.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


İstanbul Mahkemesi 191 Numaralı Sicil (H. 1000-1027 / M. 1591-1617)
cilt: 44, sayfa: 241
Hüküm no: 241
Orijinal metin no: [51b-2, Arapça]
Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Hüma bt. Seydi Ahmed’in ev vakfiyesi

Elhamdülillâhi’l-vâkıfü alâ-küllî hâl el-münezzeh ani’l-endâzi ve’l-emsâl, ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ-seyyidinâ Muhammedin ve alâ-âlihî ve sahbihî hayru sahabe ve âl, ammâ ba‘d. Mahmiye-i Kostantıniyye hısnı ebvâbından Topkapısı kurbünde vâki‘ merhûme Fatıma Sultan mahallesinde sâkine olan sâhibetü’l-hayrât ve’l-hasenât Hüma bt. Seydi Ahmed dünyânın fâni, âhiretin bâkī ve dâr-ı karâr olduğunu idrâk ettiğinde, meclis-i şer‘a hâzıra olup işbu vakıf ikrârının kendisinden sudûruna kadar mâliki olduğu ve taht-ı tasarrufunda bulundurduğu, mahalle-i mezbûrede kâin, tahtânî iki hâneyi, sofayı, cüneyneyi ve kenîfi müştemil, hudûdu bir tarafından Sarrâc Nasuh mülkü, bir tarafından Hekim Mehmed mülkü, bir tarafından Musa b. Abdullah mülkü, bir tarafından da tarîk-ı âm ile mahdûd bulunan cemî‘ menzilini cümle tevâbi‘i ve levâhıkı ve kâffe-i menâfi‘i ve merâfıkıyla niyet-i sâfiye ve taviyyet-i vâfiye ile habs ve vakfetti. Menzil-i mezbûrda süknâyı evvelâ mâdâm ki hayatda ola nefs-i nefîsesine, sonra Hasan b. Mustafa nâm üvey oğluna, sonra onun evlâdına, evlâd-ı evlâdına, ile’l-inkırâz evlâd-ı evlâd-ı evlâdına, sonra her cum‘a gecesi sûre-i Mülk’ü bir def‘a tilâvet edip sevâbını vâkıfe-i mezkûrenin rûhuna hediye etmesi üzere mahalle-i mezbûrede vâki‘ Fatıma Sultan câmi‘ine imâm olacak kimseye, sonra da Medîne-i münevvere fukarâsına şart etti. Ba‘de’t-tahliye menzil-i mezbûru tescîl maksadıyla mütevellî nasbettiği fahrü’l-akrân Hüsrev Bey b. Abdullah’a teslîm etti. O dahi tesellüm edip sâir mütevellîler evkāfda nasıl tasarruf yaptılarsa öyle tasarruf eyledi. Vâki‘ ikrâr mütevellî-yi mezkûr tarafından vicâhen ve şifâhen tasdîk edildi. Hâkim-i şer‘î, vakıf mevzû‘undaki ulemâ arasındaki ihtilâfı bilerek ve vakfın sıhhatine cevâz veren ulemâ re’yine uyarak, ri‘âyeti mûcib husûslara da ri‘âyet ederek vakfın umûmen ve husûsen sıhhatine hükmetti. Vâkıfe-i mezbûre vakf-ı mezkûrundan rucû‘ edip menzil-i merkūmu istirdâd eyledi. Mütevellî-i mezbûr da redden imtinâ‘ edip hâkim huzûrunda mürâfa‘a olunduklarında hâkim vakfın lüzûmuna da hükmetti. Menzil-i mezbûr böylece sahîh, lâzım, tağyîr ve tebdîli aslâ câiz olmayacak şekilde müseccel bir vakıf oldu. Fe-men beddelehû ba‘de mâ-semi‘ahû fe-innemâ ismühû alellezîne yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm ve ecrü’l-vâkıfe ale’l-hayyi’l-kerîm.

Cerâ zâlike ve hurrire fî-evâhiri şehri Muharremi’l-harâm li-sene sitte ve elf.

Şühûdü’hâl: (…) b. Receb el-müderris, Mehmed Çelebi b. el-mütevellî, Hüsrev Bey b. Abdullah, Mustafa b. Abdullah el-kâtib, Mehmed b. Kasım el-kayyum, Mustafa b. Abdullah el-müezzin ve gayruhum