.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 154 Numaralı Sicil (H. 1237-1246 / M. 1822- 1831)
cilt: 88, sayfa: 320
Hüküm no: 162
Orijinal metin no: [56b-3]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Rum Mora isyanı sonucu Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Yunanistan’a bağımsızlık verilmesi istekleri ve Navarin baskını sonucu yapılması ve alınması gereken tedbirlere ilişkin beyanname

Rum gâvurlarının mâlâ-yutâklarına dâir.

Akıl ve idrâki olanlara ma‘lûmdur ki mecmû‘-ı ehl-i İslâm bi’t-tab‘ kefereye hasm-ı cân oldukları misilli gâvurlar dahi ehl-i İslâmın düşmanı olup ale’l-husûs Rusya devleti ehl-i İslâmın adüvv-i cânı ve Devlet-i aliyyenin baş düşmanı olmakdan nâşî ötedenberü millet-i İslâmiye ve Devlet-i aliyye-i Muhammediye hakkında olan sû’-i kasd ve niyet-i kâsidesini fi‘le çıkarmak dâ‘iye-i bâtılasıyla elli altmış seneden beri fırsat buldukca ednâ bahâne ile seferler açarak mukaddemleri makhûr Yeniçeri eşkıyâsının uygunsuzlukları dahi kendisinin kuvve-i istidrâciyesine revâc verdiğinden bi-kazâillâhî te‘âlâ refte refte bunca memâlik-i İslâmiyeyi zabt ve istîlâ edip bir tarafdan dahi gurûr ve istikbârı avunmakda olduğuna binâen nihâyet saltanat-ı seniyye hakkında kurduğu dâ‘iye-i bâtılasını kolaylıkla husûle getirmek fikr-i fâsidiyle bir vakitden beri el altıdan hem-mezhebi olan Rum milletini tahrîk ve ifsâd ve onlar dahi gizlice birbirleriyle milletce ittifâk ve ittihâd ederek def‘aten taraf taraf ayaklanıp millet-i İslâmiyeye ellerinden gele bildiği hiyâneti icrâ ve Rusyalı dahi bir tarafdan Memâlik-i mahrûseye hücûm ile hafazallâhu te‘âlâ umûm ehl-i îmânı pâyimal etmek ve Devlet-i aliyyeyi kolaylıkla külliyen ortadan kaldırmak zu‘muyla beynlerinde kavl ü karâr etmişler iken hamden sümme hamden cenâb-ı Hakk’ın savn ü tevfīki ve fahr-i âlem efendimizin imdâd-ı rûhâniyeti bizimle berâber olduğundan gâvurların işbu fitne ve fesâdları vukū‘undan evvelce anlaşılarak gāfil durulmayıp derhâl Âsitâne-i sa‘âdet’de alına gelen tedâbîrin icrâsıyla saltanat-ı seniyye hakkında kolaylıkla yaparız zu‘m ettikleri fesâdın önü kesilmiş ve Mora ve Eğriboz ve Selanik ve Karlıili ve Menlik ve Atina vesâir [57a] karada olan yerlerin eşkıyâsından dahi haylicesi kılıçdan geçirilerek ekserisini haklarından gelinmiş ise de asıl fesâdın gereği olan Mora ve adalar eşkıyâsı ibtidâ fesâdetde bunca ehl-i İslâmı şehîd ve nice sıbyân ve nisvânı esîr ederek açıkdan açığı ehl-i İslâm ile muhârebeye tasaddî ve kendilerine Yunan hükûmeti ıtlâkıyla lisâna alınmaz türehhât ve şenâ‘ate cüret ve ısrâr ederek bunların üzerlerine dahi kaç senelerdir karadan ve deryâdan külliyetli asker ve donanma gönderilmiş ise de kara askerlerimiz ulûfe beliyyesiyle uğraşıp cân u dilden maslahata yapışmamak ve donanmamız dahi Tersâne’nin eski nizâmsızlığından