İstanbul Mahkemesi 154 Numaralı Sicil (H. 1237-1246 / M. 1822- 1831) cilt: 88, sayfa: 348 Hüküm no: 172 Orijinal metin no: [63a-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Geyve’ye tâbi Ortaköy astar dokucuyu reayasının havlu ve peştemal dokuma işine dâhil olma talepleri
Alacacı ve peştemâlci esnâfına dâir ilmühaberdir.
Haremeyn-i muhteremeyn’e tâbi‘ evkāfdan Hudâvendigâr-ı esbak cennet-mekân-ı firdevs-âşiyân Sultan Ahmed Hân-ı sâlis tâbe serâhu hazretlerinin enderûn-ı Saray-ı cedîd-i âmirede vâki‘ kütübhâne-i celîlesi evkāfından İstanbul’da Fazlıpaşa sarayı arsasında kâin iken Ahmediye nâm mahalle naklolunan Alacacı kârhânesinde işleyen Alacacı ve Peştemâlcı esnâfının san‘atlarına şürût ve nizâmlarının mugāyiri taraf-ı âhardan vâki‘ olan müdâhale ve ta‘arruzunun men‘ ve def‘i’çün emr-i şerîf ısdârı husûsun dâir esnâf-ı merkūmenin Dîvân-ı Hümâyûn’a takdîm eyledikleri arzuhâlleri hâmişine şürût ve nizâmlarını hâvî verilen emr-i şerîf kaydı ba‘de’l-ihrâc şer‘le rü’yet olunmak bâbında İstanbul kādısı ve Haremeyn-i şerîfeyn müfettişi fazîletlü efendilere havâle olundukda Anadolu’da Hudâvendigâr sancağında Geyve kazâsına tâbi‘ Ortaköy re‘âyâsından Bogos v. Karabet ve Vartan oğlu Aci Ohan ve Marko oğlu Kirkor ve Elmiye v. Karabet ve Boyacı oğlu Melkon v. Adam ve Kokas v. Agop ve Yoseb v. Marat nâm zimmîler taraf-ı şer‘-i şerîfden me’zûnen mürsel Mevlânâ es-Seyyid Salih Afîf Efendi bi’l-ma‘iyye rü’yete memûr Haremeyn-i şerîfeyn müfettişi olup İstanbul pâyesiyle tekrîm buyrulan fazîletlü Mehmed İzzet Efendi ile pazar günü Beşiktaş sâhilsarayı’nda dîvân odasında bi’l-ma‘iyye akd eyledikleri meclis-i şer‘-i münîrde Hudâvendigâr-ı esbak cennet-mekân-ı firdevs-âşiyân Sultan Ahmed Hân-ı sâlis tâbe serâhu hazretlerinin enderûn-ı Saray-ı cedîd-i âmirede vâki‘ kütübhâne-i celîle evkāfından İstanbul’da sâlifü’z-zikr Fazlıpaşa sarayı arsasında kâin Alacacı kârhânesinde mevzû‘ vakf-ı müşârun-ileyh mustagallâtından olup bi’l-icâreteyn tasarruflarında olan yüz elli aded mu‘teber destgâhda işleyen Alacacı ve Peştemâlci esnâfının Kethüdâsı es-Seyyid Ömer Ağa ve Yiğitbaşı Mustafa Ağa ve ustalarından Kirkor ve Agop ve Bedros ve Bogos ve Manuk ve Karabet ve Artin vesâir mazbûtü’l-esâmî ve mahsûrü’l-eşhâs yüz elli nefer zimmîler muvâcehelerinde vakf-ı müşârun-ileyh mütevellîsi Hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyûn’dan es-Seyyid İbrahim Edhem Efendi hâzır olduğu hâlde biz ve âbâ vü ecdâd zimmîyyü’l-asl karye-i mezbûrede astar nesc ve i‘mâl ede gelmiş isek de eczâ ve âlâtının münâsebeti olmak hasebiyle havlu ve peştemâl dokumağa dahi heveskâr olarak üstâdûn görmedin kendi kendimize öğrenip bir vakitden beri envâ‘-ı havlu ve peştemâl nesc ve i‘mâl ve Âsitâne-i aliyyemeye gönderip fürûht ettire gelmişiken zimmî-yi mersûmûnun yedlerinde olan müte‘addid evâmir-i aliyye mantûkunca emti‘a-i mezkûreyi âharın i‘mâliyle san‘at-ı mezkûreye müdâhalesi memnû‘ olduğuna binâen bin yüz elli altı senesi Receb-i