.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Rumeli Sadareti Mahkemesi 21 Numaralı Sicil (H. 1002-1003/M. 1594-1595)
cilt: 12, sayfa: 168
Hüküm no: 167
Orijinal metin no: [39a-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Dergâh-ı âlî kapıcılarından Mustafa Bey b. Abdülmennân’ın vakfiyesi

Ammâ ba‘d, işbu kitâb-ı müşgîn-nikābın tahrîrine bâ‘is oldur ki, Dergâh-ı âlî kapıcıları zümresinden Mustafa Bey b. Abdülmennân meclis-i şer‘-i şerîf ve mahfil-i dîn-i münîfe hâzır olup hâl-i sıhhatinde ve kemâl-ı aklında hâkim-i muvakki‘-ı a‘lâ-yı kitâb-ı mahzar-ı müstetâbında ikrâr-ı sahîh-i şer‘î ve i‘tirâf-ı sarîh-i mer‘î kılıp dedi ki, mahrûsa-i İstanbul mahallâtından Dizdarzâde mahallesinde bir cânib mefharü’l-emâsil ve’l-ekârim câmi‘u’l-mehâmid ve’l-mekârim Derviş Ağa hazretleri evi ve bir cânibi Hâce Hâtun evi ve bir cânibi imâm evi ile mahdûd olan mülk menzilini bi cemî‘i’l-hudûd ve kâffeti’l-hukūk ve yine mahalle-i mesfûrede Kumkapısı kurbunda Çadırcı mahallesinde bir cânibi kal‘a duvarı ve bir cânibi Valecioğlu ve bir cânibi Papazoğlu dimekle ma‘rûf zimmîler evleriyle ve bir cânibi tarîk-i âmla mahdûd diğer mülk menzilini ve yine mahalle-i merkūmede üç cânibi tarîk-i âm ve bir cânibi ( ) nâm zimmî ile mahdûd olan diğer mülk menzilini bi cemî‘i’l-hudûd ve kâffeti’l-hukūk habs ve tesbîl etdi ve teb‘an li’l-akār ahsen-i emvâl ve etyab-i menâlinden altmış bin nakd-i fıddî râyic fi’l-vakt akçe ifrâz edip fî sebîlillâhi’l-halîl vakf ve habs ve tesbîl eyleyip şart etdi ki, mâdâme ki kayd-ı hayâtdadır eğer vakf-ı akār ve eğer nukūd tebdîl ve tağyîr elinde olup hâsıl olan mahsûlâtı keyfe mâ yeşâ’ mutasarrıf ola, ba‘dehû evlâdı ve evlâd-ı evlâdı mutasarrıf olalar, ba‘dehû şurût-ı âtiyeye sarf oluna ve Dizdarzâde mahallesinde olan menzilin süknâsı karındaşı Davud Bey’e, ba‘dehû evlâdına ve evlâd-ı evlâdına, ba‘dehû ammizâdesi Ahmed’e, ba‘dehû icâreye verile ve Kumkapısı’nda olan evler icâreye verile ve meblağ meşrûhu’l-hâl mütevellî ve nâzır ma‘rifetiyle her sâl onun on bir akçe hesâbı üzre istirbâh ve istiğlâl olunup rehn-i kavî ve kefîl-i melî alına şerîr-i bed-fi‘âl ile mu‘âmele olunmaya, her sene tecdîd-i mu‘âmele olunup hâkim siciline kayd oluna, icâre ve murâbahadan hâsıl olan mahsûl şurût-ı âtiyeye sarf oluna, şart eyledi ki, zikr olunan mahsûlden vâkıf-ı mûmâ-ileyhin zevcesine yevmî üç akçe vazîfe verile ve ammizâdesi mezbûr Ahmed Bey’e yevmî üç akçe vazîfe verile ve şart eyledi ki Dizdarzâde mescidinde bir sâlih ehl-i ilim kimesne isneyn ve hâmis günlerinde talebe-i ilme ders deyip Kur’ân-ı azîm ve Furkān-ı kerîm’den her gün ikişer cüz’-i şerîf tilâvet edip birisin Allahü te‘âlâ rızâsıçün ve birisinin sevâbın sultân-ı enbiyâ Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretleri rûh-ı şerîflerine hibe ede, tilâvet-i cüz’-i şerîf ve ders mukābelesinde mahsûl-ı vakfdan yevmî yedi akçe vazîfe verile ve şart etdi ki, vakf-ı mezbûrun nezâreti her kim ki Saray-ı cedîd’de kethüdâ olursa nâzır olup yevmî iki akçe vazîfeye mutasarrıf olan ve saray-ı mezbûr bevvâblarından kethüdâ-i mezbûra hizmet eden kapıcı evkāf-ı mezbûreye mütevellî olup yevmî iki buçuk akçe vazîfeye mutasarrıf ola ve şart etdi ki, akrabâsından ve utekāsından