|
Rumeli Sadareti Mahkemesi 21 Numaralı Sicil (H. 1002-1003/M. 1594-1595) cilt: 12, sayfa: 148 Hüküm no: 133 Orijinal metin no: [33a-4, Arapça] Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Gazanfer b. Abdülcelil’in beş bin akçesini vakfettiği
Hamdele ve salvele… İşbu mazmûnunda vakıf ikrârından bahseden sahîh ve şer‘î bir kitâb, sarîh ve mer‘î bir saktır. Dârü’s-saltanati’l-aliyye ve mahmiye-i Kostantıniyye mahallâtından Âşıkpaşa mahallesinde sâkin olan Gazanfer b. Abdülcelîl meclis-i şerî‘at-i garrâ ve mahfil-i hanîfiyye-i beyzâda hâzır olup râyicü’l-vakt beş bin akçesini silk-i mülk-i sahîhinden ifrâz ve mahz-ı menâlinden temyîz edip niyet-i sâfiye ve azîme-i kâfiye ile habs ve vakfettiğini ikrâr ve i‘tirâf etti. Vâkıf-ı mezbûr meblağ-ı mezkûrun alâ vechi’l-helâli’ş-şer‘î senede noksansız ziyâdesiz ona on bir rıbh üzre rehn-i kavî veya kefîl-i melî ile istiğlâl ve istirbâh edilmesini şart etti. Allah’ın rıbh ve galleden rızık verdiğinden mütevellîye hakk-ı tevliye olarak yevmî on akçe verilmesini şart etti. Mütevellî olarak müddet-i hayâtınca Mustafa b. Mehmed’i, sonra hâkimin uygun göreceği kişiyi şart etti. Mahalle-i merkūmede vâki‘ Muğni hamamı kurbundaki Kilise mescidinde imâm olacak kimesneye, her gün mescid-i mezbûrda akşam namazından sonra bir def‘a sûre-i Mülkü, üç def‘a sûre-i İhlâsı tilâvet edip sevâbını vâkıf-ı mezbûrun rûhuna hediye etmesi kaydıyla bir akçe ta‘yîn etti. Rıbh ve galleden artanın mütevellî yediyle zabt edilmesini ve rakabe-i vakfa eklenmesini şart etti. Vakfiye şurûtuna ri‘âyet mümkün olmazsa vakıf gelirinin fukarâ ve mesâkîn-i müslimîn ve müslimâta sarf edilmesini şart etti. Sonra cemî‘-i meblağ-ı mezbûru mütevellî-i mezkûra teslîm etti. Mütevellî de tesellüm ve kabz edip sâir mütevellîler evkāfta tasarruf ettikleri gibi tasarruf eyledi. Teslîm, tesellüm ve tasarrufu hâkim huzûrunda ikrâr etti. Hâl bu minvâl üzre iken vâkıf-ı mezbûr cemî‘-i meblağ-ı mesfûru taleb ve mezkûr mütevellînin ecr-i misilden ziyâde vazîfe-i mu‘ayyene diye aldığı mâlı istirdâd ve vakfiyetinden rücû‘a şürû‘ edip eimme-i selâsemiz -rıdvânullâhi aleyhim ecma‘în- katlarında denânîr ve derâhimin vakfı sahîh değildir ve ona mebnî olan şürûtun dahi adem-i sıhhati mukarrer olmakla mütevellînin ecr-i misilden ziyâde aldığı vazîfe helâl olmamağın ziyâdesi bana teslîm olunmak taleb ederim dedikte, mütevellî vazîfesini sıyâneten sadr-ı kitâbta tevkī‘-i refi‘ vâki‘ olan hâkim-i nâfizü’l-ahkâmdan cevâza ve lüzûma zâhib olan imâmlar re’yleri üzre hüküm taleb edince hâkim-i muşârun ileyh vakf-ı nukūdun sıhhatine İmam Züfer’den İmam Ensârî rivâyeti üzre hükmedip lâkin vâkıf bu mertebe ile kanâ‘at etmeyince meblağ-ı mezbûru almağa kāil olup İmam Züfer katında sıhhat-i vakf lüzûmu îcâb ettirmez; zikr olan sıhhate hüküm lüzûmu îcâb eylemez diye meblağ-ı mezbûru taleb edince mezkûr mütevellî sıhhate hükm olunmak ile mecme‘un aleyh olunca imâmeyn-i mezbûreyn re’ylerinde dahi sahîh olmuş oldu. Onların re’ylerinde sıhhat lüzûmdan müfârakat olunmaz diye lüzûmuna dahi hüküm taleb edince hâkim-i mûmâileyh meblağ-ı mezkûrun vakfının lüzûmuna dahi hükmedip tescîl etti. Vakf-ı mezbûr bu sûretle kimesne için tağyîri, tebdîli, ibtâli ve ta‘tîli câ’iz olmayacak şekilde sahîh ve lâzım hâle geldi. “Fe-men beddelehû ba‘de mâ sem‘ihî fe-innemâ ismuhû ale’l-lezîne yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm.” Cerâ zâlike ve hurrire fi’l-yevmi’s-sânî ve’l-ışrîn min Ramazan el-mübârek sene 1002.
Şuhûdü’l-hâl: Hasan b. Abdurrahman el-İmâm, Mustafa b. Ali el-müezzin, Mehmed b. İbrahim, Mehmed b. Şahkulu el-kayyım, Mehmed b. Ali, Mustafa b. Ali
|