şerîf evâsıtında sudûr edip bi’d-defa‘ât tecdîd olunarak otuz üç senesi Cümâde’l-âhire’sinin beşinci günü ve ba‘dehû otuz dokuz senesi Zilhicce’sinin on dördüncü günü târihleriyle müverreha tekîdi hâvî sudûr eden evâmir-i celîletü’ş-şân ve mektûb-ı nâzır-ı vakf ve livâ-i mezkûr mutasarrıfı vezîr-i mükerrem sa‘âdetlü Hüseyin Paşa hazretlerinin buyruldusu mübâşiri yediyle kazâ-i mezbûr mahkemesine lede’l-vürûd ve kazâ-i mezbûr hâkimi bizi huzûr-ı şer‘a celb ve mazmûn-ı emr-i âlîyi tefhîm ettikde biz dahi sem‘an ve tâ‘aten merâsimini edâ ve destgâhlarımızı hedm ve kam‘ ve derdest olan emti‘amızı esnâf-ı merkūmenin vekîli olan Aci Agop zimmîye bi’t-terâzî fiyatıyla bey‘ ve teslîm ve ba‘de’l-yevm hilâf-ı emr-i âlî karye-i mezbûrede esnâf-ı mezbûrenin san‘atları olan peştemâl ve havlu ve silecek vesâir emti‘ayı nesc ve i‘mâl etmemekle her birimiz ta‘ahhüd etmemizi Gevye nâibi Mehmed Ârif Efendi ve Bursa’da Haremeyn-i şerîfeyn müfettişi vekîli es-Seyyid Ahmed Necib Efendi ve Akhisar-ı Geyve nâibi es-Seyyid Mehmed Emin Efendi üç kıt‘a i‘lâmlarında inhâ etmeleriyle i‘lâm-ı mezkûr mazmûnları iki yüz kırk iki senesi Şa‘bân’ının yirmi ikinci günü târihiyle sâdır olan fermân-ı âlî mûcebince kaydı bâlâsına şerh verilip ol vechile tekîden ve te’bîd buyrulmuş idi. Lâkin bizim san‘at-ı mezkûre nev‘ kalfalığımız olmağla biz dahi esnâf-ı merkūmeye idhâl olunup karye-i mezbûrede i‘mâlimize ruhsat verilmek matlûbumuzdur deyü istid‘âları hilâf-ı emr-i âlî ve mugāyir-i nizâm-ı kadîm olup ancak istikşâf-ı hâl için esnâf-ı merkūme isticvâb olundukda cevâblarında bir kimesne peştemâl ve havluculuk san‘atına girmek murâd ettikde evvelâ üstâda varıp şâkird olarak hizmet ve tahsîl-i ma‘rifet ile kalfa olup bir müddet dahi kalfalık ile kesb-i mahâret ve tekmîl-i san‘at ve kethüdâ ve yiğitbaşı ve ihtiyâr ve ustalar ma‘rifetleriyle üstâdından izin ve destûr alıp usta oldukdan sonra başka çıkıp san‘at-ı mezkûreyi dilediği vech üzere müstakillen i‘mâl etmek muktezâ-yı kānûn ve nizâm-ı kadîm olmağla bunlar berrânî ve hâm-dest makūlesinden olduklarından ruhsat verilse dahi i‘mâl eyledikleri emti‘a her ne kadar zâhirde a‘lâ görünür ise de amelleri ustadan görme olmayıp indî olduğundan beher hâl ehl-i san‘atın gayrı anlamayacak vechile kalb ve redî olup bilmeyerek iştirâ eden ibâdullâhın mağbûn ve mutazarrır olmalarını mûcib ve alâ-eyyi-hâlin taşradan gelen emti‘aya nakliye ve sâir mesârif zammolunarak bahâsının ziyâde <> olacağı derkâr olup hiçbir fâide müntic olmayacağından mâ‘adâ şîrâze-i nizâm-ı kadîmimizin ihtilâl ve izmihlâliyle cümlemizin perîşaniyetini ve vakf-ı şerîfin hâsılât-ı külliyesine kesr ve tedennî tareyânını müstevcib olmağla hıfzan li’l-nizâm ve sıyâneten li’l-vakf mazmûn-ı emr-i âlî icrâ buyrulmuş ve hattâ işbu yedimizde olan diğer arzuhâl hâmişinde <> mastûr i‘lâm-ı şer‘îde bast olunduğu üzere peştemâl ve havlu ve silecek ve makreme ve ham ve alaca ve envâ‘ından şatranc ve beyaz üstüne uzun ve alaca boğça ve çar