|
Bab Mahkemesi 151 Numaralı Sicil (H. 1143-1144 / M. 1731) cilt: 66, sayfa: 110 Hüküm no: 75 Orijinal metin no: [19b-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Emin Bey’in Aksaray’da Paşasarayı meydanında tekke denilen evininin vakfiyesidir
Mâ hurrire fîhi mine’l-vakfi ve’t-tescîli müştemilen ale’l-icmâli ve’t-tafsîli vaka‘a küllühû ledeyye ve cerâ cemî‘uhû beyne yedeyye hakemtü bi-sıhhatihi ve lüzûmihî fî-husûsihî ve umûmihî âlimen bi’l-hilâfi’l-vâki‘ beyne’l-eimmeti’l-eslâf harrerehü’l-fakīr ileyhi sübhânehû ve te‘âlâ Sadreddinzâde Abdurrahman b. Abdülhay el-kādî bi-medîneti Kostantıniyyeti’l-mahmiye -ufiye anhümâ ve gufira lehümâ.-
Emîn Bey’in tekye vakfiyesidir.
El-hamdülilâhillezi tekaddese zâtuhû ani’l-eşbâhi ve’l-emsâli ellezi lâ tebdîle fi-mülkihî ve lâ intikālün velâ fî-saltanatihî tagyîrun velâ zevâlün ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ-nebiyyihî Muhammedini’l-mevsûfi bi-sümüvvid-dereceti ve uluvvi’l-hisâl ve alâ-âlihî ve ashâbihi’l-men‘ûtîne bi-me‘ûneti’l-kemâl ammâ ba‘d işbu kitâb-ı şer‘i’l-hitâbın tahrîr ve inşâ ve tastîr-i imlâsına bâ‘is budur ki; vilâyet-i Anadolu’da Aksaray kasabası mutavattınlarından olup İstanbul’da alâ-tarîkı’l-müsâferet mütemekkin Şeyh Şehabeddin Sühreverdi fukarâsından ve ashâb-ı hayrâtdan Sünûdî Derviş el-Hâc İbrahim b. Mehmed nâm kimesne meclis-i şer‘-i şerîf-i Ahmedî ve mahfil-i dîn-i Muhammedî sallallâhu te‘âlâ alâ-şâri‘ihâda vakf-ı âti’l-beyâna li-ecli’t-tescîl ve’l-itmâmi’t-tekmîl mütevellî nasb ve ta‘yîn eylediği Abdullah b. Abdülmennan nâm kimesne mahzarında ikrâr-ı tâm ve takrîr-i kelâm edip yedimde mülk ve hakkım olup kasaba-i mezbûrede Paşasarayı meydânı demekle ma‘rûf meydân kurbünde vâki‘ bir tarafdan saray meydânı ve bir tarafdan mescid-i şerîf ve bir tarafdan bezirhâne ve bir tarafdan tarîk-ı âm ile mahdûd tûlen ve arzen be-hesâb-ı terbî‘î üç yüz seksen beş zirâ‘ arsam üzerine binâ ve ihdâs eylediğim üç bâb oda ve bir kenîfi müştemil tekye ta‘bîr olunur menzilimi hasbeten lillâhi te‘âlâ vakf ve habs-i müebbed ve habs-i sarîh-i muhalled ile vakf ve habs edip şöyle şart eyledim ki; tekye-i mezkûrede fukarâ-i seyyâhîn ve dervîşândan mürûr ve ubûr eden kimesneler müsâferet tarîkiyle nüzûl edeler ve tekye-i mezkûrun meşîhat ve tevliyet ve nezâretine hayatda oldukca kendim mutasarrıf olup intikāl-i dârü’l-bekā eylediğimden sonra Sünûdî tâifesinden azîz-i müşârün-ileyhin tarîkine sâlik ve müstahık olan