.:: İstanbul Kadı Sicilleri ::.


Rumeli Sadareti Mahkemesi 21 Numaralı Sicil (H. 1002-1003/M. 1594-1595)
cilt: 12, sayfa: 204
Hüküm no: 216
Orijinal metin no: [50a-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.


Sultan Mehmed Hân Câmi‘-i Şerif ve İmareti Evkâfı mütevellisi Mehmed Efendi b. Abdurrahman’ın vakfiyesi

Hamd-i fâ’ik ve senâ’-i lâyık cümle mevcûdâtı hâlik ve kâffe-i mahlûkâtı râzık olan kādir-i ber-kemâl ve melik-i zü’l-celâl ve sultân-ı lâ-yezâl celle mülkühû ve sultânühû ve âmme birruhû ve ihsânuhû hazretine lâyıkdır ki, netîce-i insânı ebda‘-ı uslûbda imlâ ve ahsen-i takvîmde inşâ edip mesâlik-i me‘âşı ta‘lîm ve menâhic-i me‘âdı tefhîm eyledi ve dürûd-ı hüceste-vürûd ol hâce-i çâr-sû-yı vücûd gencîne-i metâ‘-ı şer‘-i mübîn ve hazîne-i cevâhir-i rabbü’l-âlemîn vâsıl-ı kâbe kavseyn maksûd-ı ibdâ‘-ı kevneyn resûl-ı cem‘-i sakaleyn akreb-i mukarrebîn-i dergâh-ı ilâh sâhib-i sırr-ı lî ma‘allâh tûtî-i nevâyı ve mâ yentiku ani’l-hevâ mu‘ciz-nümâ-yı in hüve illâ vahyün yûhâ müstenid-i mesned-ıstıfâ Ebülkasım Muhammed Mustafa -salavâtullâhi te‘âlâ aleyhi ve selâmuhû- mâdâme’ş-şer‘ü’ş-şerîfü nizâmü’l-âlem ve intizâmehû cenâbının rûh-ı münevver ve kabr-i mu‘attarlarına sezâdır ki, tafsîl-i sıfât-ı kemâlinin ikmâli muhâl ve tavsîf-i envâr-ı cemâlinin icmâlinden akl-ı küll-i ehl-i kemâl bî-mecâldir ve cümle-i âl-i ferhunde-hâl-i huceste-me’âllerine ve zümre-i ashâb-ı izzet-nisâb-ı iffet-intisâblarına ki usûl-ı hakīkat-nümâ-yı riyâzet ve râyet ve nücûm-ı şerî‘at-nümâ-yı semâ-i hidâyetdirler -rıdvânullâhi te‘âlâ aleyhim ecma‘în- ve ba‘d erbâb-ı elbâb ve ashâb-ı hidâyet-iktisâb hâtır-ı hatîrlerine mahfî ve mektûm ve pûşîde ve nâ-ma‘lûm değildir ki, bâ‘is-i ibdâ‘-ı efrâd-ı halâik ve dâ‘î-i ihtirâ‘-ı zerrât ü dekāyık ibâdât-ı hazret-i hâlikü’l-ibâd ve ma‘rifet-i esrâr-ı mebde’-i me‘âd birle husûl-ı hayât-ı ebediyye ve vusûl-ı sa‘âdet-i sermediyedir ne ân ki, bu mazhar-ı fenâ-masîr ve menzil-i anâ-mesîrde her şeyi bi hasebi’l-istihkāk yâhûd bi tarîki’l-ittifâk leme‘ât-ı envâr-ı vücûddan her lem ‘a-yı bî-karâr ve nefahât-âsâr-ı feyz-i vücûddan bir nefha-i nâ-pâyidâr müşâhede edip sonra mehâvî-i ademde rehin ve fenâ ve feyâfî-i fenâda nâ-bûd-ı nâ-peydâ ola, pes bu dâr-ı gaddâr-ı bî-karârda olan her mâl ve mülk ve metâ‘ın bekā ve istimrârı ma‘dûm ve bu dâ’ire-i gaddâre-i felek-devvâre-i gayr-ı müstekarru’l-etvâr içinde olan her izz u câhın adem-i istimrârı ma‘lûmdur ve efrâd-ı âferîdeden her ferdin emvâli hemvâre-i tebeddül ve tegayyürde ve ehad-ı halkdan her ehadın evzâ‘ı hemîşe teceddüd ve tahavvüldedir, selâmetine