.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Bab Mahkemesi 54 Numaralı Sicil (H. 1102 / M. 1691)
cilt: 20, sayfa: 112
Hüküm no: 91
Orijinal metin no: [14b-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Abdullah Çelebi b. İbrahim Çelebi’nin menzil davasının reddi

Mahmiye-i İstanbul’da Kefeli mahallesinde sâkine iken bundan akdem vefât eden İbrahim Çelebi b. Abdi b. Mahmud’un hâlâ kebîr olan oğlu ve vârisi Abdullah Çelebi meclis-i şer‘-i şerîf-i enverde, zikri âtî menzile vâzı‘atü’l-yed olduğu sâbit olan işbu bâ‘isetü’l-kitâb Ayşe bt. Hüseyin nâm hâtun mahzarında üzerine da‘vâ ve takrîr-i kelâm edip, mahalle-i mezbûrede vâki‘ bir tarafı Emine Hâtun Vakfı ve iki tarafı Şakire bt. Abdullah b. Şaban Çelebi veresesi mülkleri ve bir tarafı tarîk-i âm ile mahdûd, dâhiliyesi fevkānî üç oda ve bir sofa ve altından bir mahzen ve su kuyusu ve zât-ı eşcâr-ı müsmire ve gayri müsmire bahçe ve hâriciyesi bir bâb fevkānî oda ve altında ahır ve kenîfi müştemil menzil babam müteveffâ-yı mezbûrun mülkü olup, ba‘de vefâtihî zevcesi Râbia bt. Bayram ve vâlidesi Hatice bt. İbrahim nâm hâtunlar ile bana irsen isâbet etmiş iken, hâlâ mezbûre Ayşe menzil-i mezbûra bi gayri hakkın kabz ve mâlikâne zabt ve tasarruf eder, suâl olunup menzil-i mezbûrda olan hisse-i irsiyemden kasr-ı yedine tenbîh olunması matlûbumdur dedikde, gıbbe’s-suâl mezbûre Ayşe cevâbında, fi’l-hakīka menzil-i mezbûr müdde‘î-i mezbûrun babası müteveffâ-yı mezbûrun mülkü olup bin yetmiş dört senesinde vefât eyledikde mezbûr Abdullah sagīr bulunup, vâlidesi mezbûre Râbia tesviye-i umûruna kıbel-i şer‘den mensûbe vasîsi olup ve müteveffâ-yı mezbûrun düyûn-ı müsbetesi olup, menzil-i mezbûrdan gayri mâlı olmayıp, sagīr-i mezbûrun tarafından nafakası dahi müte‘ayyin olmağla, mezbûretân Râbia ve Hatice bi’l-irsi’ş-şer‘î menzil-i mezbûru târih-i mezbûrda asâleten ve vesâyeten el-Hâc Mustafa Beşe nâm kimesneye ba‘de’l-müzâyede ve’l-kat‘ ani’r-rağbe otuz bir bin akçeye bey‘ ve teslîm ve kabz-ı semen edip, hattâ bâlâda şerh ve beyân olunan minvâl üzre olduğunu, ol târihde Bâb nâibi olan Mehmed Efendi huzûrunda cemm-i gafîr ihbâr edip, cânib-i şer‘den hüccet-i şer‘iyye tahrîr olundukdan sonra mezbûr el-Hâc Mustafa fevt olup, menzil-i mezbûr hasran vârisleri olan kebîr oğlu işbu hâzır bi’l-meclis Hüseyin Çelebi ve kebîre kızı Hatice’ye isâbet edip, onlar dahi menzil-i mezbûru Kemâhî Mehmed Efendi’ye semen-i ma‘lûma bey‘ ve kabz-ı semen edip, ba‘dehû mezbûr Kemâhî Mehmed Efendi bilâ-vâris fevt olup, menzil-i mezbûr cânib-i beytülmâle âid olmağla, emîn-i beytülmâlden menzil-i mezbûru semen-i ma‘lûma iştirâ etmekle mülk-i müşterâmdır deyu def‘le mukābele ve mazmûnı min külli’l-vücûh takrîr-i meşrûhuna mutâbık nâib-i mezbûrun imzâ ve hatmini hâviye hüccet-i şer‘iyye ibrâz etmeğin, gıbbe’l-istintâk ve’l-inkâr mezbûre Ayşe’den def‘-i meşrûhuna beyyine taleb olundukda, yine mahalle-i mezbûrede sâkin İvaz Efendi b. Şaban ve Süleyman b. Ömer li ecli’ş-şehâde meclis-i şer‘a hâzırân olup isre’l-istişhâd, fi’l-hakīka menzil-i mezbûrun mâliki olup işbu müdde‘î-i mezbûrun babası merkūm İbrahim Çelebi b. Abdullah b. Mahmud fevt oldukda düyûn-ı müsbetesi olup ve menzil-i mezbûrdan gayri mâlı olmamağla, ol târihde sagīr bulunan işbu müdde‘î-i mezbûrun vâlidesi mezbûre Râbia ile müteveffâ-yı mezbûrun vâlidesi merkūme Hatice menzil-i mezbûru zarûret-i deyni ve nafaka-i sâbite olundukdan sonra asâleten ve vesâyeten bi’l-izni’ş-şer‘î mezbûr el-Hâc Mustafa’ya semen-i ma‘lûma bey‘ ve kabz-ı semen edip, bâlâda tafsîl olunan minvâl üzre tedâvül-i eyâdî ile merkūme Ayşe iştirâ ve ol vechile mülk-i müşterâsı olmuşdur. Biz bu husûsa bu vech üzre şâhidleriz, şehâdet dahi ederiz deyu her biri edâ-i şehâdet-i şer‘iyye eylediklerinde, gıbbe’t-tasdîk ve’t-tezkiye şehâdetleri makbûle olmağın, mûcebiyle mezbûr Abdullah Çelebi bî-vech mu‘ârazadan men‘ olunup, işbu vesîka bi’t-taleb ketb olundu. Fî evâsıtı Cemâziyelevvel li sene isneteyn ve mi’e ve elf.


Şuhûdü’l-hâl: Mehmed Ağa b. ( ), el-Hâc Mehmed b. el-Hâc Muharrem, Kadızâde Abdurrahman, Seydî Ali Bey, Kayyum Nurullah.