dolayı hakkıyla işe yarayamamış ve bu cihetle maslahat uzamış olduğundan Rusyalıdan fazla sâir Frenkler dahi tama‘a düşerek iç yüzünden eşkıyâya kavlen ve fi‘len her dürlü imdâd ve i‘ânet ile fesâdın uzamasına kendileri sebeb-i müstakil olduklarından başka bilâhare Rusyalının hîle ve sanî‘asıyla İngiliz ve Fransızlar dahi kendisiyle sözü bir ederek ve güyâ kaç senelerdir fesâdın ardı alınamaması ticâretlerine zarâr olduğunu bahâne eyleyerek dürlü dürlü sözler ve envâ‘-ı hîleler ile Rum milletini külliyen ra‘iyyetden çıkarıp hükûmet-i müstakille sûretine koymak üzere fîmâ ba‘d Rumların umûruna taraf-ı Devlet-i aliyyeden karışılmamak ve ehl-i İslâm ile Rumlar külliyen birbirlerinden ayrılmak ve Eflak ve Bogdan misilli içlerinden baş nasb olunmak ve Devlet-i aliyyeye fakat senevî bir vergi vermek misilli havsala-i tahammüle sığmaz bir takım bâtıl şürûtlar ile bunlara serbestlik verilmesini taraf-ı Devlet-i aliyyeye mukaddem ve muahhar teklîf etmekde ve işbu serbestlik maddesi ise Allahu te‘âlâya sığındık Anadolu ve Rumeli’de ne kadar Rum re‘âyâsıyla karışık vilâyetler var ise cümlesini gâvurlar kendi ellerine alıp giderek re‘âyâyı ehl-i İslâm yerine ve ehl-i İslâmı re‘âyâ yerine koyup belki câmi‘ ve mescidlerimizi kilise etmek ve çan çaldırmak ve’l-hâsıl ehl-i İslâmı az vakitde kolayca bütün bütün aradan kaldırmak demek olduğu gün gibi meydânda olduğundan işbu teklîflerinin aklen ve şer‘an ve mülken ve milleten bir vechile kabûlü câiz olmadığına mebnî taraf-ı Devlet-i aliyyeden tekrar be-tekrar tahrîren ve takrîren devletce ve uhûd ve şürûtca lâzım gelen cevâbları verilip ya‘ni Frenklerin merâmı ne demek olduğu ibtidâsından anlaşılarak bu teklîflerinin en sonra cevâbı beher hâl kılıç ile verilmeğe muhtâc olacağı bilinmiş ise de mücerred ümmet-i Muhammed’in rahatı bozulmamak ve bir tarafdan dahi lâzım gelen sefer tedâriki hâzırlamak zımnında vakit kazanılmak üzere teklîfi mezkûrda Devlet-i aliyyeye ve umûm millet-i İslâmiyeye göre derkâr olan hücnet ve mazarratlara dâir her dürlü kandıracak ve kanâ‘at gelecek cevâblar ve resmen mükâlemeler ile mümkün olduğu derece savuşdurulması çâresine sa‘y olunmuş ve hattâ geçen sene Rusyalının Akkirman mu‘âhedesinde Memleketeyn ve tazmînât ve ale’l-husûs Sırp milleti hakkında vâki‘ olan teklîfât-ı bâtılası kabûl olunur şeyler değil iken teng vakte tesâdüfünden nâşî bi’z-zarûre ümmet-i Muhammed’in selâmeti’çün hîn-i fırsatda nebz-i ahd olunmak üzere hâh ve nâ-hâh kabûl olunarak şimdiye kadar ekseri maddeleri icrâ olunup tazmînât ve Sırp maddelerinin dahi bu esnâda müzâkerelerine şürû‘ olunmuş ve eğerçi bunların ikisi dahi hüsn ü netîce kabûl edebilir şeyler olmayıp ma‘a mâfîh ehven-i şer‘a olunarak göze alınmış ise de Rusyalı bununla dahi kanâ‘at etmeyerek el-hâletü hâzihî Devlet-i aliyyenin muvaffak olduğu nizâmât-ı