alaca kuşağı nesc ve i‘mâlli bâ-fermân-ı âlî bizim san‘âtımızdan iken dülbendci esnâfı iki yüz kırk senesi Safer’inde Felemenk ipliğinin incesiyle Selanik taklîdi havlu i‘mâline tasaddî eylediklerinde biz dahi Bâb-ı âlî’ye arzuhâl takdîmiyle istid‘â ve lede’l-havâle İstanbul kādısı ve Haremeyn-i muhteremeyn müfettişi esbak fazîletlü efendilerin huzûr-ı hazret-i vekâlet-penâhîde bi’l-ma‘iyye akd eyledikleri meclis-i şer‘-i şerîfde lede’l-murâfa‘a mutlakā peştemâl ve havlu i‘mâli Fazlıpaşa sarayı’nda kâin Alacacı ve Peştemâlci esnâfına bâ-fermân-ı âlî tahsîs olunup hilâfına dahi emr-i âlî sâdır olmadığından fîmâ ba‘d ber-mûceb-i emr-i âlîşân herkes kendi metâ‘ını nesc ve i‘mâl edip birbirinin san‘at-ı mahsûsalarına müdâhale etmemek bâbında lisânen sâdır olan fermân-ı âlîşânı [63b] kādı ve müfettiş-i mûmâ-ileyhimâ bi’l-ma‘iyye tarafeyne tefhîm ve keyfiyeti huzûr-ı âlîye i‘lâm eylediklerinden bâlâsına mûcebince amel olunmak bâbında musahhah fermân-ı âlîşân sâdır olmuş ise ez-her cihet şâibe-i inhisârdan vâreste olmak ve mersûmûn dahi sâye-i merhamet-vâye-i şâhânede kat‘-ı erzâk olmamak için Âsitâne-i Aliyye’de mersûmûndan ustalığa şâyân olanlara destgâh verip usta ve kalfalığa lâyık olanlarını kalfa ve şâkirdlik erbâbı olanlarını şâkird olarak esnâfımıza alıp ta‘ayyüşleri husûsuna esnâfça gayret etmekle müte‘ahhid olduğumuzda bu sûretde gerek vakf-ı şerîf ve gerek tarafeyn hakkında vücûhla nef‘i ve fâideyi müstelzim bir hüsn-i sûret olmağla zimmîyyûn-ı mersûmûn dahi bu vechile râzılar olup külliyyen kat‘-ı nizâ‘ eyledik deyü takrîrlerini zimmîyyûn-ı mersûmûn tasdîk etmeleriyle keyfiyet ale’t-tafsîl Harameyn-i Şerîfeyn Muhâsebesi’ne kaydolunup işbu i‘lâm-ı şer‘î bi-ibâretihî derc olunarak i‘lâm-ı hâl siyâkında yedlerine bir kıt‘a emr-i âlîşân ve İstanbul ve Teftîş-i Harameyn mahkemelerine ve vakf-ı müşârun-ileyh mütevellîsi tarafına ilmuhaberleri i‘tâsını istirhâm ve istid‘â eylediklerini ba‘de’l-inhâ kādı-i mûmâ-ileyh Abdulkādir Beyefendi ile müfettiş-i mûmâ-ileyh Mehmed İzzet Efendi i‘lâm etmeleriyle i‘lâmı ve sâdır olan fermân-ı âlî mûcibince amel ve hareket olunup hilâfı vaz‘ u hareket ettirilmemek vechile i‘lâm-ı hâl siyâkında esnâf-ı merkūme yedlerine i‘tâ olmak üzere arzlarıyla şerefrîz-i sudûr olan işbu emr-i celîlü’ş-şânın mûcibi icrâ olmak bâbında mahâll-i mezkûreye ilmuhaberleri i‘tâsıyla İstanbul kādısına ve Harameyn-i Şerîfeyn müfettişine hitâben hükm-i hümâyûn verilmek ricâsına iftihâru’l-havâs ve’l-mukarrebîn mu‘temedü’l-mülûk ve’s-selâtîn muhtâru’l-izzi ve’t-temkîn bi’l-fî‘l Dârü’s-sa‘âdeti’ş-şerîfe ağası olup hâlâ Harameyn-i Şerîfeyn evkāfı nâzırı olan Abdullah Ağa -dâme uluvvuhû- Dîvân-ı Hümâyûn’a arz etmeğin mûcibince emri ısdâr olmak bâbında fermân-ı âlî sâdır olmağın mûcibince emri ve Teftîş-i Harameyn Mahkemesi’ne ve vakf-ı müşârun-ileyh mütevellîsi tarafına ilmuhaberleri verilmekle ber-minvâl-i muharrer İstanbul Mahkemesi’ne dahi işbu ilmuhaber verildi.
Fî 13 min Ca sene 1243
|