sakāmet hemtâ ve mülâyemetine melâmet hempâ, ferahı terahına muttasıl, ni‘metinden nakmeti gayr-ı munfasıldır, vücûduna adem lâzım, sıhhatine sakam mülâzım, sürûru gurûr-âmîz gurûru şurûr-engîzdir, çün bu minvâl üzre âhır-ı ahvâl ehvâl olmak muhakkak ve me’âl-i mâl u menâl fenâ ve zevâl bulmak musaddakdır, lâ cerem âkil oldur ki, bir sâ‘atde gāfil olmayıp hâl-i âfiyetde me’âl-i âkıbeti tefekkür edip bu esâs-ı cihân bî-sebât ve isâs-ı cihât pür-fevât olduğuna vâkıf ve âhır-ı hayât memât olduğuna ârif olup fi’l-cümle kudret ve bir mikdâr miknet var iken sarf-ı kudret ve bezl-i cehd ve tâkat kılıp, mezra‘a-i âhiret olan dünyâda tohum-ı hayrâtı zirâ‘at ve birr u hasenâtı hırâset ide tâ ki, takarrub-ı Hakk’a hakīk ve eltâf-ı halâika hâlik olup yevm-i haşrda hey’et-i behiyye üzerine mahsûr ve na‘îm-i mukīmde mübtehic ve mesrûr ola bi fazlillâhi subhânehû ve te‘âlâ. Bu vakfiye-i sahîha-i şer‘iyyenin tâlibi ve hayrât-ı hasenâtın sâhibi zübde-i zümre-i ashâb-ı hayrât ve güzîde-i fırka-i erbâb-ı hasenât fahru erbâbi’l-iclâl ve zahrü ashâbi’l-ikbâl el-ma‘rûf bi merâzîyi’ş-şiyem ve mehâsini’l-kerem el-mevsûf bi’l-ahlâki’l-haseneti inde cumhûri’l-ümem bi’l-fi‘il Sultân-ı efham ve hâkān-ı a‘zam sâhibü’l-fütûhât ve’l-megāzî merhûm ve mağfûrun-leh Sultan Mehmed Hân-ı Gāzi hazretlerinin makarr-ı saltanat-ı hâkānî ve makām-ı hilâfet-i sultânî olan Dârü’s-saltanati’s-seniyye Kostantıniyyetü’l-mahmiyede vâki‘ câmi‘-i şerîf ve imâret-i âmireleri evkāfına bi’l-fi‘il mütevellî olan Mehmed Efendi b. Abdurrahman -efâzallâhu zü’l-minen ihsânehû bi’n-nemati’l-ahsen ve edâme sevâbehû ve cenâbehû ilâ âhiri’z-zamân ve gaferehümâ mâ-zahare minhümâ ve mâ-batane vaktâ ki mecârî-yi ahvâlinde ve mebâdi-yi umûr ve mâlından hazret-i rabb-i izzet azzet kelimetuhû ve cellet kudretühû ve hikmetuhû cenâbından kendiye vâsıl olan mevâhib-i celiyye ve atâyâ-yı aliyye hadd u adden bîrûn ve gayr-ı ma‘dûd idiğin tefekkür edip ve bu ni‘amâ’-i kesîre ve âlâ-yı cezîlenin şükrü müyesser ve mukadder değil idiğin tedebbür kılıp hâlâ zimâm-ı kudret ve ihtiyâr elde iken esb-i himmete suvâr olup me‘âd-ı ulvî ve bihişt-i âlî semtine teveccüh edip hayrât ve hasenât ve tâ‘ât ve ibâdâtı hasbe’l-makdûr iddihâr eyleye ki [50b] anda tedâriki için esbâb ve mühimmât mümkün olmayıp bir ferdden bir ferde meded ve fâ’ide ve bir kimesneden bir kimesneye menfa‘at ve âide olmayıp ‘küllü emrin bi mâ kesebet rehînetün’ mûcebince her kişinin keyfiyet-i hâli a‘mâline menût ve ef‘âline merbûtdur, şübhe yokdur ki, sadaka ve infâk ale’l-ıtlâk enfa‘-ı vesâ’il ve ekmel-i nevâfildir, kemâlu (…?) kā’il "meselüllezîne yünfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke-meseli habbetin enbetet seb‘a senâbile fî küllî sünbületin mi’etü habbetin" ve kāle aleyhi’s-selâm "leyse leke min dünyâke illâ mâ ekelte fe-efneyte ev lebiste fe-ebleyte ev tasaddakte fe-ebkayte" ve kāle kā’ilün "yâ gāfilen an dükkâni’l-felek yenhâkellâhu ammâ ağfelek mâ-leke li’l-gayri izâ suntehû ve küllü mâ enfaktehû fe-hüve leke ve envâ‘-ı sadakātin ekmelî ve esnâf-ı hasenâtın emselî fevâ’idi ber-devâm avâ’idi bî-hitâm na‘îm-i cinân gibi feyzi kesilmez ve rahmet-i rahmân gibi bezl ile eksilmez ve kāle’n-nebiyyü -aleyhi’s-selâm- "izâ mâte ibnü âdeme inkata‘a amelühû illâ an selâsin sadakātin câriyetin ve veledin sâlihîn yed‘û lehû ve ilmin nâfi‘in" hadîs-i şerîfinin fehvâ-yı sa‘âdet-intimâları muktezâsınca a‘mâlinin mededi munkatı‘ ve mededi müntehî ve mürtefi‘ olmayıp sadakāt-ı câriye-i dâimü’l-istimrârı sa‘âdât-ı uhreviyyelerini mufzî ve siyâdât-ı ukbâlarını muktezî olup sebeb-i zikr-i müstetâb ve bâ‘is-i du‘â-i müstecâb olacak nesne savbına inâyet-i bârî yarı kılmağın zimâm-ı himmeti cânib-i hayrâta ma‘tûf ve inân-ı azîmetlerini semt-i hasenâta masrûf kılıp, hasbeten lillâhi’l-hamîdi’l-mecîd ve haseneten li-rûhi resûlihi’l-kerîmi’s-sa‘îd cemî‘ tasarrufâtı nâfiz ve cümle teberru‘âtı câ’iz olduğu hâlde sıdk-ı niyet ve hulûs-ı taviyyet ile mâl-ı helâlinden bel asl-ı emvâlinden emvâl-i âti’l-beyânı fî sebîlillâh bezl eyleyip, inne âsârenâ tedüllü aleynâ fenzurû ba‘demâ ile’l-âsâri lenâ mûcebince, ba‘zı âsâr-ı celîlü’l-mikdâr ihdâs edip, mahmiye-i mesfûrede Tahtakale dimekle ma‘rûf mevzi‘de el-Hâc Timurtaş mahallesinde sâlifü’z-zikr Sultan Mehmed Hân-ı Gāzi Vakfı’ndan olup mahalle-i mesfûre mescidi ile ve hamam külhanı ile ve tarafeyni vakf-ı mezbûr ile ve tarîk-i âmla mahdûd olup bennâ zirâ‘ıyla tûlen on altı ve arzen iki zirâ‘ arz-ı hâliyeyi her re’s-i senede vakf-ı mezbûra altmış akçe mukāta‘a vermek şartıyla mütevellîsinden iki bin akçe icâre-i mu‘accele ile icâreye alan Ahmed Bey’in arz-ı meşrûhada binâ ve ihdâs eylediği beş bâb dükkânları on yedi bin akçeye iştirâ-yı sahîh-i şer‘î ile mülk-i müşterâsı olan mevsûf dükkânları ve yine mahalle-i mezbûrede tarafeyni Ayasofya-i Kebîr Vakfı ile ve Hasan b. Abdullah nâm yeniçeri mülküyle ve tarafeyn-i âhareyni tarîk-i âmla ve umdetü’l-fudelâi’l-fihâm es-Seyyid Abdülkādir b. el-merhûm el-mebrûr es-seyyid eş-şehîr bi Saçlı Emirzâde mülkleri ile mahdûd fevkānî ve tahtânî menzilini ki fevkānîsi dört evi ve üç kenîfi ve fevkinde bir odayı ve tahtânîsi bir zîr-i zemîni ve bir ahırı ve su kuyusunu