kitâbete kādir kimesne kâtib olup yevmî bir buçuk akçeye mutasarrıf ola ve şart etdi ki, cibâyet hizmetine kâdir akrabâsından ve utekāsından bir kimesne câbî olup yevmî bir akçe vazîfeye mutasarrıf ola ve eğer olmazsa re’y-i hâkim ile tevcîh oluna ve şart etdi ki, zevâ’id-i vakıfdan zikr olunan evlerin ta‘mîr ve termîmine sarf oluna ve şart etdi ki, vâkıf-ı müşârun-ileyhin utekāsından zükûr ve inâsa yevmî ikişer akçe mahsûl-ı vakıfdan verile [39b] ve şart etdi ki zevâ’id-i vakıfdan her Ramazân-ı şerîfin ibtidâsından intihâsına değin ta‘âm tabh olunup mescid-i mezbûr hucurâtında sâkin olan talebe-i ilme infâk ideler ve bunlardan mâ‘adâ iki kazgan dahi vakf edip fukarâ-yı Müslimîn için eğer tabh-ı ta‘âmdır eğer gasl-i meyyitdir lâzım oldukda verile, ba‘dehû yine vakf olan evde vaz‘ oluna ve her sâl yetmiş akçe mahsûl-ı vakıfdan kazganların kalayına sarf oluna ve ba‘de tertîbi hâzihi’ş-şurût vâkıf-ı merkūm meclis-i şer‘-i şerîfde işbu muvakki‘-ı sadr-ı kitâb-ı müstetâb olan hâkim-i âlim huzûr-ı şerîflerinde ikrâr ve i‘tirâf edip bu kitâb içre mastûr olan akār ve nukūd şerâ’it-i muharrere ve zevâbıt-ı mukarrere üzerine sarfı tesbîl etdikden sonra mütevellî nasb etdiği fahrü’l-akrân Hamza Bey’e teslîm ettim deyip mütevellîler sâir evkāfda tasarruf etdikleri gibi tasarruf etti deyû ikrâr etdikde mütevellî-i mezbûr dahi tesellüm ve tasarrufa ikrâr ve i‘tirâf edip vâkıfı tasdîk ve tahkīk etdiklerinde vâkıf-ı merkūm cânib-i vifâkdan semt-i şikāka teveccüh edip eyitdi ki, mürûr-ı eyyâmla vakfa fütûr târî olur lâ-cereme İmâm-ı a‘zam hümâm-ı efham sultân-ı ulemâ-i âlem hemmehallâhu te‘âlâ alâ kâffeti’l-ümem imâmünâ Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebi üzre akārın vakfı lâzım olmamağın vakfiyetinden rücû‘ etdim ve nukūd kısmının hod aslâ vakfiyeti câ’iz olmayıp sıhhate fâ’iz değildir, mütevellî-i müşârun-ileyh zikr olunan akār ve nukūdu ve rıbhından cihet-i tevliyeti için ahz eylediğini bana teslîm eylesin dediğinde, mütevellî-i mezbûr dahi cevâb verip dedi ki, imâmeyn-i hümâmeyn-i bedreyn-i kumkāmeyn katlarında vakf olunup mütevellîye teslîm olundukdan sonra vakfa lüzûm vardır ve tezâ‘îf-i kitâbda zikri mevcûd olan kısm-ı nukūdun dahi hümâm-ı mu‘teber İmâm Züfer katında mimmâ lâ-yüred ve lâ-yünker olucak sahîhdir dediğinde, hâkim-i habîr cânib-i mütevellîden rüchân-ı kavî ve burhân-ı celî müşâhede edicek, zikr olunan akārın ve nukūdun alâ re’yi men yerâhu min uli’l-intibâh kavânîn-i mastûra ve esâlîb-i mesfûre üzerine sıhhatine ve lüzûmuna ve sıhhat-i vakfiyetine ve şerâyitinin şer‘iyyetine ve mütevellî-i mezbûr rıbhdan ahz eylediği vazîfeyi zamândan berâet-i zimmetine hükm-i muhkem-i şer‘î ve kazâ-i mübrem-i mer‘î etdiklerinde, vakf-ı merkūm resm-i ma‘lûm üzre vakf sahîh ve lâzım oldu, fe-men beddelehû ba‘de mâ-semi‘ahû fe-innemâ ismuhû ale’l-lezîne yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm. Tahrîren fî evâhiri Şevvâl sene 1002.


Şuhûdü’l-hâl: Mahmud Ağa b. Abdülmennân, Hüseyin Bey b. Abdullah el-bevvâb, Hacı Mustafa b. Abdullah el-habbâzü’s-sultânî, Mehmed b. Abdullah el-habbâzü’s-sultânî, Hacı Mustafa b. Abdullah kürkçü, Hamza Bey el-bevvâbü’s-sultânî, Hacı Bâli takyeci, Mehmed b. İbrahim, Ahmed b. Kemal.