkūm İslâm istintâk olundukda ber-vech-i muharrer sulh ve ibrâ eylediğini ikrâr edip lâkin ol târihde Sekbânbaşı bulunan müteveffâ Mustafa’nın, da‘vâ-yı mezkûrdan iki bin beş yüz guruşa sulh ol eğer sulh olmaz isen seni boğarım, deyü cebretmekle ben dahi kerhen sulh olmuş idim deyü eylediği da‘vâsını mûmâ-ileyh Abdülhalim -zîde ilmühû- münkir olmağla istikşâf-ı hâl için Arz Odası’nda tüccâr ve ehl-i vukūfdan Reisler kethudâsı Abdülkadir b. Hüseyin ve Kalafat İsmail b. İbrahim ve Kırımî el-Hâc İsmail b. Abdurrahman ve Bağdâdîzâde el-Hâc Emin b. Hüseyin ve Hasırcı Hüseyin b. Süleyman ve Habbâzân Kethudâsı el-Hâc Hasan b. İbrahim ve Vâlide Fırını ustası İsmail b. Ali nâm kimesnelerden hakīkat-i hâl suâl olundukda cevâblarında âlât-ı muharrere-i mezkûrenin semen-i misli ancak ol târihde beher re’s bargirin kıymeti ikişer yüz guruşdan dört bin sekiz yüz guruş olduğundan mâ‘adâ habbâzân tâifesinden biri mâlik olduğu fırını âhara bey‘ ettikde her ne mikdâr deyni olur ise iştirâ edenlerden ashâb-ı hukūk mutâlebe eylemek habbâzân tâifesinin mal-ı tüccârı sıyânet ve vikāye için şurût-ı mu‘teberelerinden olduğunu bi’l-muvâcehe haber verdiklerinden gayri henüz müdde‘î-i merkūm İslâm ber-vech-i muharrer eylediği kerh da‘vâsına kirâren ve mirâren lede’l-istimhâl müddet-i mehl-i şer‘î mürûr ve ityân-ı beyyineye kādir olmamağla talebiyle mûmâ-ileyh Abdülhalim -zîde ilmü[hû]- muvâcehesinde ber-nehc-i şer‘î yemîn verilmeğin bu sûretde merkūm İslâm’ın kavl-i mücerrediyle kerh da‘vâsı mu‘teber olmayıp ber-vech-i muharrer sulh ve ibrâ eylediğini mu‘terif iken husûs-ı mezkûr için mûmâ-ileyh Abdülhalim -zîde ilmühû-dan bir nesne şer‘an iktizâ etmemekle mûcebiyle merkūm İslâm’ın da‘vâ-yı mezkûresiyle bî-vech mu‘ârazadan ba‘de’l-men‘ husûs-ı mezkûru merkūm İslâm tekrar bî-vech da‘vâ ile mûmâ-ileyh Abdülhalim -zîde ilmühû-yu ızrâr ve tekdîr etmemek için habbâzân tâifesinin mu‘teber şurûtları derc olunarak mûmâ-ileyh Abdülhalim -zîde ilmühû- yedine tuğrâlı bir kıt‘a emr-i âlî-şânım ihsân olunmasını sâbık Rumeli Kādıaskeri Kethudâzâde Mehmed Sâdık -zîdet fezâilühû- i‘lâm etmekle Hazîne-i âmiremde mahfûz Mevkūfât defterlerine mürâca‘at ve muktezâsı suâl olundukda; Âsitâne-i sa‘âdetim ve Bilâd-ı Selâse’de kâin habbâzân ve uncuyân tâifelerinden birine iflâs târî veyâhûd cânib-i mîrîye ve tüccâra medyûnen ve müflisen fevt veyâ firâr eyledikde fırın ve değirmenleri hâlî ve mu‘attal kaldıkda mutasarrıf oldukları gedikleri lede’l-müzâyede semen-i misli ile âhara bey‘ ve semeniyle cânib-i mîrî ve Kapan tüccârına olan düyûnları edâ olunmak için kıbel-i şer‘den bir vasî nasb u ta‘yîn olunmak şurût-ı nizâm-ı kadîmlerinden olup ber-mûceb-i şurût-ı nizâm ma‘rifet-i şer‘le füruht ve cânib-i mîrî ve tüccâra olan deynleri edâ ve kalemine kayd ve yedlerine sûret verildikden sonra fırın ve değirmen-i mezkûrun tâlib-i âharı veyâhûd sahib-i evveli zuhûr ve istirdâd dâ‘iyesinde olur ise amel ve i‘tibâr olun[ma]mak muktezâ-yı şurût-ı nizâm olmağla bu sûretde ber-mûceb-i şurût-ı nizâm amel ve hareket olunup mugāyiri hareket olunmamak için i‘lâm ve şurûtu mûcebince emr-i şerîf i‘tâsını iktizâ eylediği derkenâr olunmağla derkenârı mûcebince amel ve hareket olunmak fermânım olmağın hâssaten işbu emr-i celîlü’l-ezzim ısdâr ve mûmâ-ileyh yedine i‘tâ olunmuşdur. Sen ki Mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin, ber-minvâl-i muharrer keyfiyet mefhûm-ı i‘lâm-ı şer‘iyeden ve şurût-ı nizâm-ı kadîmeleri mantûk-ı emr-i şerîfimden ma‘lûmun oldukda i‘lâm-ı şer‘iye ve şurût-ı kadîme mûcebince amel ve hareket edip hilâfından hazer ve mücânebet eylemen bâbında fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuşdur. Buyurdum ki: Hükm-i şerîfimle ( ) vardıkda bu bâbda vech-i meşrûh üzere şeref-yâfte-i sudûr olan işbu emr-i şerîf-i âlî-şân-ı vâcibü’l-ittibâ‘ ve lâzımü’l-imtisâlimin mazmûn-ı münîfi üzere âmil olasın. Şöyle bilesin alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın.
Fî 10 Safer sene [1]225
Kostantıniyyeti’l-mahrûse
|