askeriyesi dahi gözüne değen olduğundan bu tavr-ı ateşle ileride inşâallâhu te‘âlâ kendilerinin millet-i İslâmiye hakkında kurdukları fesâd kendi başlarına geleceğini bilerek bu cihetle ehl-i İslâma hiç meydân vermemek dâ‘iyesine sapmaları hasebiyle bu def‘a Rusyalı ve İngiltereli ve Fransalı serbestlik-i mezkûru cebren ele getirmek üzere beynlerinde ittifâk ve mu‘âhede bağlayıp bir seneden beri üçü birden elçileri vesâtetleriyle zikrolunan serbestlik maddesini bayağıca resmen ve alenen taleb ve teklîf eylediklerinde taraf-ı Devlet-i aliyyeden dahi bu teklîfin kabûlü şer‘an ve aklen ve mülken bir vechile mümkün olamayacağı ve bu uğurda mecmû‘-ı millet-i İslâmiye ayaklanıp ile’l-ebed bunu kabûl etmenin imkânı olmadığını zemînlerinde ve dürlü dürlü edille ve cevâblar serdiyle bu dâ‘iyelerinden vazgeçirilmelerine çok çalışılmış ve çok sözler söylenmiş ise de söylenen sözler hiç kulaklarına girmeyip belki kuvvetlerine mağrûren gittikce kemâl-i huşûnet ve inâd ile teklîf-i mezkûru cebrîce kabûl ettirmeğe ısrâr ve nihâyet bu sene Akdeniz’e kendileri dahi donanma çıkarıp tedîb-i eşkıyâya memûr donanma-yı hümâyûn ve sefâyin-i Mısriyye’nin adalar üzerine varmalarına açıkdan mümâna‘ata ibtidâr eylediklerine mebnî Donanma-yı hümâyûn ve Mısır sefîneleri dahi zarûrî Anavarin limanına girip tevakkuf ile Devlet-i aliyye tarafından emr ü fermân gözlerler iken zikrolunan Rusya ve İngiliz ve Fransız donanmaları dostluk yüzünden bağteten liman-ı mezkûra girip üçü birden cenge düşerek Donanma-yı hümâyûn hakkında ne derece ihânet ve isâete bâdî oldukları el-hâletü hâzihî cümlenin ma‘lûmu olmağla düvel-i selâse-i mezkûre bir vechile alenen nakz-ı ahd ve i‘lân-ı harb etmiş olduklarından Devlet-i aliyye dahi mukābele-i bi’l-misl ile evvel be-evvel bu tarafda olan elçi ve teba‘a ve tüccâr sefîneleri haklarında başka dürlü mu‘âmele etmekliğe istihkākı derkâr ise de bu tarafda olan düvel-i mezkûre elçileri sanki bu cenge sebeb Donanma-i hümâyûn me’mûrları [57b] olduğunu beyân ederek tebriye-i zimmet vâdiyesine sülûk eylediklerinden taraf-ı Devlet-i aliyyeden dahi hasbe’l-vakt ve’l-hâl yine medâr-ı usûlüne ri‘âyet ile güyâ tamamına sayılmışcasına sükūt olunmuş ve heman şu Rum maddesinden el çekmeleri iltizâm kılınmış ise de kâfirler insâf etmediklerinden başka yine sıkı sıkıya Rumların serbestliğine dâir teklîf-i bâtılalarının kabûlünü taleb ve iddi‘âdan kat‘â dönmeyip belki ta‘cîl ve ısrârı artırmış olduklarından artık Frenklerin millet-i İslâmiye hakkında olan niyyet ve ihânetleri fî‘len ve sarîhen bütün bütün meydâna çıkmış ve hattâ hâl böyle iken hiç olmaz ise mevsim-i sayfa kadar yine biraz vakit kazanılmak mütâla‘asıyla kaç haftalardır olunan muhâbere ve mükâlemelerde her dürlü mudara usûlü elden bırağılmayarak Rumlar her ne vakit istîmân ederler ise cerâyim-i