dervîşândan biri ma‘rifet-i hâkimü’ş-şer‘le şeyh ve nâzır ve mütevellî ola ve mürûr-ı eyyâm ve kürûr-ı şuhûr-ı a‘vâm ile azîz-i müşârün-ileyhin tarîkine sâlik bulunmaz ise mutlaka ehl-i îmâna meşrûta ola deyü ta‘yîn-i şürût ve tebyîn-i kuyûd edip mahdûd-ı mezbûru fâriğan ani’ş-şevâgil mütevellî-yi merkūma mukaddemâ teslîm eylediğimde ol dahi vakfiyet üzere kabz ve tesellüm eylemişidi dedikde gıbbe’t-tasdîkı’ş-şer‘î vâkıf-ı mezbûr Derviş el-Hâc İbrahim inân-ı kelâmını semt-i vifâkdan cânib-i şikāka atf edip eğerçi vakf-ı akār İmâm-ı Azam ve hümâm-ı efhâm hazretleri indinde sahîh lâkin gayr-ı lâzım olup husûsen vâkıf menâfi‘-i vakfı küllen veyâ ba‘zen nefsine şart edicek ekser eimme-i dîn katında vakıf bâtıl olmağla vakf-ı mezbûrdan rücû‘ ve ke’l-evvel mülküme istirdâd ederim, mütevellî-yi mezbûra suâl olunup mahdûd-ı mezkûrdan kasr-ı yedine tenbîh olunmak matlûbumdur deyü takrîr-i müdde‘â ettikde mütevellî-yi mezbûr dahi fi’l-vâki‘ hâl takrîr olunan minvâl üzeredir ancak hazret-i imâm-ı sânî tilmiz-i evvel Ebû Yusuf aleyhi’r-rahmetü rabbihi’r-Rauf katında vâkıf mücerred “vakaftü” demekle şart-ı mezkûra mukārin dahi olursa imâm-ı sâlis tilmiz-i sânî Hazret-i İmâm Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî katında “teslîm ile’l-mütevellî” ettikden sonra vakf-ı sahîh ve onların re’y-i rezîn-i isâbet karînlerinde sıhhat-i vakf müstelzim-i lüzûmdur deyü redd ve teslîmden imtinâ‘ ve nizâ‘ edip bilâhare hâkim-i muvakkı‘-ı sadr-ı kitâb tûbâ-leh ve hüsnü-meâb huzûrunda müterâfi‘ân ve her biri mübtegāsınca fasl ü hasma tâlibân olduklarında hâkim-i mûmâ-ileyh esbagallâhu ni‘amehû aleyh hazretleri dahi cânib-i vakfa nazar ve mennâ‘un li’l-hayr olmakdan hazer edip alâ-kavli men-yerâhu vakf-ı mezbûrun sıhhat ve lüzûmuna hükmedicek vakf-ı mezbûr bi’l-ittifâk sahîh ve lâzım olup nakz ve nakzına mecâl muhâl oldu. “Fe men-beddelehû ba‘de mâ semi‘ahû fe-innemâ ismühû alellezine yübeddilûnehû innallâhe semî‘un alîm” ve ecrü’l-vâkıf ale’l-hayyü’l-cevâd[20a]i’l-kerîm.
Cerâ zâlike ve hurrire fî fi’l-yevmi’l-işrîn min-Şevvali’l-mükerrem li-sene selâse ve erba‘în ve mie ve elf.
Şuhûdü’l-hâl: Fahrü’l-kuzâtdan Mustafa Efendi b. Fevzîzâde Ahmed Efendi, Müminzâde Mehmed Şeyhî Efendi b. İbrahim Efendi, Mehmed Efendi b. Ali Efendi, es-Seyyid Feyzullah Efendi b. Abdülkerim, Mehmed Çelebi b. Abdullah, Mehmed Ağa b. Mehmed, Bostânzâde es-Seyyid el-Hâc Ahmed Efendi, Kādızâde Molla İbrahim b. Mustafa.
|