müştemildir, cemî‘-i tevâbi‘ ve levâhıkı ve âmme-i menâfi‘ ve merâfıkı ile hasbeten lillâhi te‘âlâ ve haseneten li-rûhi resûlihi’l-mu‘allâ vakf ve te’bîd ve habs ve tahlîd eyledi tekabbelallâhu te‘âlâ hayrâtihî ve dâ‘afe bi’l-ucûri hasenâtihî ve vâkıf-ı mezbûr şöyle şart eyledi ki, mâdâme ki kendiler bu dâr-ı fenâda bekā müyesser ola dükkânîn-i meşrûha ile menzil-i mezbûrdan hâsıl olan avâ’id ve fevâ’idi keyfe mâ yeşâ’ vakfiyet üzre mutasarrıf olalar ve kendiler bu dâr-ı fenâdan dâr-ı bekāya rıhlet etdiklerinden sonra dükkânîn-i meşrûha ecr-i misli ile icâreye verilip hâsıl olan icâresinden vakt-i fecirde kāmetden mukaddem vâkıf rûhiçin cehr ile üç ihlâs-ı şerîf tilâvet etmek için mahalle-i mezkûre imâmına yevmî bir akçe i‘tâ oluna ve vakt-i işâda kāmetden mukaddem cehrle üç İhlâs-ı şerîf dahi tilâvet itmeğe mü’ezzinine yevmî bir akçe i‘tâ oluna ve mahalle-i mezbûre fukarâsının avârız-ı dîvâniyelerine mu‘âvenet için fukarâ-yı mûmâ-ileyhe yevmî üç akçe i‘tâ oluna ve merkūm beş akçeden fazla icâreden hâsıl olursa mütevellî-i âti’z-zikr cem‘ ve tahsîl edip vakt-i zarûretde hâkimü’ş-şer‘ ma‘rifetiyle meremmâtına sarf eyleye ve şart eyledim ki, menzil-i ma‘hûdun nısfı olan emcâdına ve evlâd-ı evlâdına batnen ba‘de batnin vakf olup ve nısf-ı âharı zevcesi Hatice bt. Abdullah nâm hâtunun ancak nefsine vakf olup zevc-i âhardan olan evlâd-ı evlâdı vakf-ı mezbûra min ba‘d dahl ve ta‘arruzları olmaya ve cânibeynden biri munkarız olup bi hasebi’ş-şer‘ vakfa alâkası olur kimesne kalmazsa ol cânibin hissesi dahi sıhhatde olan cânibin hissesine zam olunup ile’l-inkırâz vakf-ı meşrûhu bi’l-külliye mutasarrıf ola ve cânibeynden bi’l-külliye munkarız oldukdan sonra vâkıf-ı müşârun-ileyh lâ-zâle müşârun-ileyh şart eyledim ki, menzil-i mezbûr yevmî on iki akçe icâreye verilip hâsıl olan icâresinden mahalle-i mesfûre imâmı vakf-ı meşrûha mütevellî olup yevmî bir akçe i‘tâ oluna ve imâm-ı mezbûr vâkıf-ı mebrûr rûhiçin huzûrunda bir cüz’-i şerîf tilâvet edip yevmî iki akçe i‘tâ oluna ve mü’ezzinine dahi kezâlik vâkıf rûhiçin huzûrunda bir cüz’-i şerîf tilâvet etmek mukābelesinde yevmî iki akçe i‘tâ oluna ve mescid-i mezbûr [51a] kapısı önünde cemâ‘at-ı Müslimîn başmakların ihrâc etdikleri mevzi‘de yakmak için şem‘-i revgana yevmî bir akçe i‘tâ olunup ve şem‘-i mezkûru evkāt-ı selâsede mevzi‘-i mezkûrda yakan kayyıma dahi bir akçe i‘tâ oluna ve fukarâ-i mesfûre avârızlarına i‘ânet için yevmî iki akçe dahi i‘tâ oluna ve mahalle-i mezbûrede vâki‘ merhûm Ağaçcı İskender binâ ve vakf eylediği mu‘allimhânenin hasırına ve eyyâm-ı şitâda ta‘allüm-i Furkān-ı