sâbıkāları külliyen afv ve kâffe-i emvâl ve emlâk ve arâzileri kendilere ihsân ve her dürlü refâh ve rahat ve âsâyişleri istihsâl ve müddet-i isyânlarında zimmetlerinden terâküm eden cizye ve vergileri cümleten kendilerine bahş ve tekâlif-i sâbıkādan sarf-ı nazar olunacağı ve bunlardan başka düvel-i selâsenin kendilerinin hâtırları’çün bir sene dahi mu‘âfiyet ve ihsân buyurlacağını ve’l-hâsıl hadd-i ra‘iyyet nihâyet bulununcaya kadar haklarında her dürlü müsâ‘ade dirîg olunmayıp fakat hadd-i ra‘iyyeti tecâvüz ettirecek elimizden gelmeyeceği kendilere kirâren ve mirâren bildirilmiş ve Devlet-i aliyyenin işbu ifâdât dostâne ve i‘tizârât-ı hakīkiyesini bir kerre kendileri dahi devletleri tarafına yazıp bildirmeleri ve cevâb gelinceye kadar istedikleri mütâreke dahi icrâ olunacağı ma‘raz-ı mümâşâtda söylenip ilhâh ve teşvîk olunmuş ise de gurûr ve ru‘ûnetleri artmakdan gayrı nesneyi müfîd olmayarak nihâyetü’l-nihâye arz-ı Yunan dedikleri Mora cezîresi ve Atina havâlîsi ve Yunan adalarından olan Rumlara istedikleri imtiyâzât verilmedikce kabûl etmeyeceklerini beyân ve ısrâr ve onun üzerine bilâhare elçilerin üçü birden kalkıp gideceklerini iş‘âr etmiş olmalarıyla işte hâl ve maslahat bu merkeze gelip şimdi bizler ma‘âzallâhu sümme ma‘âzallâhu te‘âlâ bunların işbu hareket ve ittifâklarına bakıp da muhârebeden kaçınarak teklîf-i mezbûra ya‘ni Rum’un serbestliği maddesine az çok uyuşmak lâzım gelse Hudâ göstermesin bir daha önü kesilemeyerek Rumeli ve Anadolu’da kâin mecmû‘-ı millet-i Rum’a sirâyetle pek az vakitde cümlesi serbest hükmüne girerek tavr-ı ra‘iyyetden çıkarak bir iki sene zarfında millet-i semhâ-yı İslâmiyeye galebe bir gün dahi ansızın boğazımızdan yapışıp e‘âzenallâhu te‘âlâ dîn-i devletimiz tamamen bergeşteliği netîce vereceği zâhir ve âşikâr ve hâlbuki hamden lillâhi te‘âlâ yalnız Rumeli ve Anadolu’da bulunan memâlik-i İslâmiye hadd ü hesâba gelmez ehl-i İslâm ile dolu iken iyâzen bi’llâhi te‘âlâ muhârebe korkusuyla dinimizi tahkīr ettirmek ve memleketlerimizi ve evlâd ü ıyâl ve mâl ü menâlimizi göz görerek küffâr-ı hâksâra kendi elimizle teslîm etmek kitâb ve şerî‘atimizde bir vechile câiz olmadığı ve ma‘a hazâ aslından bütün dünyâyı küffâr tutmuş iken lillâhi’l-ahmed [lillâhi’l-hamd] ve’l-minne dîn-i mübînin meydâna çıkmasıyla Allahu te‘âlâ hazretleri ehl-i îmâna yardım ederek ulu peygamberimiz sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve sellem efendimizin zamân-ı sa‘âdetlerinden şu vakte gelince gelip geçen dîn karındaşlarımız kemâl-i diyânet ve salâbetlerinden ötürü hiçbir gazâda gâvurların çokluğuna bakmayarak ve cümlesi dîn yolunda gönül birliğiyle çalışarak nice yüz bin kerre yüz bin gâvuru kılıçdan geçirip bu kadar memleketler ve iklîmleri kılıçları ile fethetmiş oldukları misilli ehl-i İslâm her ne vakit öylece gönüllerin