.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 154 Numaralı Sicil (H. 1237-1246 / M. 1822- 1831)
cilt: 88, sayfa: 240
Hüküm no: 107
Orijinal metin no: [40a-1]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Yeniçeri ocağı’nın kapatılmasından sonra İstanbul’da kalmalarına izin verilen bir takım kişilerin dedikodu çıkarmalarına fırsat verilmemesi

Bâ-sahh-ı âlî.

İstanbul kādısı fazîletlü efendi.

Devlet-i aliyyeye dâir söz söyleyen münâfıkīn haklarında tertîb-i cezâları zımnında fermân-ı âlîdir.

Cümleye ma‘lûm olduğu üzere nice müddetden beri dîn ü Devlet-i aliyyeye gûnâ-gûn ihânet ve hıyânet ve envâ‘-ı fesâd ve şenâ‘atları meşhûd ve mütehakkık olan Yeniçeri ocağı icmâ‘-ı ulemâ-yı ümmet ve ittifâk-ı hâyr-hâhân-ı dîn ü devlet ile ber-muktezâ-yı şerî‘at-ı mutahhara külliyen ref‘ ve ilgā ve rû-yi arzdan nâm ve nişanları ile’l-ebed imhâ olunarak içlerinde asl-ı menba‘-ı fesâd olup da şer‘an ve siyâseten katl ve i‘dâma müstahik olanların cezâ-yı sezâları tertîb ve ehven-i şer bulunanları memleketlerine vesâir şuraya buraya nefy ve tedîb ile her biri sû’-i a‘mâllerinin mücâzâtını görüp lillâhi’l-hamd ve’l-minne gerek Âsitâne-i sa‘âdet ve gerek bi’l-cümle Memâlik-i mahrûse-i İslâmiye bunların şerr ü mazarratlarından kurtulmuş ve Devlet-i aliyye-i Muhammedi’ye hakkında min-kıbeli’r-Rahmân bu vechile sünûh eden inâyet-i Rabbâniye ve mevhibe-i samadâniyyeye teşekküren kâffe-i umûr ve husûsda evvelkilerden ziyâde habl-i metîn-i şerî‘at-ı mutahharaya tevessül ve temessük olunarak ve hattâ evvel ve âhir Beytülmâl-ı Müslimîni itlâf ve hasâretden gayrı bir işe yaramayan sipâh ve silâhdâr vesâir bî-lüzûm ocaklar dahi şer‘an lâzım gelen sıyânet-i Beytülmâl farîzasına mebnî ittifâk-ı ârâ ile kaldırılarak şevketlü kerâmetlü mehâbetlü pâdişâh-ı dîn-i İslâm ve halîfe-i hazret-i seyyidü’l-enâm eyyedallâhu te‘âlâ ilâ-yevmi’l-kıyâm efendimiz hazretlerinin sâye-i şevket-vâye-i şâhânelerinde inşâallâhu te‘âlâ bundan böyle her tarafda makhûriyet-i a‘dâ ve a‘dâ-yı [i‘lâ-i] kelimetullâhi’l-ulyâ esbâbının istihsâliyle cümle ümmet-i Muhammed’in rahat ve âsâyişlerini iltizâmen tedâbîr-i lâzımeye teşebbüs olunmuş ve bi-tevfīkihî te‘âlâ her bir maslahat yoluna girmeğe başlamış olduğundan ol mertebe akıl ve îmânı olanlar bu inâyet-i İlâhiyyenin kadr ve şükrünü bilerek başlarını secdeye koyup hamd-i Bârî ve du‘â-yı devâm-ı ömr-i şevket-i cenâb-ı cihândârî ile meşgūl oldukları derkâr ise de ehl-i İslâm arasında asr-ı sa‘âdetdeki gürûh-ı münâfıkīn misilli sûret-i zâhirde dîn ü devlete gayretleşmek sûretini gösterip de bâtınen tâife-i mahzûlaya taraf-gîrlik dâ‘iye-i fâsidesinde olan ba‘zı bed-hâh ve bed-tıynet kimesneler ve gerek tertîb-i cezâ ve nefy ve icrâ olunan havenenin merhameten Dersa‘âdet’de ikāmetlerine ruhsat verilmiş olan karıları vesâir nüfûs-ı şedîde ve akıl ve diyânetden bî-behre makūleleri mücerred tahrîk-i silsile-i fitne ve fesâd dâ‘iye-i fâsidesiyle şöyle olacak böyle gidecek diyerek vükelâ-yı Devlet-i aliyye ve me’mûrînin bir vakitde hayâl ve hâtırlarına gelmeyen dürlü dürlü erâcîf ve ekâzîb neşr ederek kendi hâlinde ehl-i ırz gürûhundan olan bir takım ümmet-i Muhammed’in tahdîş-i ezhân ve halecân-ı derûnlarına bâ‘is ve bâdî olmakda ve ale’l-husûs