kerîm ve Burhân-ı azîm eden etfâl-i Müslimîn ısınmak için on çeki oduna ve müte‘attışını ıskā’ için su bardaklarına yevmî bir akçe i‘tâ olunup ve yevmî iki akçe dahi vakf-ı meşrûhun meremmet için ahz u cem‘ olunup hîn-i lüzûmda meremmetine sarf oluna ve şerh u beyân olunan yevmî on iki akçeden fazla vakfın icâresinden akçe hâsıl olursa, ol hâsıl olan fazla dahi meremmete ta‘yîn olunan iki akçeye zam olunup, ba‘dehû mütevellî-i vakf ahâlî-i mesfûre ma‘rifetleriyle cem‘ ve tahsîl olunan meblağ-ı meşrûhu rehn-i kavî ve kefîl-i melîsi olan mütedeyyin kimesnelere onu on bir akçe hesâbı üzre istirbâh eyleye ve şart eyledim ki, fevâ’id-i vakf-ı şerîflerin ve kalîl ü kesîr ve nakīr ü kıtmîr dahl ve harcı ahâlî-i mahalle-i mezkûre nezâretleriyle mütevellî-i mezbûr defter edip hâkimü’ş-şer‘a her sene muhâsebesini gördüre ve hâsıl olan icâreden nehc-i şer‘-i kavîm üzre rakabe ve sedd-i sakabe lâzım olursa âmme-i masârıfa ve kâffe-i vezâife takdîm oluna ve vâkıf-ı mebrûr şöyle şart eyledi ki, kendiler kuvvet-i kudsiye ile mebde’den me‘âda intikāl ve berâhîn-i arşiye-i hadsiye ile nâ-sütûde-i nâsûtdan hüviyet-i âlem-i lâhûta cevelân ve irtihâl etdikde, vakf-ı merkūmun vech-i meşrûh üzre muhâsebesini görüp imzâ eden hâkimü’ş-şer‘a her sene başında altmış akçe verile ve dahi şart eyledi ki mufassalan zikr olunan vakfın tevliyeti ve sâir umûru bi zimmetihâ ve cemî‘-i mesâlihi bi cümletihâ kendi re’ylerine menût ve merbût olup keyfe yahtâr ve yürîd min gayri münâza‘in min karîb ev ba‘îd tasarruf eyleyip, usûl-ı evkāfdan ve şerâ’it-i meşrûhatü’l-evsâfdan tebdîl ve tağyîr ve taklîl ve teksîr-i keyfiyet-i umûr-ı ahvâli kâ’inen mâ-kâne mimmâ azze ve hâne? kabza-i kudretlerinde olup savlecân izâretleriyle gûy-misâl her ne hâl üzre dilerler ise döndüreler ve fevâ’id-i vakflarını her nice dilerler ise tasarruf eyleyeler ve ba‘d tertîb-i hâzihi’l-evkāf ve temhîd-i hâtîki’ş-şerâiti’l-mezkûreti’l-evsâf müşârun-ileyh vâkıf-ı âkıbet-endîş hazretleri kasd etdiler ki, tavk-ı ihsânı gerden-i hamâme devrinde mü’ebbed ve kılâde-i in‘âmı seniyye-i arûs-ı cihânda muhalled olup de‘âim-i ebniye-i hayrâtı çâr-dîvâr-ı anâsır gibi hemîşe-üstüvâr ve kavâ’im-i birr u hasenâtı sakf-ı çarh-ı dâ’ir gibi ilâ âhiri’d-dehr ber-karâr ola, lâ cerem zikr olunan evkāf şerâ’it-i meşrûhatü’l-evsâf üzerine ihkâm ve tescîl ve ibrâm ve tekmîle azîmet edip kendiler bi’l-asâle meclis-i şer‘-i şerîf-i mutahhar ve mahfil-i dîn-i münîf-i ezherde işbu tevkī‘i zîver-i sadr-ı kitâb-ı anberîn-nikāb-ı âlî-cenâb efdâl-i meşâhîr-i zamân ekmel-i nahârîr-i devrân şeyhü’l-mille ve kutbü’l-ecille