Anadolu Sadareti Mahkemesi 1 Numaralı Sicil (H. 1247-1250/ M. 1831-1834) cilt: 93, sayfa: 56 Hüküm no: 18 Orijinal metin no: [6a-1] Bu defter İBB Kültür A.Ş. ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortaklığı ile hazırlanmıştır.
Erzincan’daki Halil Çelebi Mescidi Vakfı’na ait tevliyetin tamamının Seyyid Süleyman’a tevcîhi
Ma‘rûz,
Erzincan kazâsı muzâfâtından olan ( ) nâm karyede merhûm Halil Çelebi Mescid-i şerîfi Vakfı’nın vazîfe-i mu‘ayyene ile mütevellîsi olan es-Seyyid Mustafa bundan akdem fevt oldukda tevliyet-i mezkûre sulbî sahîh oğulları Hâfız İbrahim ve Abdurrahman’a intikāl etmiş ise de merkūm Hâfız İbrahim tevliyet-i mezkûreyi bir takrîb kendi üzerine müstakillen tevcîh ve berat ettirtip ba‘dehû merkūm Hâfız İbrahim iki yüz otuz senesi[nde] fevt oldukda merkūm Abdurrahman âkıl ve bâliğ olduğu hâlde tevliyet-i mezkûreden rızâsıyla huzûr-ı şer‘de keff-i yed edip ol vechile otuz beş târihine kadar beş sene umûr-ı vakf-ı şerîf mu‘attal kaldıktan sonra tevliyet-i mezkûre müteveffâ-yı merkūm Hâfız İbrahim’in bilâ-veled mahlûlünden Abdullah b. Hâfız Hasan nâm kimesneye tevcîh ettirilip ba‘dehû mezbûr Abdurrahman tevliyet-i mezkûre kimesneye meşrûta değil iken mücerred babam nânpâresidir diyerek nısfını merkūm Abdullah’ın ref‘inden kendi üzerine tevcîh ettirdikten sonra ol dahi fevt olup nısf hisse-i mezkûre mahlûlünden diğer karındaşı es-Seyyid Süleyman’a tevcîh olunmuş ise de merkūm Süleyman mühîn-i vakf olduğundan başka ehl-i mürtezika beynlerinde ihtilâl ve münâkaşayı mûcib vakf-ı şerîfin ibtâlini müstevcib olduğundan bahisle nısf tevliyet-i mezkûre merkūm Süleyman’ın ref‘inden merkūm Abdullah’ın hissesine ilhâkan tevcîhi Erzincan nâibi sâbık tarafından Südde-i sa‘âdete vârid olan i‘lâmda derc ve iş‘âr olunmuş olmakdan nâşî kuyûd-ı lâzımesi ba‘de’l-ihrâc muktezâ-yı şer‘îsi taraf-ı şer‘den isti‘lâm olundukda müteveffâ-yı merkūm Abdurrahman’ın keff-i yed husûsu berat-ı şerîfe derc olunmayarak merkūm Hâfız İbrahim’in mahlûlünden tevcîh olunmuş olduğundan kānûn-ı tevcîhâtda bu mertebe keff-i yed kifâyet etmeyip ve bu makūle kimesneye meşrûta olmayan cihâtda tevcîh-i pâdişâhâne mu‘teber ise de bir vakfın mütevellîsinin vakfa hıyâneti şer‘an sâbit olur ise ber-mûceb-i fetvâ-yı şerîfe azli lâzım geleceği derkâr olup lâkin ihânet ve hıyânet denilen nedir mübeyyen ve ma‘lûm değil iken azl îcâb etmeyip vech-i şer‘î üzere beyâna muhtâc olduğundan tarafeyn mahâllinde huzûr-ı şer‘-i şerîfde müfti ve ulemâ-i belde ve bi’l-cümle ehl-i mürtezika ve bî-garaz müsin ve ihtiyâr ahâlî-i karye hazır oldukları hâlde gadr ve himâyeden ârî hak ve adl üzere bi’l-muvâcehe ber-nehc-i şer‘î mürâfa‘a olunup fi’l-hakīka şer‘an azlini mûcib hıyâneti muvâcehesinde yegān yegān beyân olunarak vech-i şer‘î üzere sâbit olur ise ona göre iktizâsına bakılmak için keyfiyeti alâ-vechi’s-sıhha Der-aliyye’ye arz ve i‘lâm olunmak bâbında Erzincan nâibine hitâben sene-i sâbıkā Ramazanı’nda sadr-ı Anadolu sâbık i‘lâmıyla sâdır olan emr-i celîlü’ş-şân Erzincan Mahkemesi’ne lede’l-vürûd müfti ve ulemâ ve sulehâ ve cemâ‘at-i Müslimîn ve bi’l-umûm karye-i mezbûre ahâlîsi hazır oldukları hâlde hasmeyn muvâcehesinde lede’t-terâfu‘ keyfiyeti suâl olundukda merkūm Süleyman’dan cümlesi râzı ve şâkirler olup ulemâdan ehl-i hak âdem olduğunu ve tevliyet-i mezkûrenin tamamı eben an-ceddin nânpâreleri iken mezbûr Abdullah bir takrîb nısfını üzerine berat ettirip şimdi nısf-ı âharını dahi merkūm es-Seyyid