birleşdirip Hak yoluna gazâ ve cihâda kıyâm ve ikdâm eylesek yardımcımız olan Allahu te‘âlâ hazretlerinin avn ü inâyeti ve sâhib-i şerî‘at-i sallallâhu te‘âlâ aleyhi vesellem efendimizin imdâd-ı rûhâniyeti bizlerle berâber ve gāib erleri önümüzde delîl ve rehber olarak nusret-i azîme ve fütûhât-ı celîleye mazhar olacağımızda kat‘â şübhe ve gümânımız olmadığı vâzıh ve bedîdâr olduğuna binâen düvel-i mezkûrenin bu bâbda olan teklîfât-ı bâtılalarına evvelki gibi red ile cevâb verilmekde sebât ve metânet olunarak eğer onlar dahi cevâb ve i‘tizârımızı kabûl edip de işbu Rum maddesine müdâhaleden vazgeçerler ise ne güzel ve illâ yine teklîf-i mezbûru Devlet-i aliyyeye kabûl ettirmeğe inâd ve “el-küfrü milletün vâhide” mefhûmunca cümle küffâr bu bâbda ittifâk ve ittihâd ederler ise böyle bizler dahi hemen bâb-ı tevekküle yapışıp ve dâmen-i pâk-ı rûhâniyet-i hazret-i seyyidü’l-enbiyâ ya sıdkla sarılıp dinimizin kudret ve ihsânıyla dîn ü devletimizin uğurunda gazâ ve sefer umûmen ayaklanmak üzere bi’l-cümle vüzerâ-i izâm ve ulemâ-i a‘lâm ve ricâl ve belki kâffe-i ehl-i islâm bu bâbda bir vücûd gibi olarak karâr verilmiş olmalarıyla imdi bu sefer mukaddemki seferler gibi yalnız devletce mülk ve hudûd gavgası olmayıp bâlâda beyân olunduğu vechile gâvurların merâm ve maksûdları Hudâ saklaya millet-i İslâmilemi [İslâmiyeyi] yeryüzünden kaldırmak ve ümmet-i Muhammedi ayaklar altına almak dâ‘iye-i bâtılasından ibâret olmakdan nâşî bu muhârebe mücerred dîn ve millet gavgası olarak bay u gedâ ve küçük ve büyük ve kâffe-i müminîn ve muvahhidîn ferden ferdâ üzerlerimize gazâ ve cihâd farz-ı ayn olmuş olduğunu bilip ona göre zinhâr ve zinhâr aylık ve ulûfe dâ‘iyesine düşmeyerek ve belki kendi mâl ve cânımıza bakmayarak hemen Müslimanlığın şânından olduğu vechile gönüllerimizi birleşdirip ve sıdkımızı bütün edip umûmen dinimiz yolunda haşr oluncaya kadar var kudretimizi sarf ederek ve elimizden geleni geri koymayarak cân ü gönülden çalışmak lâzım geleceği ve bu sûretden gayrı ehl-i İslâma dünyâda ve âhiretde necât ve selâmet tarafı olmadığı zâhir ve âşikâr ve böyle olunca umarız ki Allahu te‘âlâ hazretleri düşman-ı dîn ve devletimiz olan küffâr-ı hâksârı her yerde makhûr ve perîşan eyleyip ehl-i İslâmı her hâl ve her mahalde zafer ve nusret-i sübhâniyyesine mazhariyetiyle mesrûr ve şâdmân eyleyeceği mesûl-i bârgâh-ı hazret-i perverdigâh olmağla işte vâki‘ hâl ve hakīkat-i ahvâl bu vechile cümlenin ma‘lûmu oldukda sînesinde zerre kadar dîn ü îmânı olanlar insâfa gelip dîn ü devletimiz bekāsı ve dünyâ ve âhiretimizin selâmeti için bu husûsda cân ü gönülden ittihâd ve ittifâk ve lede’l-iktizâ her bir hizmet-i [58a] cihâdiye ve maslahat-ı dîniyede ez-derûn sarf-ı yârâ-yı makderet etmek üzere tekîd-i uhûd-ı mîsâk eyleyecekleri meczûm ve muhakkakdır ve minellâhi’t-tevfīk.