hâmî-i beyzâtü’l-İslâm âyet-i rahmetullâhi te‘âlâ ilâ kâffeti’l-enâm ve alâ tefennüni vâsıfihî li-fazlihî müfti’z-zamân ve fîhi mâ-lem yûsafu lâ-zâleti’l-mesâ’ilü’ş-şer‘iyyetü ma‘kūdeten bi enâmili aklâm ve sudûrü’s-sukûki’l-mer‘iyyeti muvaşşahaten bi hutûtı ahkâm huzûrunda ikrâr-ı sahîh-i şer‘î ve i‘tirâf-ı sarîh-i mer‘î ile ikrâr ve i‘tirâf edip mufassalan bu vesîka-i enîkada şerh u beyân olunan dekâkîn ve menzili şerâ’it-i muharrere ve zavâbıt-ı mukarrere üzerine vakf ve habs ve tesbîl etdiğimden sonra emr-i tescîl için ve tescîl emrinde mühim olur her dakīk ve celîl için mütevellî nasb eylediği fahrü’l-e’imme ( ) ba‘de’t-tahliyeti’ş-şer‘iyye teslîm edip ol dahi tesellüm edip mütevellîler sâir evkāfda tasarruf etdikleri gibi tasarruf eyledi deyû ikrâr etdikde mütevellî-i mesfûr dahi tesellüm ve tasarrufuna ikrâr ve i‘tirâf edip vâkıf-ı mebrûr ile mütevellî-i mezkûr biri birlerini ikrâr ve i‘tirâflarında vicâhen ve şifâhen tasdîk etdiklerinden sonra vâkıf-ı mezbûr cânib-i vifâkdan semt-i şikāka teveccüh edip eyitdi ki mürûr-ı eyyâm ve kürûr-ı şuhûr ve a‘vâm ile vakfa fütûr ve gallâtına kusûr gelmek ihtimâli karîbü’l-vukū‘ olduğu ecilden İmâm-ı a‘zam hümâm-ı efham sirâcü’l-mille fahrü’l-e’imme Ebû Hanîfe-i Kûfî -âmelehullâhü bi lütfihi’l-vefî- hazretlerinin mezheb-i şerîfleri üzre evkāf-ı mezbûrenin vakfiyeti lâzım olmamağın evkāf-ı mezbûrenin vakfiyetinden rücû‘ etdim kemâ-kân silk-i [51b] mülküme zam kılmağa tâlibim deyû istirdâd etdikde, mütevellî-i mezbûr emlâk-i mezkûreden yedini ref‘ edip bana teslîm eylesin deyû da‘vâ edicek, mütevellî-i mezbûr cevâb-ı savâb ve hitâb-ı müstetâba müteveccih olup imâmeyn-i hümâmeyn şemseyn-i münîreyn katlarında ba‘de’t-teslîm ile’l-mütevellî vakf lâzım olur deyicek, müşârun-ileyh hâkim-i hatîr-i hayyiz-i habîr te’emmül-i kesîrden sonra cânib-i mütevellîden rüchân-ı kavî ve burhân-ı celî müşâhede edicek, zikr olunan akārın şerâ’it-i muharrere ve zavâbıt-ı mukarrere üzerine sıhhat-ı vakfiyetine ve lüzûmuna alâ re’yi men yerâhu min uli’l-intibâh hükm-i muhkem-i şer‘î ve kazâ-i mübrem-i mer‘î ile hükm ve kazâ edip, cemî‘-i evkāf-ı merkūme vech-i ma‘lûm ve üslûb-ı mersûm üzerine vakf-ı sahîh lâzım oldu, min ba‘d nakz ve naksa mecâl muhâl ve ihlâl u ibtâl mümteni‘ü’l-ihtimâldir, fe-men beddelehû ba‘de mâ semi‘ahû fe-innemâ ismuhû ale’l-lezîne yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm ve men gayyerehû ba‘de mâ âlime fe-aleyhi la‘netullâhi ve’l-melâ’iketi ve’n-nâsi ecma‘în ve ecru’l-vâkıfi ale’l-meliki’l-hakki’l-mübîn innehû yeczi’l-muhsenât ve’l-muhsinîn.


Şuhûdü’l-hâl: ( )