bu def‘a mahz-ı terbiye-i İlâhîye olmak üzere min-indillâhî vukū‘ bulan harîkde muhterik olanlar ve olmayanlar bu hâle ibret nazarıyla bakıp küçük ve büyük herkes nefsine rücû‘ ile gizli ve âşikâr cürüm ve hatâlarına tevbe ve istiğfâr ve her hâlde kazâyâ ve belâyâ ref‘ için bârgâh-ı Hakk’a du‘â ve tazarru‘a ibtidâr etmeleri şi‘âr-ı İslâmiyetden iken içlerinde ma‘âzallâhu te‘âlâ dîn ve îmânın şürûtunu bilmeyen ve akāyid-i İslâmiyeti öğrenmemiş câhil ve ebter makūleleri igvâ-yı şeytânı ve akl-ı nefsâniyelerine uyup kazâ-i Bârî’ye râzı olmamak ve hâşâ emr ü fermân-ı hazret-i zü’l-celâle karşı durmak misilli sözler ile Devlet-i aliyye hakkında dürlü dürlü şeyler isnâd ve kemâl-i şu‘ûrsuzluklarından nâkısâtü’l-akl ve’d-dîn olan bir takım acâiz ve nisvân makūleleriyle erâcîf tefevvühünde ittihâd ederek onlar dahi bir tarafdan dürlü dürlü yalanlar çıkarmakda oldukları bi’l-ihbâr tahkīk olunup bunların bu misilli mûcib-i fitne ve fesâd olur kelimât-ı tefevvühüne cür’etleri yalnız Devlet-i aliyye değil bi’l-cümle ümmet-i Muhammed haklarında mahz-ı hıyânet ve netîcesi ma‘âzallâhu te‘âlâ selb-i âsâyiş-i ibâdı müstelzim ve müstevcib bir keyfiyet olduğundan o makūle neşr-i erâcîf[e] ictisâr edenler sırren ve alenen taharrî ve tecessüs olunarak beher hâl buldurulup haklarında mu‘âmele-i siyâset icrâsıyla ümmet-i Muhammed’i bu makūlelerin şerr ü mekîretlerinden tahlîsin çâresine bakılmak şer‘an ve aklen lâzım geldiği bedîhî ve azher ve bu günki günden bede’ ile taraf taraf bilinmeyecek sûretde tebdîller ve ba‘zı hâne ve hamamda tebdîl hatunlar ta‘yîn olunarak ba‘d ez-în ricâl ve nisvân her kim böyle uygunsuz ve fesâdlı kelâm ve erâcîf tefevvühüne cesâret eder ise der-akab ahz ile kat‘â ve kātıbeten emân ve zamân verilmeyerek ve büyük ve küçük ve ta‘alluk sûretleri ve recâ ve şefâ‘at tarafları gönderilmeyerek her biri birer mahalde siyâset ve tertîb-i cezâ olacağı muhakkak ve mukarrer olmağla imdi keyfiyeti ya‘ni bundan böyle herkes kâr ü kesbiyle meşgūl ve ırz ve edebiyle mukayyed ve veliyy-i ni‘met-i âlem olan Devlet-i aliyye sâyesinde yedikleri nân ü ni‘met [40b] ve gördükleri huzûr ve rahatın kadr ve şükrünü bilerek her hâlde âmme-i ibâdullâha ve bi’l-husûs kendi hâlinde olan aceze ve fukarâya lutf ve inâyet ve rahm ve şefkati mebzûl olan zât-ı şevket-meâb-ı hazret-i zıllullâhinin devâm-ı ömr ü devlet du‘âsına müdâvim olarak zinhâr ve zinhâr bugünki günden sonra vazîfesinden hâric ber-mûceb-i fesâd olur ekâzîb ve erâcîf neşrinden min-külli’l-vücûh keff-i lisân ve dünyâ ve âhiretde mazhar-ı kahr u azab-ı İlâhî olmakdan tehâşî ve ictinâb eylemelerini ve yine dinlemeyip hilâfına cesâret edenlerin ba‘d ez-în vebâlleri boyunlarına karı ve erkek her kim olur ise olsun tutulduğu gibi ibreten li’s-sâirîn birer mahalde tertîb-i cezâ ve nisvân makūleleri dahi boğulup denize ilkā olunacağını mahallelerinde bulunan zükûr ve inâs ve küçük ve büyük her birine ferden ferdâ tenbîh ve tekîd eylemelerini bi’l-cümle mahallât imâmlarına ve esnâf kethüdâlarına vesâir iktizâ edenlere etrâfıyla ifâde ve tefhîme mübâderet ve siz dahi taharrî ve tecessüsden hâlî olmayarak haber alabildiklerinizi Bâb-ı âlî’ye ifâdeye müsâra‘at eylesiz deyü.

Fî 3 Saferi’l-hayr sene [1]242.