Süleyman’dan ref‘ ve tamam-ı tevliyeti istishâb ile hem vakf-ı şerîfe hıyânet ve merkūma gadre sâlik olduğunu ve merkūm Abdullah’dan bir vechile râzılar olmadıklarını cümle ahâlî ihbâr ve inhâ ve tevliyet-i mezkûrenin mecmû‘u merkūm es-Seyyid Süleyman’a tevcîh ve ol vechile vakf-ı şerîf müceddeden ihyâ buyurmasını niyâz ve iltimâs eyledikleri hâlâ Erzincan nâibi mûmâ-ileyhin i‘lâmında münderic olmağla inhâ ve istid‘âya nazaran muktezâ-yı şer‘îsi i‘lâm olunmak bâbında sâdır olan fermân-ı âlîşâna imtisâlen kazâ-yı mezbûr ahâlîsinden bu esnâda Der-aliyye’ye gelen bî-garaz erbâb-ı vukūfdan ve Anadolu kuzâtından Müftizâde es-Seyyid Mehmed Şâkir Efendi b. es-Seyyid İsmail Hakkı ve es-Seyyid Abdülgani Şâkir Efendi b. es-Seyyid Hasan ve es-Seyyid Ahmed Sıdkı Efendi b. es-Seyyid Ahmed ve İsmail Hakkı Efendi b. Mehmed Nuri ve Müftizâde Mehmed Kâmil Efendi b. Mehmed Tahir ve Enverîzâde Mehmed Said Efendi b. Mustafa nâm kimesneler huzûr-ı şer‘a celb ile keyfiyet gereği gibi etrâfıyla suâl olundukda fi’l-hakīka mezbûr es-Seyyid Süleyman imâmet ile ma‘rûf ve istikāmet ile mevsûf ve her vechile tevliyete ehil ve elyak olduğundan mâ‘adâ mezbûr es-Seyyid Süleyman dahi müteveffâ-yı evvel merkūm Mustafa’nın oğlu olmağla babası mezbûrun hîn-i hayatında karındaşları ile buna dahi tevcîh olunmak ve karındaşları vefât ettikde hisseleri yine buna verilmek iktizâ eder iken diyâr-ı âharda bulunduğundan mektûm ve mağdûr olduğu ve mezbûr Süleyman tevliyet-i mezkûre hissedârı olduğundan vakf-ı mezkûrun muhâsebesi iltimâsıyla mahâllinde ma‘rifet-i şer‘le rü’yet olunarak zimmetinde mal-ı vâkıfdan on bin guruş zuhûr edip ekl ü bel‘ ve itlâf etmiş olduğu tahakkuk ederek zaman lâzım gelmiş ise de tahsîli mümkün olamayacağından Erzurum sancağı vâlîsine iştikâ etmekle vâlî-i müşârün-ileyh tarafından dahi buyruldu tasdîriyle mal-ı vakfın tahsîli murâd olundukda envâ‘-ı dek ve desîse ile bir takrîb firâr ve nâib-i sâbıkı itmâ‘ ile hilâf-ı vâki‘ olarak aldığı arz ile Der-aliyye’ye gelip zimmetinde olan mal-ı vakfı vermemek ve kendi hıyânetini setr etmek için mezbûr Süleyman’a hiyânet-i lafzıye azviyle hissesini üzerinden [6b] ref‘ etdirmek dâ‘iyesinde olmuş ise de müsâ‘ade olunmayarak mahâllinden şer‘-i şerîfe havâlesi vakf-ı şerîf hakkında lütf-ı mahz olmuş ve bu def‘a lede’t-terâfu‘ icrâ-yı şer‘-i şerîf olunmuş olmağla eğer bundan sonra dahi tevliyet-i mezkûre mezbûr Abdullah’ın üzerinde kalır ise vakf-ı şerîfin bütün bütün mahv ve muzmahil olacağı âşikâr olduğuna ve tevliyet-i mezkûre merkūm Süleyman’ın babası ciheti iken hîn-i fevtinde mektûm ve mağdûr kaldığına binâen sıyâneten li’l-vakf-ı şerîf tevliyet-i mezkûrenin nısf hissesi huzûr-ı şer‘îde hıyâneti zâhir ve mübeyyen olan merkūm Abdullah’ın ref‘inden merkūm Süleyman’ın hissesine ilhâkan tevcîh olunmak mesûbât-ı celîleden deyü herbiri alâ-tarîkı’ş-şehâde ihbâr etmeleriyle bu makūle kimesneye meşrûta olmayan tevliyet mutasarrıflarının hîn-i fevtinde ahâlî-i kazâ ve ehl-i mürtezikanın râzı ve müteşekkir oldukları emânet ve istikāmeti zâhir evlâdı kaldığı takdîrce ecânibe verilmeyip kānûnen evlâdına verilegeldiğine mâ‘adâ mezbûr Abdullah’ın hiyâneti ihbâr-ı umûmiyle zâhir ve mübeyyen ve bu misillü vakfa hiyâneti zâhir olan mütevellînin ber-mûceb-i fetvâ-yı şerîfe azli lâzım gelmekle bu sûretde tevliyet-i mezkûrenin nısfı mezbûr Abdullah’ın ref‘inden merkūm es-Seyyid Süleyman’a tevcîh olunmak iktizâ eylediği huzûr-ı âlîlerine i‘lâm olundu.
Fî 11 M sene [12]48
|